Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sabiha Rana Melekler Yüreğinizden Öpsün

http://blog.milliyet.com.tr/sabiharana

13 Kasım '08

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Travma! Taciz, tecavüz, trafik kazaları, kaçırılma, deprem, ayrılıklar ve sevilen kişilerin kaybı..

Travma! Taciz, tecavüz, trafik kazaları, kaçırılma, deprem, ayrılıklar ve sevilen kişilerin kaybı..
 

Taciz, tecavüz, trafik kazaları, kaçırılma, deprem, ayrılıklar ve sevilen kişilerin kaybı TRAVMA!


Sizi etkileyen, üzen, yıpratan olaylarla ilgili geçirdiğiniz travmalarınızla yüzleşin.

Taciz, tecavüz, trafik kazaları, kaçırılma, deprem, ayrılıklar ve sevilen kişilerin kaybından oluşan travmalarınızla yüzleşin.

Travma yaşamımızın bir gerçeği olmaya başladı. Nerede ne şekilde karşımıza çıkacağını kestirmek gerçekten güç. Her gün üçüncü sayfa haberleri pek çok duyarlı kişilerde travmatize olmaya yetiyor da artıyor bile…

- Terk edilmeler, aldatılmalar ve istismara uğramakta insan ruhunda derin yaralar açan travmatik olaylardan…
- Sevdiğiniz kişilerin ölümleri, beklenmedik trafik kazaları kişilere travmatize edebilmektedir.
- Deprem kuşağında yaşayan kişiler için bunlar birer travma sebebi iken, kimileri için kapkaça uğramak travmaya sokabilmektedir.
- İntiharlar da insanda büyük travmatik bir etkiye sahip…
- Travmatik olaylarla kuşatılmışlıktan kurtulmak için bunların neler olduğunu öğrenmek, tanımlamak, yüzleşmek ve ardından çözmek için çaba vazgeçilmez öneme sahip…

Tüm bunları NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi'nden Psikiyatri uzmanı Dr. Gökben Hızlı Sayar ile enine boyuna değerlendirdik.

-Travma nedir? Tanımlar mısınız?

Travma canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı olarak tanımlanmaktadır. Psikolojik anlamda travma olağan insan yaşamı dışında kalan ve hemen herkes için önemli sıkıntı kaynağı olabilecek bir olay yaşanması" şeklinde açıklanabilir.

-Bunun bir alanı sınırı var mıdır?

Tabii… Bu durumun sınırları da gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma, kendisi ya da başkalarının fiziki bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamak, ya da böyle bir olaya tanık olmak biçiminde çizilmiştir. Yani doğal afetler, yangınlar, kazalar, saldırılar, ölümcül hastalıklar gibi olayların her birisi travma sayılır. Yaşanan ve kişiyi ruhsal anlamda zorlayan olay bireyin ruhsal yapısı üzerindeki etkisini sürekli hissettirir. Birey sanki hep söz konusu yaşantıyla yüz yüze geliyormuş gibi bir duygunun içinde bulunur.

-Travmanın çeşitleri nelerdir? Bir tasnif söz konusu mudur?

Evet söz konusudur. Travmatik olaylar cinayet, kaza, tecavüz gibi insan eliyle yapılanlar ve yangın, deprem sel gibi doğal yolla oluşanlar olarak ikiye ayrılabilir.

-O halde etkileri de farklıdır denebilir mi?

Bu iki grup travmanın ruhsal etkileri arasında bazı farklılıklar izlenir. Tam aksini iddia eden araştırmacılar olsa da genellikle insan eliyle gerçekleşen travmaların daha derin ruhsal izler bıraktığı bildirilir. Bir aile bireyinin hastalık sebebiyle ölmesi alın yazısı ya da kader olarak görülebilir ve kabullenilebilirken cinayet sonucu ölmesi ya da alkollü bir sürücünün çarpması sonucu ölmesi daha fazla öfke ve kızgınlık doğurur. Böyle bir ölümü kabullenmek çok daha zordur. Belki de en çok ruhsal yara açan olaylar ise tecavüz ve işkence gibi planlı biçimde gerçekleştirilmiş olanlardır. Doğal yolla oluşan felaketlerde sağlıklı düşünebilen herkes üzülür ve yardıma çalışır, sosyal destek daha fazla sağlanır. Ancak savaş gibi insan eliyle gerçekleşen travmalarda çoğu zaman bir tarafta sevinenler, bir tarafta üzülenler vardır. Bombardıman altındaki bir ülkeye uçaklardan bir taraftan bomba atılırken diğer taraftan yardım paketleri atılır. Bir cinayet davası sonunda zanlı suçsuz bulunursa bir aile keder gözyaşlarına boğulurken diğer aile sevinç gözyaşları döker. Bu sebeple insan eliyle oluşan travmalar daha derin yaralar açabilir.

-Depremde sanırım önemli bir travma nedeni… Deprem travmasının şiddeti ile depremin şiddeti orantılı mıdır?

Yaşanan felaketin şiddeti tek başına ruhsal sorunların şiddetini belirlemese bile oldukça önemli bir faktördür. Bir doğal afet sonrasında ailesini, evini, anılarını, tutkuyla bağlı olduğu değerleri kaybetmek kişinin hem kendisiyle ilgili yargı ve inançlarına hem de sosyal uyumuna ciddi zarar verir. Yaşanan felaketin şiddeti ise kişiye verdiği zarar, yaşamı tehdit ediciliği, yaralanma, destek kaybı, korku ve çaresizlik hissi gibi etkilerlerle ölçülebilir. Örneğin Japonya'da yaşanan Richter ölçeğine göre 6,5 büyüklüğündeki depremle, ülkemizde yaşanan aynı büyüklükteki bir depremin ruhsal şiddeti bir olmayacaktır. Kişinin kendisi ile birlikte geniş bir topluluğun da aynı afetten zarar görmesi de felaketin ruhsal etkisini derinleştirir. Ancak bilimsel çalışmalarda felaketlerde hangi faktörlerin daha çok travmatik etki yarattığını tam olarak değerlendirebilmek çok zordur. Örneğin eş kaybının mı yoksa çocuk kaybının mı felaketin şiddetini daha çok artırdığını objektif olarak ölçmek çoğu zaman mümkün olmaz. Fakat üzerinde uzlaşılan bazı faktörler felaketin kişi üzerindeki şiddetini artırarak felaketten sonra ruhsal hastalığa yakalanma ihtimalini kuvvetlendirir. Yaralanma, enkaz altında kalma, parçalanmış bedenler görme, aileden birisinin ölümü, maddi hasarın büyüklüğü bu faktörler arasındadır.

-Cinsel travmalarda sanırım çok yıkıcı olanlardan. Basında sık rastlanan taciz veya tecavüz nedeniyle oluşan travmalar kişilerde nasıl ortaya çıkıyor ve ne gibi sonuçları oluyor?

Taciz ve tecavüz en ağır ruhsal travmalardan birisidir. Cinsel travma yaşayan kişinin kişiler arası ilişkileri bozulabilir. Taciz yaşantısının gerçekleştiği yere tekrar girmek istemeyebilir. Cinsel hayatında fonksiyon bozuklukları gösterebilir, eve kapanabilir. Küskünlük, bıkkınlık, olay hatırlatıcılarıyla karşılaştığı zaman kaygı edinimi, iğrenti, tiksinti yaşanabilir. Belli bir yaşta yaşanan bir taciz, kişinin karşı cinse tepki oluşturması ve bu tepkinin de tiksintiye dönüşmesiyle sonuçlanabilir. Ancak burada bir doğru orantı yoktur. Yani tecavüze uğramış biri, sadece cinsel organa dokunma ile tacize uğramış birinden psikolojik olarak daha çok zarar görür şeklinde bir kural yoktur. Sadece sözlü tacize uğramış biri, ileri derecede tiksinti yaşarken, tecavüze uğradığı halde eşi ile mutlu bir cinsel hayatı olan insanlar vardır.

-Tacize ya da tecavüze uğramış birisinin kendisini suçladığı durumlarda oluyor mu?

Evet kabullenememe duygusuyla birlikte suçluluk duyguları da yaşanır. "Acaba benim suçum olabilir mi? Acaba engelleyebilir miydim? Orada ne işim vardı?" gibi sorular düşünce şeklinde beyni yorar. Tacize uğramış olan kadın tacize uğradığı yaş ne olursa olsun erkeklerden kaçma tepkisi verir. Çünkü canı acımıştır. Anılarında hoş olmayan şeyler vardır. Tehlike atlatmıştır. Bu tehlike karşısında her zaman tetikte olmalıdır. Bu tetikte olma durumu ruhsal anlamda stres durumudur. Uzun süren bir stres durumu bedensel ve ruhsal sorunlara neden olur.

-Trafik kazalarından da travma etkisinden bahsedilebilir mi?

Trafik kazalarının ani ve beklenmedik biçimde orataya çıkmaları, ölümcül olmaları sebebiyle son derece travmatik etkiye sahiptir. Kaza geçirenlerde uzun süre trafikten korkma, araçlara binmekten kaçınma görülür. Rüyalarda kazayı tekrar tekrar yaşar. Sinirlilik, uykusuzluk, istemeden sık sık kazayı hatırlama, kazanın oluştuğu yerden geçememe gibi belirtiler izlenebilir. Birçok kişinin yaşadığı bu belirtiler birkaç hafta içinde azalarak sonlanır. Ama ruhsal travmaya daha açık kişilerde belirtiler ilerleyerek ciddi ruhsal hastalıklar gelişebilir. Benzer şekilde trafik kazasında bir yakınını kaybeden kişiler de ruhsal travma yaşayabilirler. Yaşlı bir yakınımızın uzun süren bir hastalıktan sonra ölümünün üzerimizdeki etkisi ile genç bir yakınımızın trafik kazasında ani ve beklenmedik ölümünün etkisi eşit olmayacaktır.

-Televizyondaki şiddet görüntüleri çocuklar üzerinde travma etkisi yapabilir mi?

Televizyondaki şiddet görüntüleri çocukların yaşama olan güvenini sarsar, insan ilişkilerini ve kişiler arası iletişimlerini olumsuz yönde etkiler. Çocukların medya aracılığı ile gelişim dönemlerine uygun olmayan bu tür görüntülere maruz bırakılması, onların istismar edilmesi anlamına da gelmektedir. Yetişkinleri dahi derinden etkileyen bu görüntüler özellikle 7 yaşından küçük çocukları çok daha fazla etkilemektedir. Televizyon kanalları olayın görüntülerini tekrar tekrar yayınladığında çocuk kronik strese maruz kalır. Kendi dünyasında anlamlandırmada zorluk çektiği olay sebebiyle kaygısı artar.

-Peki medyanın etkisi hep olumsuz mudur?

Medyanın etkisi tabi ki her zaman olumsuz değildir. Travmanın psikolojik etkilerinin ortadan kalkmasında, hatta kimi zaman kişinin bu yaşantıdan psikolojik olarak daha güçlenmiş olarak çıkmasında sosyal desteğin en önemli faktörlerden olduğu bilinmektedir. Bir diğer önemli faktör ise travma ve sonuçları ile ilgili toplumsal bilinçtir. Medya bilinç kazandırılması ve sosyal destek sağlanması konusunda oldukça etkili bir araçtır.

Medyanın öncelikli görevi yaşanan gelişmeleri ve olayları halka doğru biçimde duyurmaktır. Örneğin bir yer sarsıntısı hissedildiğinde deprem olup olmadığı, olduysa yeri ve şiddeti medya kanalıyla ilgilenen tüm bireylere ulaşır. Travmayla baş edebilmenin öncelikli şartı travmatik olayı kabullenebilmektir. Uygun ve doğru biçimde ulaştırılan haberler travmaya uğrayanların arkadaşlarına ve çevrelerine olayı duyurarak sosyal desteğin artmasını sağlar.

-Medyada intihar haberlerine sık rastlıyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Özellikle Boğaz Köprüsü intiharları sıkça rastlanan olaylardır. Kişinin intihar davranışının altında bilinçli ya da bilinç dışı olarak normal yollardan çözemediği sorunlarını kendi yaşamını sonlandırma tehdidi yoluyla çözmek, ilgi ve yardım sağlamak; kendine acındırmak, kızdığı kişileri cezalandırmak ve vicdan azabı çektirmek düşüncesi olabilir. Ancak bu tür haberlerin tekrar tekrar verilmesi, basının atlamak üzere olan kişiye mikrofon uzatarak iletişim kurmaya çalışması sebebiyle köprüdeki intihar vakalarının bir kısmı neredeyse tek kişilik gösteriler haline gelir. Bir tarafta eşi eve dönmezse aşağıya atlayacağını söyleyen, ya da kendisine iş bulunmazsa çocuklarını ve kendisini yakacağını belirten kişi; diğer tarafta ise mikrofonları, flaşları ve kameraları ile bir medya topluluğu karşı karşıya gelirler. Medyada bu intihar girişimlerini ya da tehditlerini sık sık görmeye alışan izleyicilerde yeni bir intihar tehdidi üzüntü ya da yardım etme isteğinden ziyade alay etme, ciddiye almama ve öfkelenme tepkileri yaratır. Ancak yaşadığı sorunlara sağlıklı çözüm bulamayan bazı bireylerde de bu tür haberler özendirici etki bırakabilir. İntihar girişimcileri kadar ekran karşısında bu görüntülere maruz kalanlar da medyanın aşırı tutumlarından zarar görürler. Özellikle de genç yaş gruplarında intiharın öğrenilen bir davranış biçimi olduğu düşünülürse medyada intihar görüntülerinin yayınlanmamasından kazanılacak fayda büyük olacaktır.

-Kayıplarda yas ve travma bağlantısı var mıdır?

Yas, geri dönüşü olmayan kayıplara verilen doğal bir tepkidir. Ayrılınan sevgili, uzaklaşılan ev, kaybedilen bir organ, ama en çok da ölen bir yakının yası tutulur. Deprem gibi büyük travmalar birçok yası da beraberinde getirir. Ölen eşler, çocuklar, yıkılan evler, terk edilen şehirler, kaybedilen işler… Yas kayıpların ardından yaşanması gereken ağrılı bir vazgeçiştir. Kişinin hayatında kaybın etkisi ne denli büyük olursa olsun yasın ardından bir süre sonra gündelik hayata dönülmesi, yeni ilişkiler kurulabilmesi gerekir. Fakat patolojik yas, yani doğal olmayan yas sürecinde kişi kaybın getirdiği değişikliklere adapte olamaz, yaşamına devam etmek için gerekli enerjiyi bulamaz. Acı zaman içinde yerini özleme bırakacağı yerde bir kor gibi devam eder.

-Yas döneminde ne gibi duygular yaşanır? Kişi bu dönemde neler yapar?

Yas döneminde kişi yitirdiği kişiyle ilgili uğraşlar içindedir. Tekrarlayıcı ve rahatsız edici olan bu durum zaman zaman arama, özleme, hasret çekme belirtileri şeklindedir ama daima hayal kırıklığı ile sonlanmaktadır. Yas sürecine üzüntü, bunaltı, öfke, suçluluk duyguları, özlem, hasret ya da hissizlik duyguları eşlik eder. Kaybı izleyen ilk birkaç hafta inanamama, şaşkınlık, unutkanlık ve dikkatini toplayamama, sürekli olarak kaybedileni düşünme, hala yaşıyormuş hissi, manevi duygu ve düşüncelerde artma sık olarak izlenir. Geleceğe ilişkin anlamsızlık hissi, taşlaşma hissi, ölümü kabulde güçlük, hayatın anlamsız ve boş olduğu hissi, ölen olmadan yaşamın anlamlı olabileceğini hayal edememe, bir parçasının yok olduğu duygusu, dünyanın darmadağın olduğunu düşünme, emniyette olmama, ölen kişiye zarar verildiğine ilişkin gerçek olmayan düşünceler sıklıkla yas tablosuna eşlik eder.

-Yas fiziki yaşamı da sanırım belli ölçüde etkiliyor değil mi?

Evet uyku ve iştah kaybı görülür. İçe kapanma ve huzursuzluk olur. Ağlama, ölene ait eşyaları saklama, rüyalarında öleni görme gibi davranışlara rastlanır. Boğazda düğümlenme, hava açlığı, nefes darlığı, enerji azlığı, kas güçsüzlüğü, ağız kuruluğu gibi bedensel belirtiler genellikle izlenir. Ancak bu sorunlar birkaç hafta- ay içinde azalarak sonlanır. Yas süreci çoğu zaman kendiliğinden çözülür.

-Bu herkes için geçerli değildir herhalde. Yasını tamamlayamayan ve kayıp sonrasında tamamen değişen ve adeta 'yürüyen ölü' şeklindeki kişilere de rastlamak mümkün!

Şuna dikkat edilmeli… İntihar etme düşünceleri varsa, haftalar geçmesine rağmen gündelik fonksiyonlarına dönemiyorsa, acısını unutmak ya da uyumak gibi sebeplerle alkol ve uyuşturucu madde kullanımına yöneliyorsa, elem ve keder duyguları katlanılamayacak kadar şiddetli geliyorsa bu kişinin yardım alması gerekecektir. Yakınındaki bir sağlık kurumundan destek isteyebilirler bu kişiler. Başvuracaklerı kişi bir psikiyatrist ya da psikolog olabilir.

-Travma bedensel belirtilerle ortaya çıkabilir mi?

Bir travma anında diğer tüm beklenmeyen ve ani durumlarda olduğu gibi beden kişiyi hayatta tutmaya yönelik "savaş ya da kaç" tepkisi verir. Bu ani strese karşı normal ve olması gereken bir cevaptır. Bu refleks cevap sayesinde kişi tehlike ile savaşıp kendisini korumaya ya da tehlike ile baş edemeyecekse kaçmaya yarayacak bedensel değişiklikleri hızla yapabilir.

-Yoğun yaşanan stres nefes sorununa yol açabilir mi?

Akut stres karşısında solunum hızlanır elbette. Kişi akciğerlerini normalde aldığından daha fazla hava ile doldurmaya başlar. Ancak hızlı nefes alıp verme sonucunda kişinin kanındaki oksijen miktarı artar, karbondioksit miktarı düşer. Düşen karbondioksit miktarı ile baş dönmesi, ağız çevresinde uyuşma, sersemlik hissi gibi bazı rahatsız edici belirtilere sebep olur. Bu durum tıpkı birkaç balonu peşpeşe şişirdiğinizde yaşadığınız sersemlik hissine benzer. Yaşanan rahatsızlığı hızla gidermenin en iyi yollarından birisi bir kâğıt torbanın ağza dayanarak içindeki havayı tekrar tekrar solumasındır. Böylece her nefeste biraz daha çok karbondioksite sahip hava solunarak kan karbondioksit düzeyi yükselecektir.

-Ani stres karşısında başka ne gibi değişikler olabilir kişide?

Kalp atışları hızlanır. Kan basıncı hafif yükselir. Sindirim sistemi çalışmasındaki değişiklikler bulantı, kusma, ishal gibi belirtilere yol açabilir. Vücutta titremeler izlenebilir. Bu strese cevap olarak vücutta salgılanan adrenalinin etkisidir.

-Bunlar bir tıbbi müdahaleyi gerektirecek durumlar mıdır?

Bazı bedensel belirtiler hızlı tıbbi müdahale gerektirebilir. Göğüs ağrısı, nefes darlığı, nabız basıncında düşme, nemli cilt, konfüzyon adı verilen şaşkınlık ve çevrenin tam farkında olamama durumu, göz bebeklerinde genişleme gibi belirtiler, ciddi bedensel hastalıkların habercisi olabilir. Daha önceden de var olan ancak kişinin farkında olmadığı bir kalp hastalığı fazla adrenalinin kalp üzerine getirdiği yük ile anlaşılır hale gelebilir.

-Fiziksel bazı sorunlar da psikolojik belirtiler içerirler mi?

Evet içerirler. Örneğin vücudun susuz kalması sebebiyle ciddi bir kafa karışıklığı ve şaşkınlık yaşanabilir. Ya da doğal felaketler sırasında yaşanabilen gaz zehirlenmeleri saldırganlık, şüphecilik, sinirlilik gibi psikiyatrik belirtiler ile kendisini gösterebilir. Başını bir yere çarpan kişide olayı hatırlayamamanın sebebi travmanın psikolojik etkileri değil beyin hasarı olabilir. Bu tip tablolar da acil müdahale gerektirir.

-Travmayı tolere etmek ya da daha kolay başa çıkmak açısından zeka nasıl bir öneme sahiptir?

Yaşanan travma bir yandan da kişinin zihninde ve algısında bir anlam kazanır. Bu algıya göre kişi travmatik olayı bir yıkım ve sonun başlangıcı olarak görebilir ya da kısa sürede uyum sağlayarak bu zor dönemden kazanımla çıkabilir. Yani yaşanan felaketin şiddetini bir bakıma kişinin olayla ilgili algısı da belirler.

-Travmatize olmak bakımından cinsiyetin etkisi nedir?

Sosyal desteğin ruhsal travmadan koruyucu etkisi konusunda erkekler ve kadınlar çeşitli farklılıklar gösterebilirler. Erkekler için maddi destek, yardım kuruluşlarının, sigorta şirketlerinin alaka ve desteği, ailesinin güvenliğinin sağlanmasına yardım edilmesi gibi "sosyal desteğin kendisi" daha koruyucudur. Ancak kadınlarda "algılanan sosyal destek" ön plana çıkar. Maddi ve manevi destekten ziyade kadının yardım istediğinde arayabileceği kişiler olduğunu bilmesi önemlidir. Bu kişileri belki de hiç aramayacak, yardım istemeyecektir fakat "yalnız değilim, istersem yanımda olacaklar" güvencesini kendi içinde yaşıyor olması travmanın olumsuz etkilerinden korur. Araştırmalarda mükemmel bir eş desteğinin erkek için ruhsal koruyucu etkisi izlenmişken, benzer eş desteğinin kadınlarda daha az etkili olduğu izlenir. Kadına ona hiçbir sorumluluk vermeden her sorunu çözen çok güçlü bir eş desteği yerine orta karar bir eş desteği sağlandığında kadının eşine olan bağımlılığı kırılmakta, kendi ayakları üzerinde duran kadının sorun çözme becerisi artmaktadır. Sorun çözme becerisi daha yüksek olan kadın ise stres karşısında dağılmamakta, böylece felaketlerin ruhsal etkilerinden daha hızlı kurtulabilmektedir.

-Travma yaşamakta, etkilerini algılamakta yaşın etkisi nedir?

Travmatik olaylar her yaş grubunu etkiler. Ancak olaya anlam vermekte zorlanan çocuklar için daha şiddetli travma yaratır. Yalnız kalmak istememe, gece koruları, tekrar kötü bir olay yaşanacak endişesi, sinirlilik, tepkisellik uykuya dalamama, sık uyanma, kabus görme, iştah kaybı, dikkat dağınıklığı, içe kapanma gibi yetişkinlerdekine benzer belirtiler sıklıkla izlenir. Ancak çocuklar yaşlarına özgü bazı belirtiler de sergileyebilirler. Ebeveyne daha sık karşı gelme, huysuzlanma ve mızmızlanma, kekeleme, alt ıslatma, anne baba ile yatmak isteme, parmak emmeye ya da tırnak yemeye başlama, okul başarısında düşme, arkadaşları ile sık kavga etme gibi sorunlar travmalardan sonra izlenebilir. Kimi çocuklar karın ağrısı, bulantı, baş ağrısı, kol bacak ağrısı gibi doktorlar tarafından bedensel sebep gösterilemeyen yakınmalar dile getirirler.

-Travma Sonrası Stres Hastalığında ne gibi belirtiler görülür?

Bunları üç sınıfta özetleyebiliriz: Olayın tekrarlayan ve istemsiz biçimde yeniden yaşanması. Yani olayları rüyada görmek, istemediği halde tekrar tekrar hatırlamak, sanki olayı yeniden yaşıyormuş gibi hislere kapılmak…
Travmayla ilişkili olaylardan ve uyaranlardan uzak durma çabası... Yani olayla ilgili konuşmak istememek, olayı hatırlatan yerlerden, kişilerden etkinliklerden kaçınmak... Kaybedilenlerin resimlerine bakamamak, mezarlarına gidememek, benzeri olaylarla ilgili haberleri izleyememek…

-Bir süreden bahsetmek mümkün müdür? Ne kadar sürer tedavi?

Çoğu defa altı sekiz hafta ilaç kullanımı ile belirgin bir düzelme yakalanır ancak hastalığın tekrarlamasının engellenmesi için koruyucu olarak ilaca en az bir yıl süre ile devam etmek gerekir. İlaç tedavisinin erken kesildiği durumlarda hastalık belirtilerinin tekrar etme ihtimali yüksektir.

-Tedavide psikoterapiden yararlanılıyor mu?

Kaçınma belirtileri, hastalığı ve kayıpları inkârı, duygusal kısıtlılığı olan hastalarda ilaç tedavisine cevap yeterli olmayabilir. Bu vakalarda psikoterapi desteği de almak gerekir. Psikoterapide ilk koşul güven ilişkisi kurabilmektir. Gevşeme, stresi azaltabilme, olayla yüzleşebilme, duyguların ifadesini sağlama ve sağlıklı baş edebilme yollarının gelişimi terapi sürecinin başlıca hedefleridir. Benzer felaketi yaşamış kişilerle birlikte katılınan grup terapileri tecrübelerin paylaşımı ve grup desteğinin sağlanması ile son derece faydalı olabilir. Tüm ailenin katıldığı aile terapilerinde ise ailesel çatışmalar çözümü, aile bireylerinin hastalık belirtilerinin farkına varması, bozulmuş olan aile ilişkilerinin tekrar kurulması hedeflenir.

<ımg src="http://www.hurriyet.com.tr/_np/2959/6802959.jpg">
Psikiyatri uzmanı Dr. Gökben Hızlı ve Uğur İlyas Canbolat

Diğer konular:

AŞK ACISI ÇEKİYORUM! http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=144116

Tecavüz Taciz Ensest ''Çocuk İstismarı'' http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=143935

NP Grup ve İDER Vakfı işbirliği ile NPSİTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi ''Bilgilendirme Toplantıları'' sürüyor.. Ayrıca Psikiyatri hakkında her türlü detaylı bilgi http://www.psikoegitim.com/ ve 0216 633 06 76 nolu telefondan alınabilmektedir.


Gönül notum:

Bu sağlık konusunu Hürriyet Gazetesiyle aynı anda benide bilgilendirdikleri ve sizlerle paylaşmamı sağladıkları için, NPSİTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesine, Sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hocama, Psikiyatri uzmanı Sayın Dr. Gökben Hızlı Sayar Hanımefendiye ve Sayın Uğur Canbolat Beyefendiye çok teşekkür ederim..

Sağlıklı ve huzurlu sevgilerle yaşayınız..

''Melekler yüreğinizden öpsün''

Sabiha Rana


İletişim:
Uğur Canbolat
İşletme Müdürü
Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi
www.mcaturk.com
canbolat@mcaturk.com
canbolatugur@gmail.com
Bağdat Cad. No: 109/A 34724 Feneryolu Kadıköy / İstanbul
Santral: (216) 418 15 00 Faks: (216) 418 15 30

Fotoğraf:Milliyet Sağlık sayfasından

 
Toplam blog
: 1989
: 4996
Kayıt tarihi
: 26.10.06
 
 

Gazeteci - Yazar (NLP Uzmanı - İlişki ve Yaşam Koçu) Yaşarken dünyayı dolaşmayı, topraktan güneşe..