Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '17

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Tuba Önder Demircioğlu: "Tuba Ağacı tutunma birikimlerimin bir harmanı aslında"

Tuba Önder Demircioğlu: "Tuba Ağacı tutunma birikimlerimin bir harmanı aslında"
 

Seramik ve heykel sanatçısı Tuba Önder Demircioğlu’nun yapıtlarında tamamen insanla ve onun manevi dünyası ile bütünleşerek sembolik anlatımlarla yeniden yorumladığı Tuba Ağacı’nı her yere, her şeye ‘Tutunma’ mızı sağlayan köklerimiz ve dallarımız’ ile buluşturduğu yeni sergisi 4 – 25 Mart 2017 tarihleri arasında Galeri Diani ‘de!

Tuba Önder Demircioğlu, sergi açılışı öncesi tüm içtenliğiyle sorularımızı yanıtladı…

Son sergide Dansçılar ve Savaşçılar olmak üzere iki koleksiyonunuz vardı “Tuba Ağacı” adı altında. Şimdi ise “Tuba Ağacı TUTUNMA” ismini verdiniz. Bu sefer hikayenin içeriğini nasıl anlatırsınız?

“Tuba Ağacı TUTUNMA” geriye dönük yılların birikimlerinin bir harmanı aslında. Sufizm ile temellenen insanın manevi dünyasının sembolik anlatımlarla şekillendiği “DANS EDENLER”, materyalist tarafını anlatan “SAVAŞÇILAR”, aslına hepsini barındıran “KÖKLER” ve bunlara bu sergide yeni serim “RÜZGARLA GELEN”lerin eklendiği bir sergi. Bu sergi, bundan önceki “TUBA AĞACI”nın devamı niteliğinde, bu sergiden sonra da bu seriye devam etmeyi düşünüyorum. Çünkü düşüncelerim ve yapmak istediklerim sadece bir sergiye sığmıyor.

Birçok inanışta, kültürde ve farklı zamanlarda kutsal sayılan ve saygı duyulan ağaçlar hayatımızın merkezi olmuş, yeryüzü ve gökyüzünün birleştiricisi kabul edilmiştir. İnanışlarda, mitlerde, masallarda ve yaşamın içinde saygı duyulan ağaçlar, benim de yıllar boyu yaptığım çalışmalarda, yani insana dair olanlarla, kaderleri, erdemleri ve yaratılışları ile yakından ilişkilendirmem sonucunda bu sergide vücut bulmuştur. Aslında kış ağaçlarına olan merakım ve ilgim beni bu noktaya getirdi. Onları fazla inceleyerek ve belgeleyerek onların insanlara ne kadar benzediğini ve aynı cinsin bile ne kadar farklı olabildiğini gördüğüm noktadan hareketlendi. Sonrasında da hepsi, cennette olduğu kabul edilen kozmik ve manevi bir ağaç olan TUBA AĞACI’nın gölgesinde buluştu. Tamamen insanla ve onun manevi dünyasıyla bütünleşerek sembolik anlatımlarla 2006 yılında başlayıp devam eden ve bu sergide yeni yorumlarla her yere ve her şeye tutunmamızı sağlayan köklerimiz sayesinde yeniden hayat bulup izleyici ile buluşacaktır.

Hazırlık süreciniz nasıl geçti ve bu süreçte en çok nelerden etkilendiniz?

Seramik sergileri yapım ve oluşum süreçleri bakımından oldukça uzun süren ve çok zaman alan sergiler oluyor. Her detayı hesaplamanız ve kurgulamanız gerekiyor. Sergilenmesi, asılması, konstrüksiyonları, her detayın çok iyi planlanması gerekiyor. Ben eserlerimi oluştururken serbest artistik şekillendirme teknikleri kullandığım için heykel ve duvar çalışmalarımın yapım süreçleri uzun oluyor. Bir heykelin yapımı iki ay gibi bir süre alıyor.

            Serginin gerçekleşeceği bina beni çok etkiledi. 1800’lü yıllardan kalan bir bina ve galerinin bir duvarı orijinal tuğla, bu duvar için 3 adet Tuba Ağacı tasarladım ve en heyecanlı kısım bu oldu. Çünkü stoneware’den yaptığım 120 cm’lik duvar heykelini epoksi içine gömerek özel bir ışıklandırma ile sergiledim.

Kullandığınız teknikler bir önceki serginizde de oldukça dikkat çekiciydi. Bu sefer sanatseverleri hangi sürpriz teknikler bekliyor?

Ben biraz salt seramikçiyim galiba, eserlerimde çok fazla sır ve renk kullanmam. Porselenin kendi dokusunu, stoneware’in strüktürünü çok seviyorum. Ama bunun yanında bazı tasarımlarda bazı gereklilikleri oluyor, sunumda veya işin kendini daha iyi ifade edebilmesi için gerekli.

Porselen ve bronzların evliliği var bu sergide yine. Asıl sürpriz ise duvar heykellerimde kullandığım sergileme için kendi yaptığım epoksi havuzlar. Özel ışıklandırma ile sergiledim ve ilk kez tarama, suluboya ve resim çalışmalarımdan eserler var bu sergide, sanırım asıl sürpriz bu olacak.

Oluşturduğunuz her eseriniz ile ayrı bir duygusal bağ da kuruyorsunuz aynı zamanda. Sizdeki anlamı, hayatınızdaki karşılığı ve sizden sonra sürdüreceği varlığının başkalarının hayatına nasıl etki etmesini istersiniz?

Çok güzel bir soru bu, çok teşekkür ederim. Aslında çok az sorulan bir şey olmasına rağmen benim için oldukça büyük bir anlamı var. Neden derseniz; sanat, yaşantıyı yakalayıp tutmak, onu belleğe, belleği anlatıma, gereçleri biçime dönüştürmektir. Aristo’ya göre sanatın görevi duyguları, ilişkileri ve koşulları betimlemekle, bunların görünüşteki “ben”in “biz”e dönüşmesine yardım etmektir. Platon’a göre ise sanatçının kendi içindekileri, özünde düşünerek sanatını kendinin yaratmasıdır. Tam da bu tanım benim yaptıklarımı tanımlamakta. İçimdekileri birikimlerimle sentezleyip, malzemem yardımı ile doğru ifade edebilmek ve başkaları ile buluşmalarında bunları sözsüz aktarabilmek.

Defalarca tanık oldum ve inanın bu benim en büyük mutluluğum, anlatmak istediğim duyguyu ya da düşünceyi aktarabilmek, hissettirebilmek. Eserlerin isimlerini henüz görmeden sadece esere bakarken bile isimlerinin izleyicinin dudaklarından dökülmesi. Muhteşem bir duygu, daha ne isterim?..

Önümüzdeki sergilerde Tuba Ağacı fikrine devam etmeyi planlıyor musunuz?

Evet, bundan sonraki iki kişisel serginin teması ve bazı tasarımları şimdiden hazır. Bu sergi benim için çoktan tamamlandı, bir sonraki sergimin oluşum süreci epey yol aldı.

Tuba Ağacı’nı büyük bir heykel çalışması olarak bir meydana taşıma planınız için çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Eserin tasarım tescil ve tüm telif haklarını, patentini aldım. Çalışmalarımız devam etmekte, çok ilgi görüyor. Sonuç kesinleştiğinde bilgi vermem daha doğru olur diye düşünüyorum.

Bu kadar kültürümüze ait bir sanat dalı ile uğraşıyorken günümüzde seramik sanatına olan ilgiyi nasıl değerlendirirsiniz?

Seramik sanatını öğrenmek adına yoğun bir ilgi var. Hem çocuklar hem de yetişkinler için seramik eğitiminin birçok getirisi var. Çocuklarda görsel koordinasyonu, el kaslarını geliştirirken, üç boyut kavramını da geliştirmelerine çok katkısı oluyor. Aynı zamanda bence en güçlü sabır ve paylaşım öğretisi. Yetişkinler için ise tam bir meditasyon.

İzleyici ilgisi ise yaptığınız eserler ile veya serginin içeriği ile alakalı. Pentür kadar çok seramik sergisi yapılamamasının sebebi ise çok meşakkatli ve zor üretim sürecinin olması ama yılmadan devam. Diğer disiplinler arasında biraz üvey evlat muamelesi görse de, pentür kadar rahat alıcı bulamasa da, benim hep iyi gidiyor çok şükür. Özellikle duvarda bambaşka bir lezzeti var üç boyutlu eserlerin.

Eser almak isteyen veya sergi yapmak isteyen galericilerin kırılmaları üzerine hep bir korkuları oluyor, bunu aşmak gerekli.  Sonuçta büyük miktarlar ödediğiniz her şey bozulabilir, kaza yapabilir ya da kullanılamaz hale gelebilir. Korkmamak gerekli. Bu sanat bizim geleneğimiz, bize çok ait, ülkemizin yer altı bile seramik hammaddeleri ile dolu.

Aynı zamanda kendi seramik atölyenizde de eğitim vermeye devam ediyorsunuz...

Evet ve bundan inanılmaz keyif alıyorum, mutlu oluyorum. Bilgi, tecrübe paylaştıkça büyüyor.

Seramikçi olarak aldığınız eğitim sadece yolunuzun başlangıcı. Yetkin eserler üretebilmek, kalıcı eserler bırakabilmek kolay olmuyor. Çok fazla birikim ve tecrübe, aynı zamanda çok fazla deneyimlemeniz gerekiyor. İyi matematik, iyi kimya bilgisine sahip olmanız lazım.           Ve ben inanıyorum ki bu birikimleri kendinize hapsetmek, saklamak son derece yanlış, paylaşmak gerekli. Bilgi paylaştıkça çoğalıyor. Benim öğrencilerim, workshoplara katılanlar kullandığım her tekniği öğreniyor ve her malzemeyi kullanıyor. Bu konuda eleştiriler alsam da ben bunun doğruluğuna inanıyorum. Bilgimi aktarmak beni besleyen en önemli kaynak. Öğrencilerim de harika eserler üretiyor. Bilgi herkeste farklı şekilleniyor.

Tüm bunlar gelecek nesillere bugünü anlatan hafıza olarak aktarılacak, bu nedenle çok önemli.

 

Tuba ÖNDER DEMİRCİOĞLU (Mart 2017)

 

 
Toplam blog
: 598
: 166
Kayıt tarihi
: 28.02.16
 
 

1991 yılında Show Haber'de stajyer muhabir olarak başladım. Daha sonra, İlker Yasin yönetimindeki..