Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '19

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Trabzon'da Sanat

İlkyazın Trabzon’a esirgediği güneşi sanatsal etkinlikler nedeniyle duymadık bile. Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda yaşama geçirilen “1. Muhsin Ertuğrul Tiyatro Şenliği” içinde yer alan tiyatro oyunları, söyleşiler görülmeye değerdi. Bunun yanında fotoğraf ve resim sergileri, slayt gösterileri sanatsal etkinliklere bir başka güzellik kattı.

16 Nisan – 7 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen “1. Muhsin Ertuğrul Tiyatro Şenliği” Trabzon ve sanatseverler için büyük bir olay oldu.

Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun planlayıp üstlendiği bu şenlik tam bir festival havasında geçti. Şenliğe katılan Diyarbakır, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Bursa Devlet Tiyatrosu yöneticilerine, oyuncularına teşekkür etmeyi görev sayıyorum.

18 Nisan 1992’de Muhsin Ertuğrul’un yaşamını konu edinen “Sus, Ben Buradayım” adlı yapıtın oyuncusu Bülent Emin Yarar’ı tüm Trabzonluların izlemesini, benimle birlikte alkışlamalarını çok isterdim. Bu sanatçının sanatı adına yaraşır bir oyun çıkarması izleyenlerin beğeni ve övgüsünü kazandı. Ayrıca, “Sus, Ben Buradayım” oyunun metin yazarı ve yönetmeni Celal Kadri Kınoğlu’nun büyük bir özveriyle metni yazdığını, sahneye koyduğunu sevinerek gördük.

Celal Kadri Kınoğlu, yapılan söyleşide “Aşk ispat ister!” tümcesiyle sanata bakışını, yaklaşımını en güzel biçimde özetledi. “Sus, Ben Buradayım” oyununda Muhsin Ertuğrul’a söylettiği: “Bir sınıfın değildir tiyatro. Şekspir insansa ben neyim, ben insansam Şekspir ne? Tiyatro meslek değil karasevdadır.” tümceleri tiyatro adına söylenmiş güzelliklerdi.

Diyarbakır Devlet Tiyatro sanatçısı Bülent Emin Yarar, “Sus, Ben Buradayım” oyununu, diğer yerli oyunlarımızdan “ Lüküs Hayat’ı Oyunlarla Yaşayanlar’ı sunarken sanatının doruğundaydı. En büyük alkışı da bu yerli oyunlarımızdan alması yönetmenlerimizi, oyun yazarlarımızı özenli, özverili çalışmaya çağırıyordu.

20 Nisan 1992 saat 19’ da , ” Trabzonlu Şairler, Şiirleri ve Söyleşi “ izlencesi iki bölümde gerçekleşti. Birinci bölümde, aramızdan ayrılan Trabzonlu ozanların sanat anlayışları, yapıtları Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyelerince değerlendirildi. Yavuz Sultan Selim, Figani, Hamamizade Mehmet İhsan Bey, Baba Salim (Salim Öğütcen) ve aramızda olmamasına karşın şiirleriyle, resimleriyle yaşayan “Trabzon’un has uşağı” Bedri Rahmi Eyüboğlu izleyenlere sunuldu. Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevlisi Ahmet Kukul:

Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
dizesiyle Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu pek güzel özetledi.

"Trabzonlu Şairler, Şiirleri ve Söyleşi” izlencesinin ikinci bölümünde yaşayan ozanlarımızdan şiirler okundu. Salonda gözlerimi gezdirdiğimde yaşayan ozanlarımızdan kimseler yoktu. Oysa, şiirleri seslendirilen ozanlarımızın çoğu şehrimizde yaşıyordu. Ahmet Özer, Özer Ciravoğlu, İhsan Bektaş, Gündoğdu Sanımer, Hasan Hüsnü Durgun, Yaşar Bedri Özdemir yolda izde karşılaştığımız, selamlaştığımız dostlardı. Şehrimizde bulunmayan Yaşar Miraç, Ömer Kayaoğlu’na da katılan ozanlarla birlikte Trabzon Devlet Tiyatrosu salonundan sıcak selamlarımızı gönderebilirdik. Yaşayan ozanlar arasında şiirleri seslendirilen Hasan İzzettin Dinamo’yu kaybedeli üç yıl olmuştu nerdeyse.

Yaşayan ozanlarımızın şiirleri Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun genç sanatçılarınca seslendirildiler. Her biri ayrı bir güzellikle sundu şiirleri. Genç sanatçılardan Arzu Gündüz’ü yeteneğinden dolayı kutlamak istiyorum. Sesini ustalıkla kullanması mesleğinde nerelere gelebileceğini biz izleyenlere şimdiden muştuluyordu. Muhsin Ertuğrul, “İyi oynamaktan önce iyi söylemek gerek.” diyor. Arzu Gündüz de bu söyleme işini pek güzel beceriyor.

22 Nisan 1992 saat 15’te Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Ümit Sergen ve Mehmet Ege, Dinçer Sümer’in yazdığı “Eski Fotoğraflar” adlı oyunu sergilerken büyük bir beğeni kazandılar. Sevtap ( Ümit Sergen ) adlı kadının serüveni anlatılıyordu. Sevtap’ın düştüğü pavyondan -daha doğrusu çıkmazdan- geri göndermeler yapılarak oraya nasıl, nereden geçerek geldiği güldürü-dram iç içeliği içinde verildi.

Ümit Sergen’in oyuncu rahatlığı, deneyimi izleyenlerin gözünden kaçmıyordu. Mehmet Ege’nin birden çok tipi, kısa geçişlerle canlandırması oyunculuğunun usta yanlarından biri olsa gerekti.

“Eski Fotoğraflar” oyununun bitiminde yapılan söyleşi etkinliğe ayrı bir tat kattı. Bu şenliğin bence en güzel yanı söyleşilerdi. Eski Fotoğraflar’ı içeren , tiyatro konusunda genel ve özel konuları kapsayan soruları, Mehmet Ege doyurucu bir biçimde yanıtladı.

25 Nisan 1992 saat 15’te Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı Semih Sergen’le Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Yard . Doç. Dr. Nural Gündüzalp’ın birlikte katıldıkları “Sanatı Yaşamak” adlı söyleşi, sanat adına doyuma ulaştırdı izleyenleri.

Yrd. Doç. Dr. Nural Gündüzalp’ın sanat tarihçiliği, kuramcılığı söyleşi boyunca kendisini duyurdu. Gündüzalp’ın böyle bir kimliği olması tiyatrodan yola çıkarak sanatı işlemede büyük kolaylık sağladı kendisine. Kuramcılığını bilimsel temellere oturtarak söyleşisini sürdürmesi izleyenlerce beğeniyle karşılandı.

Gündüzalp’ı kutlamak, kendilerine binlerce teşekkür etmek yeter mi? İzleyenlere sunduğu sanatı işleyen metnin içeriği, Türkçeyi kullanmadaki ustalığı övülmeye değerdi. Bu metni, bir yerlerde yayımlasa ne iyi olurdu! ( Sayın Gündüzalp, bu dileğimizi Sanatı Yaşamak adıyla Trabzon’da çıkan Eğitim Sanat dergisinin Mayıs 1993, sayı 1, sayfa 8, 9, 10’da yayımlayarak gerçekleştirecekti. ) Böylesine bir değerin yakınımızda olması, aynı kentte yaşamamız ne büyük bir onur! Melih Cevdet Anday da aynı görüşü 22 Aralık 1992’de yayımladığı bir yazısında Müşfik Kenter, Yıldız Kenter için yineliyordu: “Onlarla bir çağda, bir ülkede yaşadığım için övünüyor, sevinç duyuyorum.” (Kitaplaşma aşamasında Melih Cevdet Anday’ın bu görüşü bizi doğruladığından buraya almayı uygun bulduk.)

Gündüzalp, “Sanatı Yaşamak deyince ne anlıyorsunuz? ” sorusunu şöyle yanıtladı : “Roma’da olduğum yıllarda İlahi Komedi’nin yazıldığı yerlerde bulunmak, o güzel mekânlarda olayı duymak; gezdiğim galerilerde bir tablo karşısında bulunurken duyduklarım sanatı yaşamaktı. Bunun tek kaynağı, belki de kaynağı yok.” değerlendirmesini sizlerin de mimiklerinde görüp sesinde duymanızı çok isterdim.

Semih Sergen’in, “Sanatı Yaşamak” konusunda sanatçıların güncelerini okumamızı salık vermesi ilginç ve denemeye değerdi. Semih Sergen, Elia Kazan’ın “Yaşamak” adlı yapıtı bu konuda okunması gereken bir başka kaynak diyerek söyleşisini bitirdi.

27 Nisan 1992 saat 20.30’da Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencilerinin çok sesli korosunun sunduğu, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği Konseri Trabzon Devlet Tiyatrosu salonunda bulunanlarca coşkunlukla alkışlandı. Müziğin, artık usta-çırak (alaylı) ilişkisinin ötesinde akademik bir öğretim sonucunda edinilebilecek meslek olduğunu izleyenlere gösterdiler.

Koroları yöneten öğretim görevlilerinin başarıdaki payının önde geldiği kuşkusuzdu. Öğretim görevlisi A. Meral Töreyin’in kendine has koro yönetimi beni oldukça etkiledi. Yrd. Doç. Sabri Yener işin başı olarak kuramcılığı yanında uygulayıcı olduğunu da koro şefliğiyle kanıtladı. Öğretim görevlisi Aziz Balkan’ın alçak gönüllü tavrı, yönetimi, ustalığını hiç de gizlemiyordu. Ya öğrenciler, onlar bir güzellikti; övünç kaynağıydı.

29 Nisan 1992 saat 17’de İzmir Devlet Tiyatrosu sanatçılarını Dinçer Sümer’in, Gül Satardı Melek Hanım adlı oyununda izledik. Melek Hanım (Aylin Damcıoğlu) : “Güzelliği, hasreti konuşmanın suç olmamasını” oyun boyunca işledi . Oyunda yazar rolüyle Cevdet Arıcılar oyun içinde oyun yaratmaya çalıştı. Neresi oyundu neresi gerçek! Oyunla gerçek kimi yerlerde örtüşüyordu. Oyunla gerçeğin iç içeliği nedeniyle oyun mu, gerçek mi diye kimi kez kendimize sormadan edemedik. Oysa izlediğimiz yaşamın kendisiydi.

Oyunun bitiminde yapılan söyleşi, Cevdet Arıcılar’ın tiyatro bilgisini, sanatçı anlayışını sergilemesi açısından yararlı oldu. Cevdet Arıcılar, soruları derinliğine inmeden anlaşılır bir dille yanıtladı.

3 Mayıs 1992 saat 15’te Adana Devlet Tiyatrosu sanatçılarımızı Turgut Özakman’ın yazdığı “Ocak” adlı oyunda izledik. Değişen toplumla birlikte tutunmaya çalışan değerler,
kurumlar –burada aile kurumu- toplumumuza özgü niteliğiyle verilmeye çalışıldı. Aile kurumunun sıcaklığı, aile bireylerinin zorluklar karşısında dayanışması bize özgü ve güzeldi.

Oyun bitiminde yapılan söyleşide tüm oyuncuların rolleriyle ilgili özel ve genel sorulara verdikleri yanıtlar dinlenmeye değerdi.

4 Mayıs 1992 saat 20.30’da Karadeniz Teknik Üniversitesi Halk Oyunları Topluluğu’nun gösterisi, 1. Muhsin Ertuğrul Tiyatro Şenliği’ne gençlerimizin bir armağanıydı. Gençlerimizin eğitilmesi sonucu neler yapabileceklerini bu şenlikle bir kez daha gördük.

5 Mayıs 1992 saat 20.30’da Bursa Devlet Tiyatrosu sanatçılarının ortaya koyduğu “Bebek Uykusu” adlı oyunu izledik. Nine rolünde solukları kesen Bursa Devlet Tiyatrosu yöneticisi Feyha Çelenk çok alkış aldı . Bir düş içinde tarihin derinliklerine, oradan günümüze gidip gelen oyun dünle-bugünü harmanlayarak mesajlar verdi. Ninenin torunu rolündeki Halil Balkanlar gençliğinin ötesinde usta bir sanatçı kimliğindeydi.

Mayıs 1992 saat 17.30’da Feyha Çelenk’le yapılan söyleşi Devlet Tiyatrolarının repertuarından, metin yazarlarına; çocuk tiyatrolarından, tiyatro adına yapılan saçmalıklara değin geniş bir alanı kapsadı. Feyha Çelenk, tüm bu konularda bir öğretmen tavrıyla bizleri aydınlattı.

Yeteneğin yanında bilginin deneyimle bir araya gelmesi sonucu nelerin yapılabileceğini Feyha Çelenk’i dinlerken bir kez daha öğrendik. Feyha Çelenk’e yöneltilen ilginç sorulardan birisi, “Afife Jale Tiyatro Şenliği”nin yapılması doğrultusundaydı. Bu, tiyatro şenliğinin önümüzdeki yıl Bursa’da süreceğinin habercisi olmalıydı.
Öneri biçiminde getirilen bu soruya çok sevindi Feyha Çelenk.

Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun bu konuda kendilerine yol gösterebileceğini dile getirirken alçak gönüllülüğünü de elden bırakmıyordu. Trabzon’da yakılan ateş büyültülüp çoğaltılarak Bursaya taşınacaktı; ne güzel.

1. Muhsin Ertuğrul Tiyatro Şenliği , “Sanatı Yaşamak” deyince ne anlamamız gerektiğini ortaya koyan somut bir gerçekti. Bu nedenle, Trabzon Devlet Tiyatrosu yöneticisi Murat Atak’a, sanatçılarına, çalışanlarına teşekkürü borç sayıyorum.

06 HAZİRAN 2012'YE DÜŞEN NOT
Devlet Tiyatroları Türkiye Cumhuriyeti'yle yaşıt. Giderek sayıları çoğalan bu kültür ve eğitim merkezlerimizin işlerliği günümüzde tersine çevrilmek isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarıyla oynamak kimseye yarar sağlamayacağı gibi, Cumhuriyetimize zarar da veririr.
Duyarlı olmak, işi bilenlere bırakmak sorunlarımızı aşmada kolaylık sağlayacaktır.Umarım Devlet Tiyatroları,büyük Atatürk'ün, "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür." özdeyişini geçmişte olduğu gibi gelecekte de yaşama geçirirler.

05 ARALIK 2015’E DÜŞEN NOT
Kültür sanat, basın ülkemizde dünü aratıyor mu! Özgürlüksüz ortamda sanat yaratıcı olabilir mi! İşte insanı düşündüren,üzen!

26 EKİM 2019'A DÜŞEN NOT
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 94. yılında sanatın hangi basamağındayız. Yüreğimize su sepen kazanımlarımız da yok değil. Sinema, özellikle kendi alanında başarılar yazdı. Edebiyat dünya ölçeğinde ben de varım diyebiliyor. Tüm değerlerimizi kutluyorum.

Trabzon'da Necati Zengin Trabzon Sanat Tiyatrosu ile Trabzon'un sesi oldu. Başarılarını kutluyorum.

Trabzon'un övünebileceği ressamlar Muzaffer Akyol, Ahmet Kalkan,Ceyhan Murathanoğlu yapıtlarıyla söz ettiriyorlar, kendilerini kutluyorum.

Bunların yanında Trabzon'un simgesi olan KIYI dergisi bugün çıkmıyor artık.

Düne bakınca gördüklerimiz bugün sürdürdüklerimiz...

 

  •     (Sanatı Yaşamak, Karadeniz; 15 dergisi 1992; sayfa 2. , 5. ; Trabzon )
  •     (Devlet Tiyatroları, blog.milliyet.com.tr 7 Haziran 2012)
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..