Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '11

 
Kategori
Felsefe
 

Trende

15 numaralı perona hızla yürüdüm. Beni Hannover’den Düsseldorf’a götürecek olan ICE adlı şehirlerarasında çalışan hızlı trenin kalkmasına az zaman kalmıştı. Peron’a çıkan yürüyen merdivenden sonra önüme ilk gelen vagon kapısından girdim. İlk amacım sigara içilmez ikinci sınıf vagonda rezerve edilmemiş bir yere oturmaktı. Trenin gidiş yönüne doğru ve ikisi gidiş yönünde ikisi ters yönde ortalarında da masası bulunan dörtlü gruba oturmak ise daha sonraki tercihimdi. Tüm isteklerimi karşılayan bir yer buldum ve oturdum. 

Kalabalık olmayan trende yanıma kimse oturmasın diye pencere tarafını boş bıraktım, koridor tarafına oturdum. Koridorun karşı pencere tarafında yine dörtlü bir oturma grubu vardı. Orada da iki genç kız karşılıklı oturmuşlardı. Etrafı böylece kolaçan ettikten sonra ben de diğerleri gibi çantamdaki kitabı çıkarıp okumaya başladığımda tren hareket ediyordu. Kitabı okurken karşımdaki koltuğa genç bir adamın geldiğini fark ettim. Ben okumaya devam ettim. Birkaç dakika sonra delikanlı çantasını masanın üstüne bıraktı ve gitti ve biraz sonra döndü. Oturduğu yerde namaz kılmaya başladı. Delikanlıya baktım. Kumral-esmer tenli büyük bir olasılıkla Arap ya da İranlı 25 yaşlarında bir gençti. Türk de olabilirdi. Namaz kılması hoşuma gitti. Bir an yandaki dörtlü grupta bana göre ters istikamette oturan genç kızla göz göze geldik. Bak şuna bak der gibilerden işaret etti bana. Kızı bozmayı düşündüm, şuna namazın ne olduğunu anlatayım dedim ve bunu karşımdaki gencin namazını bitirdikten sonra yapmaya karar vermiştim ki gözüm delikanlının çantasına ilişti. İçinde bulunan şey acaba korktuğum şey miydi? İspanya’da daha önce gerçekleştirilen tren sabotajı aklıma geldi. Delikanlı acaba yapacağı eylemden önce namaz mı kılıyordu? Paranoya... 

Bir çantaya bir de namaz kılan delikanlıya baktım. Gayet huzur içinde namazına devam ediyordu. Acaba trende bunun gibi başkaları da var mıydı? İlgillere haber verip şüphemi anlatsam, çocuk masumsa ayıp, çok ayıp olurdu. Ortalığı boşuna karıştırmış olurdum. Vagonun kapısının üzerindeki elektronik panoda trenin hızının saatte 200 km.nin üzerine çıktığı yazıyordu. Bu hızda giderken meydana gelebilecek patlama arka vagonlarda yolculuk yapanlara da zarar verirdi. Kararımı verdim, kalktım ve öndeki vagonlara doğru yürümeye başladım. Ön taraf daha güvenliydi. 

Ön tarafa doğru birkaç vagon ileride kendime göre bir yer buldum ve oturdum. Fakat tedirginliğim dinmemişti. Devamlı düşünüyordum. Gara girerken ve trene binerken herhangi bir kontrolden geçmemiştim. Sokaktan geçen elini kolunu sallayarak trene binebiliyordu. Trende başka teröristler de olabilirdi. Birdenbire kendimden utandım. Namaz kılmaya çalışan bir Müslüman’ı nasıl ve ne hakla terörist olarak değerlendirebilirdim? Terör ve İslam birbirine zıt olan bu iki sözcük nasıl olmuştu da birbirlerini çağrıştırır duruma gelmişlerdi? Bunun adı düpedüz paranoya idi. Endişelenmekte ne kadar haksızdım. 

Endişelerim yersiz çıktılar ve Düsseldorf Hbf. a vukuatsız geldik. Trenden indim ve evimin yolunu tuttum. 

Aradan çok zaman geçti. Bugün o genci bulsam hiç tereddüt etmeden kendisinden özür dilerim. Adını bilmediğim, yolda görsen tanıyamacağım, yüzünü hatırlayamayacağım o gençten bu satırlar kanalıyla özür dilerken olayı bir de madalyonun diğer tarafından bakarak ele almak isterim. 

“Barış içinde kendini emin olarak teslim etmek” anlamına gelen “silm” fiilinden türemiş olan İslâm’ın bugün yaşayan bazı temsilcilerin bu tarife hiç de uygun yaşamadıkları ya da davranmadıkları ortadadır. Temiz, güzel ve güven bir yüzle karşısındakine güven vermesi gereken Müslümanlık bugün nasıl oluyor da saçı sakalı birbirine karışmış, temizlikle ilgisi olmayan çirkin bir erkek ve onu birkaç adım geriden takip eden karalar içinde bir ve daha fazla kadını çağrıştırmaktadır. Peygamberi yaşamında “El Emin” olarak anılırken Onun Sünnetinden ayrılmadığını savunan Müslüman bu imajdan nasıl uzak kalmaktadır? Hiç onaylamıyor ve şiddetle kınıyor olmakla beraber Batı’nın bazı haddini bilmezleri O değerli insanı karikatür ve yazılarında çirkin malzeme yapmaya kalkışırlarken, acaba onlara yukarıdaki tarife uyan sözüm ona Müslümanların ilham kaynağı olabilecekleri hiç mi düşünülemezdi? 

Müslüman’ın yukarıda anlatılan imajının çizilmesinde Müslümanlığın kendisinin bir kusuru olmamasına rağmen bu dini yaşadığını iddia edenlerin kusuru olduğu şüphesizdir. Öğrenmenin, bilgi sahibi olmanın önemini Hz. Adem’e melekler ve cinlerin ibadet etmelerinin istenmesi olayında alegorik olarak anlatıldığı, gelen Kitabın ilk emrinin “Oku = İkra” olduğu bir dinde adlarına Müslüman diyen kişilerin okumadan, öğrenmeden, bilmeden cahil kalmayı tercih etmeleri affedilemez bir kusurdur. Üstelik bu cehalet sonucunda yıkıp yakıyorlarsa ve diğer insanların canlarına kıyıyorlarsa mensubu bulundukların dinin bir terör dini olarak tanımasına neden olurlar. Bu da Müslümanlık karşıtı olan diğer dinlerin ve Müslümanlık dahil bütün dinleri dünyevi çıkarları yönünde kullananların emellerine hizmet etmek demektir. 

20 asrın sonlarında çift kutuplu olmaktan çıkıp tek kutupluluğa geçen ve tek süper gücün var olduğu 21. yüzyıl dünyasında insan, zihninin şartlanmış yapısı gereği her tezin karşısında, bir antitez ararken işlevini yitiren kapitalizm – komünizm çekişmesi yerine bu defa medeniyetler çatışması adı altında tarihten kalan bir çatışma olan Hıristiyan – Müslüman çatışmasını kolaylıkla oturttu. 20. yy. lın ortalarında iyice görünür olmaya başlayan Arap – Yahudi kavgası, Filistin’in ve Kutsal denilen toprakların Yahudilerce işgali Arap dünyasının genç dinamiklerini devamlı hareket etmeye zorluyordu. Tarihin “böl ve yönet” kuralı 18 ve 19. asırlarda İngiliz emperyalizminin 20. yüzyılda ise giderek artan dozda Amerikan emperyalizminin değişmez düsturu olmuştu. Önce İngilizler, sonra Amerikalılar dünyanın başta petrol olmak üzere diğer önemli doğal kaynaklarının bulunduğu ya da önemli stratejik yol kavşaklarında bulunan devletlerini dil-din-mezhep-ırk vs unsurları körükleyerek parçalamaya çalıştılar. 18 ve 19 asırlarda İngilizler koloni adını verdikleri sömürgelerinde ve işgal edemedikleri bölgelerde etkinliklerini arttırmak amacıyla her yöntemi ve olanağı kullandılar. 

 

 
Toplam blog
: 15
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.03.11
 
 

Avusturya Lisesi ODTÜ Kimya MÜH., B.Sc.,M.SC. lastik ve plastik malzemelerin üretiminde yaklaşık 40 ..