Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '13

 
Kategori
Trafik
 

Trafik Sorunu

Trafik Sorunu
 

Trafik terörü can almaya devam ediyor.


Bu geçtiğimiz Kurban Bayramı'nda 9 günlük tatili fırsat bilerek tatili başka yerde geçirenlerden biriyim. “Hayallerin Gerçekleştiği Şehir Eskişehir” adlı Bloğumda yazdığım üzere, toplu taşıma araçlarını kullanarak eşimle birlikte Eskişehir’e gitmiştim.

Trafik ve eğitim konusunda çok sayıda proje hazırlamış biri olarak, özellikle uzun Bayram tatillerinde neden toplu taşıma araçlarını tercih ettiğimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle geçmişte yaşadığım bir deneyim sonucu kazandığım bir alışkanlık var ki, 8 yaşımdayken evde Babamın şezlongu ile oynarken parmağımı tahta çıtalar arasına sıkıştırmıştım, parmağım çok ağrımış ve kanamıştı. Babam parmağımı kurtardı ancak “Oğlum dikkat et, bu bayram kanlı bayram” diyerek ömrüm boyunca unutamadığım bu sözü de beynime yerleştirdi. Her kurban bayramında babamın bu sözünü hatırlarım.

Bayramlarda toplu taşıma araçlarını tercih etmemin diğer sebebi ise malumunuz olduğu üzere, yolarımızda yaşanılanlar. Bayram dönüşü hepimiz haberleri izledik ve ortaya çıkan trafik kazası bilançosu, ölümler, kalıcı sakatlıklar, yaralanmalar ve mali kayıplar sizleri de derinden yaralamıştır diye düşünüyorum. Sadece geçtiğimiz Kurban Bayramında 113 vatandaşımız hayatını kaybetti, 624 vatandaşımız ise yaralandı. Yaralıların hepsinin sağlığına kavuştuğunu (ümit ediyorum ki öyledir) düşünsek bile bu korkunç bir tablodur. Ülkemizde son 10 yılda meydana gelen 8 milyon 801 bin 512 trafik kazasında 42 bin 721 kişi hayatını kaybetmiş ve 1 milyon 869 bin 731 kişi yaralanmıştır. 2003 yılı ile 2012 yılı arasında bir karşılaştırma yaptığımızda trafik kazalarındaki artış oranı yüzde 185 olmuştur. Bu rakamların ne anlam ifade ettiğini, trafik güvenliğinde dünyanın neresinde olduğumuzu daha açık görebilmemiz için bazı AB ülkelerindeki durumlara bir göz atmakta fayda var.

Ülkemizde yolcu ve yük taşımacılığının %95’inin karayolu üzerinde gerçekleşmesi, karayolu trafiğinin önemini ortaya koymaktadır. Türkiye’deki araç sayısı son beş yılda % 26 artarken, trafik kazaları % 44 artmıştır. Sadece 2010 yılında meydana gelen 1.104.388 trafik kazasında 4.045 insanımız kaybedilmiş ve 211.496 insanımız da yaralanmıştır. Ayrıca bu trafik kazalarından dolayı meydana gelen ekonomik kaybın GSMH’nın %2’sine denk geldiği tahmin edilmektedir.

Dünyada “Karayolunda İnsan Güvenliği” açısından önemli bir veri olarak kabul edilen “100.000 araca düşen ölüm sayısı” istatistiğine bakıldığında ülkemizdeki durumun pek parlak olmadığı görülmektedir. Öyle ki; 2010 yılı verilerine göre AB ülkelerinde 100.000 araca düşen ölü sayısı ortalaması 13 iken, ülkemizde bu sayı 30 olarak tespit edilmiştir.

Hatırlayacaksınız bundan çok değil 10-12 yıl önce neredeyse otoban ve duble yolumuz yok denecek kadar az ve şehirlerarası yollarımız çift yönlü trafiğe açıktı.  Önünüzde seyir eden bir kamyonu geçmek için belki dakikalarca karşı şeridin müsait olmasını bekler, bu nedenle yollarda uzun kuyruklar oluşurdu. Yollarımız böyle olunca da solama ve hız hatasından kaynaklanan trafik kazası sayısı da oldukça yüksek olurdu.

Aradan geçen yıllarda, neredeyse şehirlerarası yollarımızın tamamı otoyol yada duble yol haline getirildi ve nerdeyse her üç beş adımda bir sabit hız radarları, kameralar ve gezici radarlar yerleştirildi, trafik ışığı, uyarı ve düzenleme levhaları artırıldı. Yol kalitesi ve güvenliği açısından henüz AB standartlarını yakalayamadığımızı maalesef söyleyebilirim ancak eskiye nazaran yollarımız çok iyi hale geldi. Trafik cezaları el yakacak konuma getirildi.

Peki trafik kazaları azaldı mı? Maalesef hayır.

Yollarımız bu kadar iyileştirildiğine göre trafik kazalarında ki artışın sebebi nedir peki?

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Ülkemizde 2010 Yılında gerçekleşen kazalara yönelik olarak yaptığı araştırmaya göre “Trafik kazalarının % 87.3’ü sürücü, % 11.4 yaya, % 0.6 yol, % 0.33 yolcu ve % 0,3’ü ise araç kusurundan meydana gelmektedir.

Söz konusu araştırmaya göre yolların kötü oluşu kazalara sebep olmaktadır. Ancak bu oran binde 6 dır. Trafik kazalarına sebep olan en önemli unsur ise;  % 87.3’ sürücü, % 11.4’ü yaya ve % 0.33’ü yolcu olmak üzere toplam %99’luk bir oranla insan faktöründen kaynaklanmaktadır.     

Trafik kazalarına neden olan bu % 99’luk “insan faktörü” oranı bize; trafik kazalarının önlenmesinde hem sürücü hem de yaya olarak “eğitimli bireylerin” trafikte yer almasının ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.

Eğitim Şart

Şimdi bazılarımızın “yol faktörü de çok önemli, AB ülkelerindeki yollar bizde olsa kaza daha az olurdu” dediğini duyar gibiyim. Bazılarımız ise, “Cezalar az, alacaksın ehliyetini süresiz olarak, bak bir daha yapabiliyor mu?” veya “Emniyet kemeri takmıyorlar da ondan” türden gerekçelerle kendi sorumluluklarımızı hafifletmeye çalışacaklardır.

Eğitimli sürücü; yol ve hava şartları ne kadar kötü olursa olsun o şartlara uygun aracını sürmesi gerekmez mi? Araçlar kendi kendine bakım yaptıramayacağına göre, emniyet kemerini otomatik takamayacağına göre ya da yorulduğunda kendiliğinden duramayacağına göre bütün bu tedbirlerin eğitimli sürücü tarafından yapılması gerekmez mi?

Cezalar konusuna da değinmek istiyorum. Cezaların trafik kazaları üzerinde etkisi var tabi. Ancak birçok gelişmiş ülkede cezalar, trafik kazası olup bittikten sonra değil, kazanın olmaması için caydırıcı olarak kullanılmaktadır. Örneğin bu ülkelerde radyolardan “Sayın sürücüler, Birmingham Yolu ile Charles Kavşağı arasında akşam 22.00-01.00 saatleri arasında Alkol muayenesi yapılacaktır. Sürücülerin dikkatine” şeklinde anonslar duyabilirsiniz. Burada amaç bizdeki gibi habersiz kontroller yaparak alkollü sürücüyü ceza ile öpmek değil, sürücüleri uyararak o saatlerde içmemelerini sağlamaktır.

Ülkemizde Sürücü eğitimi, sayıları 3500’ü geçen Motorlu Taşıtlar Sürücü Kursları tarafından verilmektedir. Peki, yeterince verilebiliyor mu? Son 10 yılın artan kaza istatistiklerine bakarak, yeterli eğitimin verildiğini söylemek çok zor.

Bu noktada bir eğitim bilimci olarak, öncelikle eğitimin ne olduğu konusuna biraz değinmek isterim. Eğitim bireyde davranış değiştirme sürecidir. Bir başka açıdan bakıldığında Eğitim; okuldan öğrendiklerimizi tamamen unuttuğumuzda, geriye kalanlardır. Hal böyle olunca, tüm sürücü kurslarında trafik güvenliği ile ilgili tüm kurallar sürücü adaylarına öğretiliyor değil mi? Bunun aksini düşünmek bile mümkün değil. Yani sürücü adayları, sürücü kurslarında, kırmızı ışık kendilerine yandığında durmaları gerektiğini öğreniyorlar, Yolda yaya varken durmaları gerektiğini, yolun durumuna göre hız limitlerine uyulması gerektiğini, meskûn mahallerde kornaya basılmaması gerektiğini, Yolların sadece kendisine ait olmadığını ve diğer sürücülerle karşılıklı saygı içerisinde trafiği paylaşmaları gerektiğini de öğreniyorlar. Peki, bu öğrendiklerini gerçek yaşamda uyguluyorlar mı? Birçok sürücü için maalesef bu sorunun yanıtı “HAYIR” olacaktır.

Ezberletilenler değil, davranış değişikliği değerlendirilmeli

Öğrettik mi? Öğrettik. Hatta birçok sürücü adayı, belki değerlendirme sınavında tam puan bile aldılar. Trafikte uyguluyorlar mı? Hayır. İşte burada öğrenme seviyeleri gündeme geliyor. Siz sürücü değerlendirmelerini ağırlıklı olarak bilme seviyesinde ölçüyorsanız. Bu sonuçların olması kaçınılmazdır. Üniversiteyi bitiren bir kişinin yere tükürmesini başka türlü açıklayamazsınız.

Trafik sorunları ve sürücü eğitimi üzerine Ülkemizde ve AB ülkelerinde yaptığım araştırmaları başka bir Blog’da paylaşmak istiyorum. Saygılarımla.    İsmet KEBAPÇI

 
Toplam blog
: 41
: 2690
Kayıt tarihi
: 29.04.12
 
 

Gazi Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi'nden 1984 yılında mezun oldum.  Ardından Ankara Üniver..