Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '16

 
Kategori
Dünya
 

Transdinyester Sosyalist Moldova Cumhuriyeti

Transdinyester Sosyalist Moldova Cumhuriyeti
 

TSMC bayrağı.


 


Bir ülke düşünün, halkı öylesine bölünmüş ki, kalkıp da herbirine ayrı bir devlet kursan dahi gene de kimse mutlu olmayacak, o derece.

Yok o ilk aklınıza gelen 'malum' ülkeden bahsetmiyorum. Benim sözünü ettiğim ülkenin adı, Transdinyester Sosyalist Moldova Cumhuriyeti.

Türkiye'den kuş uçumu bir saatlik mesafede, Ukrayna ile Moldova arasına sıkışmış, sıkıştırılırken de Karadeniz'den kopartılmış bu 'ülkecik' bugünlerde esen rüzgarların arasında oluşan hortumun içinde debelenip duruyor.

Tarihte, Romanya, Ukrayna ve Moldova toprakları ile halkları; bu coğrafyayı satranç tahtası olarak görme eğilimindeki tiranlar tarafından hep piyon olarak öne sürülmüş, dileyen de gücü, nefesi ve ömrü yettiğince at koşturmuştur bu topraklarda.

Ortaokullardaki tarih derslerinin sıkıcılığında, yüzlerce yıldır devam eden savaşları, kimin kazanıp kimin kaybettiğini, savaşların sonunda yapılan antlaşmaları anlatacak değilim.

Sadece bir asır öncesinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği üyesi olan Moldova, 90'ların başındaki 'blok çöküş' ile birlikte ''Öküz öldü ortaklık bitti'' diye düşünüp, artık bu saatten sonra da herhalde ''Birlikten güç doğmaz'' deyip ayrılırken, durumdan hoşnut olmayan Rusların yaşadığı bu bölge halkı da, Moldova'ya karşı bir bağımsızlık savaşına girerek kendi cumhuriyetlerini ilan ettiler diyerek 'tarih'e çok da dalmadan aslında daha çok günümüzü biraz anlatmak istiyorum.

Moldova'nın, her ne kadar Sovyetler Birliği sınırları dahilinde de olsa Moskova merkezli sömürüden; konumu ve nüfus yapısı dolayısıyla diğer cumhuriyetlere nazaran hep bir parça 'yırtmış' olduğu söylenegelir.

Ruslar, Ukrayna gibi her an başını kaldırıp haklarını isteyebilecek, kendisine karşı tehdit oluşturabilecek insanlar olarak görmedikleri Moldovalıları, biraz da bu yumuşak tabiatları dolayısıyla da ''Nasılsa bir yere gidemezler'' diye düşüp, daha çok kendi hallerine bırakmışlardır.

Tiraspol ve çevresi, komünist rejim dönemlerinde Rus azınlığın Moldovalılar arasına şırınga ile zerk edildiği, Kişinev ile Odessa arasındaki damarlardır.

Puşkin'in 'sürgün yediği' bu bölgeler -Kişinev ve Odessa arası- tarihte büyük şair için yapılmış anıtların belki de en yoğun olarak varlığını devam ettirdiği yerlerdir.

Moldova, 90'ların başında Rusya'dan ayrılırken işte bu 'sempati'den dolayı, Tiraspol ve çevresine yerleşmiş Rus azınlık, tabiki de Rusya'nın da arkasındaki destekle Moldova Cumhuriyet'ine karşı bir bağımsızlık savaşı açarak 'de facto' olarak kendi cumhuriyetini kurmuştur.

İki on yıl iyi kötü idare eden ve geçtiğimiz yaz da çeyrek asrı tamamlayan, dünyada sadece Güney Osetya ve Abhazya gibi, kendilerini de kimselerin tanımadığı iki 'devlet' tarafından varlığı onaylanan Transdinyester Cumhuriyeti, şimdilerde bozulan Rus ekonomisine bağlı olarak her ne kadar yoklukla yaşamaya alışık halkı pek umursamıyor gibi görünse de, aslında 'kol kırılır yen içinde kalır' tadında sıkıntılı günler yaşıyor.

Kendi Devlet Başkanları, Parlamentosu, Başkenti (Tiraspol), Bakanları, Milletvekilleri, gümrüğü, plakası, parası, kısacası bir devletin nesi varsa 'her şeyi' kağıt üzerinde mevcut olan Moldavalı Ruslar, 'anavatan'ın desteğini mecburi olarak çekmesi durumunda ileride ne yapabilecekleri konusunda bugünlerde 'B Planı' tartışması yaşıyorlar.

Ülkede dolar kuru yıllardır sabit. 1 doları döviz bürolarında 11 ruble'ye 'kolaylıkla' bozdurabiliyor almak isterseniz de 'teoride' 11 ruble 15 kopek ödemek durumunda kalıyorsunuz. Ama gerçek biraz farklı dolar bozdururken en ufacık bir problem yoksa da dolar satın almak istediğinizde iş biraz değişiyor.

Karaborsa asla sözkonusu bile değil çünkü dövizin yasadışı yollarla bozdurulması sırasında yakalanan kişinin alması muhtemel ceza neredeyse bir cinayet zanlısının olası cezası kadar.

Ülkeye gelen yabancılar ya da genellikle Rusya'da çalışan akrabalarının gönderdiği paralarla hayatlarını devam ettirmeye çalışan orta ve ileri yaştaki Tiraspollüler tarafından dolarlar, döviz bürolarında rubleye ister istemez çevrilse de, döviz almak isteyenlere verilen yanıt hiç değişmiyor, ''Maalesef şu an için dolarımız yok!''

Ülkenin az ile geçinmeyi bilen, hayalleri güzel havalarda bahçelerinde rahatça çalışıp kendisine yetecek tarım ürünleri elde etmek, kendi hayvanlarını yetiştirmek, nehirlerinde yüzmek olan, ihtirastan uzak sakin ve uyumlu insanları, bugüne kadar Rusya'nın subvanse ettiği düşük enerji kaynaklarını kullanırlarken, bu hizmetler için 'görece' yüksek bedeller ödemek zorunda kalan Moldovalılara göre kendilerini hep daha şanslı olarak görüyorlardı.

Son zamanlarda ise Rusya'nın uluslararası arenada yaşadığı amansız ve zamansız çatışmalar sonrasında içine düştüğü ekonomik kriz nedeniyle, göbekten bağlı oldukları için kendilerini de karanlık, dibi görünmeyen bir çukurun içine doğru çekiliyormuş gibi hissediyorlar.

Dış alımda 'yaz tahtaya al haftaya' şeklindeki ödeme sistemi ile Rusya'dan her ihtiyaçlarını karşılayabildikleri için yabancı para ihtiyacının minimum düzeyde olması avantajından dolayı, dolar kuruna kolayca baskı yapabilen Transdinyester Cumhuriyeti 'iktidarı', geçtiğimiz kış ülkedeki bazı harcamalarda ciddi kısıntılar yapmak zorunda kaldı ve emekli maaşlarının yüzde 30'luk kısmında kesintiye gitmesi karşısında da ülkede başlayan gösterileri ancak, bugüne kadar hiç rastlanılmadığı kadar 'sıkıntılı' bir şekilde bastırabildiler.

Tarihte faşizan iktidarların bilindik taktiği olan tepedeki seçilmiş/atanmış yöneticilerin halka karşı kullanabileceği 'silahlı güç mensupları', haliyle bu maaş kısıntılarından hiç etkilenmedikleri için, varlıklarının devamının garantisi olan iktidarın sürekliliğini sağlayabilmek adına halkı karşılarına almaktan çekinmeyen 'korku imparatorluğu muhafızları', üretmeden tüketmekten yana olan güçlü azınlığın yanında olmaya şimdilik devam ediyor olsalar da, halkın çoğunluğunun mırıldanmaları da homurdanmaya döndü dönecek gibi görünüyor.

Ülkede artık on yıl öncesinde çalıştıkları -büyük bir çoğunluğu da Rusya'dan olmak üzere- ülkelerden ceplerinde dolarlarla ülkelerine dönen bizim Alamancılar benzeri gurbetçi Tiraspollüler, artık ne o ülkelerde istedikleri paraları kazanabiliyorlar ne de haliyle oralardan getirebildikleri dövizlerle ülke ekonomisine 'gaz' verirken bir yandan da özellikle de emlak fiyatlarını ateşleyebiliyorlar.

Ev sahipleri, kısa bir süre öncesinde otuz bin dolar civarında olan iki odalı dairelerini bugünlerde yirmi bin dolara bile satmaya razı iken, son zamanlarda çift rakamlı binle ifade edilen rakamlarla teklifler dahi özleniyor.

Ne var ki bunun yanısıra 'hizmet bedeli', sabit kurdan dolayı komşu Kişinev ve Odessa'ya göre çok ciddi bir şekilde yüksek kalmış durumda. Giriş çıkışlardaki kontrol sebebiyle 'sınır ticareti' uygulamasının neredeyse imkansız hale geldiği Transdinyester'de, içeride hala ticaret yapmaya çalışan bir kaç fabrika dışında ayakta kalan tesis de yok denecek kadar az.

Kendi elektiriğini üreten Transdinyester, petrol ve doğal gazı da Rusya'dan ithal ediyor. Bu sayede tarım üretiminde maliyetler çok düşük seviyede tutulabiliyor ve gıda hala çok ucuz ve en ufacık bir katkı kullanılmamasından dolayı da son derece sağlıklı.

Pazar yerinde etlerde hormon olup olmadığını sorduğunuz bir Rus'un size aptalca bir soru sorduğunuzu hissettiren bakışlarıyla karşı karşı kalıyorsunuz. Hormonlu bir üretimin maliyetinin doğal üretimden daha yüksek olduğunu söylediğinde biraz düşünürseniz bunun ne kadar gereksiz ve saçma olduğunu zaten siz de bir süre sonra kendiliğinizden anlıyorsunuz.

Bu yıl öncesine kadar iyi kötü Rusya desteği ve genlerine işlemiş kanaatkar ruhları ile olduğu kadarıyla idare edip mutlu mesut yaşayan Transdinyester ahalisinin, son ekonomik gelişmelerle kafası iyiden iyiye karışmış durumda.

Huzurlu ve sakin hayatları, ekonomik sıkıntıların şiddetini arttırmasıyla hergün bir parça daha gerginliğe kayıyor.

Tanınmayan ülkeleri yüzünden bir kaç nesli sadece inşaat işçiliği ve yurtdışında bakıcılığa mahkum eden bir de eğitim sistemleri var.

Ülkede üniversite var ama diplomasını kabul eden başka hiçbir devlet mevcut değil. Bu sebeple üniversite okuma oranı her ne kadar yüksek görünse de, gençler mezun oldukları zaman ülkelerinde iş bulamıyor ve gurbete çıkmak zorunda kalıyorlar.

Rusya'ya giden erkekler bugüne kadar inşaatlarda aranılan kalifiye elemanlarken, Rusya'nın da krize girmesiyle buralarda çalışma olasılığı da ortadan kalkmış gibi görünüyor.

Avrupa'da ve bir kısmı da Türkiye'de olmak üzere ev hizmetlisi, çocuk bakıcısı ve yaşlı refakatçisi olarak çalışan genç kızlar ve kadınlar da, ailelerinden uzakta ve çok da yüksek ücretler almadan yaşadıkları bu sıkıcı hayata artık daha fazla dayanamayacak gibi görünüyorlar.

Ülke gençleri böylece meslekleri dışında işlerde çalışıp doğru düzgün paralar da kazanamadıklarından, hem bir kaç nesil harcanmış oluyor hem de ülkenin ekonomik hayatına hareket getirecek hatırı sayılır miktarda döviz de ülkeye gelmemiş oluyor.

Transdinyester Cumhuriyeti'ne hakim olmaya çalışan ve bu uğurda iktidar mücadelesi veren farklı gruplar var. Bunlardan en eski mafyatik organizasyon artık kendisini çoktan yasal zemine çekmiş de olsa 'Sheriff'.

Bu grup, bizim bildiğimiz Vahşi Batı'daki kasabaların koruyucusu 'Şerif' adı ile ülkede sıkı bir 'parselizasyon' yapmış durumda. Futbol takımı, süpermarketler zinciri hep Sheriff. Kumarhanelerinin adı, gelir farkının en keskin yaşandığı coğrafyalara ithaf edilmişcesine BOMBAY. Ayrıca şehrin değişik yerlerine dağılmış, spor üzerine şans oyunlarının oynandığı, her gelir grubundan insana hitap eden oyun salonları var ve nereden çıktığı, bulunduğu bilinmeyen paralarla dünyanın değişik ülkelerindeki at yarışlarından, Buz Hokeyi Ligi'nde ilk golü atacak sporcunun forma numarasına ya da İspanya Ligi'nde Real Madrid-Barselona maçının ilk yarı sonucuna kadar bilen bilmeyen herkes tonla para yatırıp kısa yoldan köşe dönmenin peşinde sürüklenip gidiyor kuyunun diplerine doğru.

Siyasi zihniyetler ve beklentiler de birbirlerinden çok farklı. Kaliningrad gibi Ana Rusya'dan ayrı olup da yine Rusya sayılmak isteyenler de var, Rusya Ukrayna üzerinden Odessa'yı da içine alacak şekilde bir koridor da bize açıp kendisi ile birleştirsin diyen de.

Sadece bununla kalsa iyi. Kalanlar da yine kendi içlerinde karışık düşüncelere sahipler. Moldova ile birleşelim ama Gagauzya gibi otonom olalım, paramız Moldova parası olsun ama çocuklarımız okullarda Rusça eğitim görsün, böylelikle üniversitelerimiz de Avrupa'da kabul edilen diplomalar verebilsinler diyenlerin yanısıra, ''Tamam Rusuz ama artık bize Rusya'dan hayır yok direkt Moldova ile birleşelim'' diyen radikaller de var.


Moldova ile birleşelim demekle de aslında hiçbir şey bitmiyor çünkü Moldova'nın da Romanya ile birleşmesini isteyen bir grup Moldovalı olduğu için, Romanya'ya karşı olanlar bu işe pek de sıcak yaklaşmıyorlar. Tam onlarca kedinin karmakaşık yaptığı bir yün yumağı gibi bir durum var ortada, kimse de çözüp bir çorap dahi öremiyor.

Moldova birleşmesi esasında bir çok yönden Transdinyester'i kurtarabilecek gibi görünüyor. Düzgün işleyen sınır kapıları, Avrupa'dan gelecek finansal destekle biraz olsun nefes alıp yenilenebilecek yollar, hastaneler, sosyal tesisler, tarım ürünlerinin kolaylıkla yurtdışına satılabilecek olmasından dolayı ülkeye girecek döviz, işin hep olumlu yönleri ne var ki bu birleşme mevcut siyasi erkin sonu olacağından, Rusya'nın tepkisini hiç kimse ölçemiyor.

Bir de Rusya'ya bağımlılıktan kurtulma yanında askeri gücün de kaybına neden olacak ve daha sonra Moldova Hükümeti'nin karşısında zayıflayacak ellerle bu kez Moldova bağımlılığı olasılığı insanları korkutuyor.

Bugüne kadar ucuz doğal gaz ve petrol ürünleri kullanıp, kış aylarında Kişinev'dekilere göre neredeyse üçte bir oranında fatura öderken, bir anda ceplerinde olmayan paraları ödemek zorunda kalma ihtimali de Moldova yanlılarını ürkütüyor.

Moldova vatandaşı olduklarında, Avrupa nezdinde Rus vatandaşlığından daha 'itibarlı' bir konuma yükselip, yılda 180 gün Avrupa'ya gidip çalışabilecek olmaları bu fikri destekleyenlerin en güçlü argümanlarından bir tanesi.


Kare bir kartonun üzerinde şehrin en ucuzundan en pahalısına kadar sokakları ve caddeleri, bunların üzerine inşa edilebilecek evler, apartmanlar ve oteller, banka, ipotek kağıtları, kendine has paralar...

Şimdilerde dünya üstünde yarım asrı dolduran veya doldurmak üzere olanların bildiği, çocukken oynadıkları Monopoly adında bir oyun vardı. Transdinyesterliler de, bir kaç ay önce 'monopoly' tadındaki, sadece kendi ülkelerinde geçen paralarını muhtemelen can sıkıntılarını dağıtmak için biraz süslediler.


Tiraspol nedense bana hep bu Monopoly oyununu hatırlatıyor. Kendi bastıkları paralarla, kendi koydukları kurallarla hayal dünyalarında oyunlar oynuyorlar ve mevcut durumun gerçek hayatla da uzaktan yakından ilgisi yok.

Bankalar var, kredi verip mevduat topluyor ama özellikle de dolara verdikleri % 18 oranı ile aklı başında insanlarda doğal olarak 'bugün var yarın yok' hissini uyandırıyorlar.

Bir kaç aydan beri metal bozuk paralar yerlerini iyiden iyiye 'janjanlı' kartlara bırakmaya başladılar. Yine geçmişte bakkalda sakızların içinden çıkan üstünde üç boyutlu basılmış resimleri 'kıpırdattıkça' hareket ediyormuş duygusu veren bu janjanlı şeylerden şimdi de 1 - 3 - 5 ve 10 rublelik paralar yapmaya başladı Transdinyester Moldova Cumhuriyeti Merkez Bankası.

 

Dedim ya aslında burası risk almadan, sağlıklı yaşamak için çok eğlenceli bir yer ama geleceği var mı ya da ''Transdinyester'i neler bekliyor?'' derseniz sanki bir gün tıpkı Monopoly oyunundaki gibi bir an gelecek oyuncular sıkılıcak ve ''Tamam artık bu oyun bitti, yenisine başlıyoruz'' diyecekler, her şey de ondan sonra daha kurallı ve güzel olarak yeniden başlayacak gibime geliyor.

Son olarak da benim gönlümden ne geçtiğini merak eden varsa diye söyleyeyim, Gagauzya tipi bir otonom bölge olarak Moldova ile birleşip, Kişinev ile Odessa arasındaki ticari yolu da daha etkin kullanmaları durumunda, çalışkan ve yetenekli insanlarıyla Transdinyester Bölgesi'nin ciddi bir potansiyeli olduğuna inanıyorum.
 

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..