Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '07

 
Kategori
Trafik
 

Trafik sorunu

Sayın okurlar bu hafta medyada bir İtalyan firmasının tüm otoyol gelirleri karşılığında İzmit körfez geçişi köprüsünü yapmayı önerdiğini okudum. Çanakkale köprüsü, III. İstanbul boğaz köprüsü bunlar ciddi olarak konuşuluyor. Bu arada dünkü Hürriyet gazetesinde de Sn. Mehmet YILMAZ 27 Ağustos' ta Haymana Ankara yolunda olan ve 7 kişinin ölümü ile sonuçlanan kazaya değinmişti. Bunların hepsi ayrı ayrı ve başlı başına bir yazı konusu ve hepsini yazmak istiyorum. Ancak artık önce trafik sorunu denilen kavramda mutabık kalarak parça parça resmi tamamlamamız gerekli.

Sayın okurlar trafik sorunu diye bir sorun olamaz. Zaten yoktur da. (Ciddiyim) Trafik sorunu olmadığı için çözülmesi de gerekli değildir. Zaten çözülemez de. Çözülemeyeceği için çözüm arıyormuş gibi yapmak ve ne yazık ki gibi yapmayı bırakıp gerçekten bir şeyler yapmak feci bir zaman kaybıdır ve sonuç veremez ve abesle iştigaldir. (Sanki politikacı gibi yazdım. Bayağı ağır cümle oldu sanırım.) Bugüne kadar vermedi de. Bu mantık ile yapılanlar ve bundan sonra da yapılacaklarda zarar dışında bir sonuç vermeyecekler.

Sayın okurlar trafik sorunu/canavarı denen şey her ne ise sorun değildir sonuçtur. Bilmem sadece bu cümle ile ne demek istediğimi anlatabildim mi? Yani sonuçlar çözülemezler. Zaten olmuşturlar. Ama kötü, ama çok kötü, ama iyi sonuçturlar. Ama sonuçturlar ve sonuçlar çözülmezler. Sadece sonuçların etkisinin farklılaştırılması söz konusu olabilir ki ona da geleceğiz sonraki yazılarda.

Sayın okurlar bir noktada daha hemfikir olalım. Trafik kazaları, bu kazaların maddi hasar ve/veya can kayıpları veya yaralanmalar, kalıcı sakatlıklarla sonuçlanmaları da sorun değildir. Bir sorunun (birden fazla ilişkili sorunun) , sonucunun, sonuçlarından biridir. Bu nedenle temelde trafik kazalarını önleyelim, aman trafik canavarı olmayın, vb gibi kavramlarda söz konusu olamaz, olamayacağı için spesifik olarak trafik kazalarının önlenmesine yönelik bir çaba olamaz olsa da sonucu çıkmaz. Unutmayalım sonuç sonuçtur, olmuştur.

Sayın okurlar bu girişlerden sonra iki veri durumu da kabul edelim. (Aslında etsenizde etmesenizde bu böyle.) Bir ülkenin, çok doğal olarak da Türkiye' nin de fiziksel coğrafi ve siyasi coğrafya sınırları değişemez. Bir başka deyişle Karadeniz' i, Akdeniz' i Ege' yi uluslararası su sınırına kadar doldurup yer kazanamayız. (Aslında ciddi ciddi teşebbüs etmiyorda değiliz ya.) Otobüslerde benim yaşımdakiler hatırlar arkadan binilir öne ilerlenirdi ve halkımızın zorla ilerlemeye teşvik edildiği en önemli yerlerden biriydi belediye otobüsleri. Biletçi sürekli bağırırdı arka sıkıştı ilerleyin. Şimdi bizde bu misal her yöndeki komşularımıza gidip biraz sıkıştık sizden tarafa biraz ilerlesek diyemeyiz. Kısaca biz bu siyasi ve doğal coğrafyada yaşamak zorundayız diğer tüm ülkelerin kendi sınırları içinde yaşamak zorunda oluşları gibi. Ancak insan doğumunun bir sınırı - hele de gelişen tıp nedeni ile doğurganlığın erkekte ve kadında oldukça ileri yaşlara taşınabilmesi söz konusuyken- yoktur. Doğan insanlarında yaşam süreçleri boyunca belli bir üst düzey bireysel ve nihayette toplumsal kaliteye ulaşacaklarının da bir garantisi yoktur. (Bir de her iki nokta da ülkemiz özelini düşünün.) Bireysel ve toplumsal kalitede sadece okul eğitimine (üniversite dahil) mali olanaklara ilk ve yeter koşul olarak bağlı değildir.

Şimdi sayın okurlar sınırları değişmeyecek bir alanda nicelik ve nitelik olarak denetlenemeyecek insan varlığı mı sorundur yoksa bu insan varlığının yaptıklarının sonuçları mı sorundur? Karar verin.

Doğum, göç, hatalı kentleşme, sanayileşme vb (ve hepsi ne yazık ki ayrı bir yazı konusu) nedenlerle İstanbul' u bu hale getirmek mi sorundur, yoksa bu hale gelmiş İstanbul' da yürümeyen trafik mi sorundur? Birinciye sorun diyerek ama ne yapalım oldu artık , III. köprüyü inşa etmek gerekli demek, temel sorunu çözmeden sorun denen şeyi çözmek mi olur? Unutmayın 1. köprü yapıldı yetmedi, II. köprü yapıldı yetmedi, metro, hafif tramvay yapıldı yetmedi, alt geçit, üst geçit viyadük yapıldı yetmedi. Yetmeyecekler de.

Gelelim ülke geneline. Giderek her kent yavaş yavaş İstanbul olmuyor mu? Bırakın İstanbul' u Bodrum ne oldu? Ve şimdi toplam olarak ülkede birçok ve asıl temel sorun varken ve bu temel sorunların hiç birisi için radikal ve sonuçlarını ancak uzun vadede verecek önlemler hiç düşünülmezken, bir de kalkıp sorunun sonucunun, sonuçlarından birine takılıp (kazalar) onları önlemek için para harcamaya değer mi? İyi düşünün 27 ağustostaki kazada ölen 7 kişi kaç arabadaydı sayın okurlar. O arabada 7 değil 8 kişi vardı (Milliyet'in haberine göre) ve 7' si öldü. Tek arabadan bahsediyoruz, tek bir binek otodan bahsediyoruz. Şimdi neden hiç düşünmüyoruz, öncelikli sorun bir binek otosunda 8 kişi ile yola çıkacak mantalite midir yoksa yoldaki çukur mudur ? Ve unutmayın bir arabaya 8 kişi binen vatandaşların bürokratlarıdır sayın okurlar o çukuru açanlar. Eğer o araç o çukura gelmeden başka bir nedenle takla atsaydı ve aynı sayıda insan yaşamını yitirseydi medyamız aynı başlıkları mı atacaktı, yoksa insaf 8 kişi bir arabaya biner mi mi diyecekti? İyi düşünün sayın okurlar, bir binek otosuna binen 8 kişi, açık çukur ve solda birleşme. Size bir şeyler çağrıştırmıyor mu?

Sayın okurlar karar verin çözeceğimiz sorun ne?

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..