Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '14

 
Kategori
Blog
 

Tufan Gibi Geçtin Gittin... Canım Oğlum...

Tufan Gibi Geçtin Gittin... Canım Oğlum...
 

Tufan Tugan 08 Haziran 1974 - 10 Kasım 2013


Kim derdi ki defalarca, özlediğim yavrumla hasret gidermek için gittiğim Amerika’ya birgün onun cansız bedenini almaya gideceğimi… Kim derdi ki her gece iki oğlum olduğu için “Yavrularıma sağlıklı uzun ömürler ver” diye yalvardığım (ilk günler dil sürçmemle yine yavrularım deyip duaya başladığım sonra katıla katıla ağladığım) tanrıma birgün sadece “yavruma” diyeceğimi… Ve yine kim derdi ki “Bak annecim sağlığına dikkat etmiyorsun sana bir şey olursa ben yaşayamam” diye hep bana söylenen güzeller güzeli kuzumun  beni tarifsiz acıya garkedip benden önce bu yalan dünyadan  göçüp gideceğini… Ah yavrum, ah bitanem ben nasıl yaşayacağım şimdi? Buna yaşamak denebilir mi, yaşayan bir ölü gibiyim, bana yazılan ömür ne kadarsa o günleri dolduruyorum, çünkü sensiz yaşamak boş, anlamsız, tatsız… Beni bırakıp gittiğinden beri ıssızım, yalnızım…  Bitikim, kolum kanadım kırık, güçsüzüm… Tatsız, tuzsuz yavan yemeklere benzetiyorum kendimi, sensiz hiç tadım yok da…

Hüzün yapıştı üzerime, seni düşünmediğim bir anım dahi yok ki… Sen benim ışığımdın, gittin, karanlıkta kaldım, kör kuyulardayım… Bir ışık huzmesi var kardeşin, o da olmasaydı halim nice olurdu…

Neler düşünüyorum neler bir bilsen… Keşke diğer yaşamla ilgili somut bilgiler olsaydı, çok şey öğrendim ama yine de emin olamıyorum…  İyi misin, rahat mısın, oralar nasıl ah bir bilsem belki o zaman ben de biraz rahatlardım. Eskiden ölümden çok korkardım biliyor musun, sen gittin gideli ise sana kavuşacağım için daha kolay bekliyor oldum… Hayat tatlı, can tatlıdır deriz ya canımın tadı senmişsin meğer, gitti be annecim… Yüce rabbime emanet ol derdim her telefon konuşmamda yine ona emanet ol benim güzel bebeğim, rahat uyu ben gelene kadar…

Ne çok sevilmişsin, Amerikalısının Türkün herkesin dilinde sen… Herkesin neşesi olmuşsun, herkes seni sevgi sözcükleriyle anlatıyor… Kardeşin bile bana “Anne mutlu ol ki böyle bir evlat doğurmuşsun. Kimseye bir kötülüğü dokunmamış, üstelik hangi ortama girse oranın havasını değiştirmiş, sevgi katmış, neşe katmış, pazitif enerjisiyle hayat vermiş” deyip teselli etmek istedi. Tesellin yok canımın içi, yok olmuyor olmuyor olmuyor… Çok denedim olmuyor… Ölüm hakkında öyle çok şey öğrendim ki… Tanrımız sevdiklerini, iyi kullarını genç yaşta yanına alırmış, dediler, keşke kötü olsaydın da yanımda kalsaydın.

Sonra nasıl olsa uzaktaydın sanki oradaymışsın gibi düşüneyim diyorum yine olmuyor. Kandıramıyorum kendimi, hem haftada bir arardın gece bir gibi uyandırmıyorsun artık. Parçalanası telefon sustu, sesin yoksa sen de yoksun kanamıyorum olmuyor… Ölmeden birkaç saat önce aramışsın beni evde yoktum, mesaj yazmışsın:

-          Aradım evi naber Anne

-          İyilik canım yarın evdeyim, sen yiyecek işine başladın di mi?

-          Başladım, taşındım çok yoğun, ama herşey iyi olacak yarın ararım

-          Tamam canım öptüm

-          Ben de Anne (Altı tane kalpli öpücüklü ikon)

Bu mesajı yazdığın cumartesi gecesi beni bırakıp gittin. Ertesi gün öğleden sonra evde oturmuş çalışıyorum, bir yandan da aklımdasın bugün arar diye geçiriyorum içimden. Saat 16 suları, Facebook’a bir mesaj uyarısı geldi. Çalışmayı kesip hemen tıkladım. Hatırladıkça o anları yaşadıkça kahrolduğum mesajı okudum. İngilizce yazıyordu. Eğer Tufan’ı tanıyorsanız ya da yakınıysanız beni hemen arayın deyip telefon numarası yazılmış, Amerika telefonu idi bu. Bu mesajı okur okumaz yığıldım bilgisayarın üzerine katıla katıla, bağıra çağıra ağlamaya başladım. Parmaklarım titremekten yazamıyordu. “Ben annesiyim, Tufan iyi mi” diye yazıp zar zor çevirdim numarayı. Ağlayan Melissa’nın bana “Çok üzgünüm O öldü” demesi… Ben feryat figan telefon elimde Tufaaan olamaz diye ağıt yakışım. Hayır ben kesinlikle ben İngilizce bilmiyorum yanlış anladım deyip Ayşe’mi arayışım, yine feryat figan numarayı verişim, şu işin aslını öğren nolur o ölmüş olamaz deyişim… On dakika sonra beni arayıp “Hem kadınla hem polis merkeziyle görüştüm, çok üzgünüm ama doğru” demesi… Tam üç saat deli danalar gibi böğürmüşüm, sonra sabahında yola çıkacağım için iğne olmaya ikna oluşum…

 

Ölümü yaklaşan yaşlı insanlara ahiretteki yakınları görünürmüş, ben de şahit oldum birkaç kez buna. İnanamadığım sen dipdiri capcanlı idin (ölüme yakın değildin) ama ölümü hissetmişsin be annem. Honda’da birlikte çalıştığın kankan Ali Nsour söyledi, vefatından iki ay önce ona “Sana annemin telefonunu vereyim” demişsin ya, O da “Niye” diye sormuş. “Bana bir şey olursa ararsın” demişsin. Hele hele ölmeden onbeş gün önce vefat etmiş babanı görmüşsün rüyanda, yine Ali söyledi. Baban seni çağırmış yanına “Tufan gel” demiş sen gitmemişsin ama babanı rüyanda gördüğün için de çok mutlu olmuşsun. Ya senin askerde iken tuttuğun hatıra defterine yazdığın bu sözlere ne demeli: “Genç öleceğim biliyorum… Bu tanrı ile öpüşmek gibi bir şey…” Daha kimbilir neler yazmıştın ama yüreğim dayanmadı ki okuyamadım…

8 Haziran 1974’te 9 ay içimde yaşattığım canımdan can verip dünyaya getirdiğim yavrumla 39 yıl yaşayabildim ve toprağa verdiğimde benim de canım gitti sanki… Hiçbir anneye yaşatmasını dilemediğim bu acıyı yaşadım ve ömrüm ne kadar ise yaşayacağım. Diyorlar ki acıyı unutmazsın ama zamanla küllenecek. Hayır ben buna inanmıyorum küllenemez, tam 3 ay geçti ama sanki dünmüş gibi hep hüzünlüyüm, hep kederliyim, kendimi tanıyorum ben artık hep böyle olacağım. Şikayetçi de değilim günlerimi böyle doldurmaktan. İmtihan ise sınavımı vermekteysem yapacak başka bir şey yok.

Geçmişe bakıp düşündüğümde defalarca ölümle burun buruna geldiğini hatırladım. İki yaşındayken Bodrum’a tatile gittiğimizde boğazına yapışıp nefes almasına engel olan şekeri, etraftan gelen yardımlarla ne zorluklarla çıkartmıştık, resmen ölüyordu yavrum. Daha sonra Suadiye’de Club Reşat’ın çocuklar için olan yarım metrelik yüzme havuzunda ayakları havada başı suyun içinde çırpınırken farkedip çıkarmıştık sudan. Ya 10 yıl önce büyük uğraşlar vererek atlattığı Hepatit C illeti… Bunlar defalarca film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Bu hastalığın ilaç tedavisi 1,5 yıl, tedaviyi başlayıp bitirmek ise büyük başarı. Çünkü ilaç insanı bambaşka bir insan yapıyor, tüm mekanizmanı bozuyor ve isyan edip bırakıyorsun ilacı. İlacı kullanırken de ruhsal tedavi almak elzem oluyor. Canım kuzum bu ilacı kullanmaya başladı 3 ay kadar sonra bıraktı. Birkaç ay sonra tekrar başladı ve bir yılı aşkın bir süre yaşamını zehir eden o ilaç sayesinde bu hastalığı yendi. İlacı kullanan her 100 kişiden 40’ında ilaç etkili oluyormuş diğer yüzde 60 kişi ilacı kullanmayı başarsa da hastalığı yenemiyorlarmış. Şükür tanrıma ki yavrum bu yüzde 40’ın içindeki gruptandı. Bu hastalığın 4 aşaması varmış, Tufan’ım tahlil yaptırdığında 3.aşamasında imiş. Bu tahlili de ben 2 sene yalvardıktan sonra laf olsun diye yaptırmıştı. Hastalık öyle bir illet ki 4.aşama sonunda sana belirti gösteriyor, o ana kadar hiçbir emare göstermiyor. Belirti gösterdiğinde de tahlil sonucunda 4.aşama olduğu belirleniyor ve geçmiş ola sirozsun ve ötesi de kanser… Bu illeti atlatmıştı ama kalbine yenik düştü ne yazık ki…

İlaca başladığı ilk günlerde yanında olmak isteğiyle 2004 ekim sonuna doğru gelmiştim New York’a. Bir ay sonra beni yolcu etmek için alana getirdiğinde, valizimi verip ona sarılıp öptükten sonra 5-6 adım ilerlediğim de “Anne” diye seslendi. Döndüm ne diyecek diye: “Bana bir şey olursa beni buralarda bırakma emi”… Koşup sarıldım tekrar “Sen neler söylüyorsun, Allah’ıma emanet ol böyle şeyler de duymayayım, iyileşeceksin” dedim. O an kendimi tutup uzaklaştım ondan, ne zaman ki uçağa binip koltuğuma oturdum, dönene kadar hiç durmamıştı gözlerimin yaşı…

Bir sevgililer günü daha geldi geçti… Ben bu günlere aldırış etmediğimi bir blog yazımda da yazmıştım. Anneler, kadınlar günü de dahil buna… Ama benim öyle hassas, öyle düşünceli bir yavrum vardı ki tüm günlerde arardı. “Oğlum benim sevgilim mi var gereksiz bu kutlamalar” dediğimde “Olsun anne yaa bak sebep oluyor konuşmamıza” derdi. Gittiğinden beri 14 senede hiçbir özel gün, bayram atlanmış değildir kutlanmamış… Yaşamı boyunca beni baştacı yapan bir evlattı O. En son facebook profil fotoğrafını da benimle son çekilen fotoyu yapması ve üzerine “Greatest women my mom” “En büyük kadın benim annem” yazması… Off Tufan’ım offff…

Başım ağrıyor demeye bile çekinirdim, tekrar tekrar arar geçti mi, ilaç aldın mı diye sorardı. Yüreğimin yanmasına rağmen eski yazışmalarımıza baktım, doktora gidicem demişim ihmal etmişim. Gittin mi, ne dedi doktor diye soruyor ileriki günlerde. Unuttum dediğimde sitem ediyor kendine bakmıyorsun diye…

Amerika'ya bu acı haberle yolculuk yapmak, oradaki yurda getiriş olayları hepsi benim için dayanılmaz acı veren günlerdi... Ama benim  yüreğimi en çok onun eşyalarını toplayışım yaktı. Odasına girişim, Fenerbahçe battaniyesi serili yatağına kapanışım, tek tek tüm giysilerini eşyalarını toplayışım, sonrasında arabasını boşaltmam çok zordu çook... 

Facebook’tan duydum, facebook’tan yayıldı acı haber haliyle… Telefonlarım durmak bilmedi akşamında gecesinde. Canım dostlarım, arkadaşlarımın gelmesi, telefon açması, mesajlarının yanısıra hiç tanımadığım kişilerin dolaylı olarak fotoğrafını görüp bana mesaj yazmaları…  hep bir ağız olup “ O bakışları görüp etkilenmemek mümkün değil, aynı acıyı siz gibi yaşıyoruz” demeleri… Unutulacak günler değildi. Pazar akşamı bilet bulma çırpınışlarım faydasızdı, aktarmalı da gitsem aynı saatlerde New York’ta olacağımdan THY’nın sabah 7.30’daki direk uçuşunu tercih edip, ilacın etkisiyle 2 saat uyumamın dışında sürekli ağlayarak inişim JFK’e.

Aahh Tan’ım güzel yeğenim ve eşi Sibel’im, Ayşe’m ve Cihan’ım… Beni sizler mi karşılayacaktınız nerede benim güzel yavrum, ben kime sarılayım şimdi “Oğlum yavrum çok özledim seni" kime diyeyim… Nerede benim her daim gülen gözlü yavrum, "annem çok özlemiştim seni iyi ki geldin" kim diyecek bana… Tesellisi olmayan tek acı bu, kabullenmek istiyorum isyan değil bu ama hep o capcanlı hali, gülen gözleri geliyor gözümün önüne, elimde değil ki…

Son çalıştığı yer olan Atlantic Honda firmasında müdürü dahil tüm çalışanların ağlayıp Tufan’ımı bana sevgiyle anlatmalarını yaşadım. Hele bayiye son gidişimde onu sembolik olarak Ekim ayının elemanı seçmeleri; ayın elemanı heykelini, arabasının plakasını fotoğrafının yanına koymaları, böyle bir köşe hazırlamaları beni hem hüzün hem mutluluk gözyaşlarına boğdu. Bir insan bu kadar mı sevilir, cenaze törenine km.lerce uzaklardan cenazeye saygı babında siyahlar giyinip şık mı şık giyinip gelen onlarca insan son görevlerini yaptılar. Yabancısı Türk’ü tüm arkadaşlarının gözleri şişmişti ağlamaktan, yokluğunu kabullenmek zordu ben gibi onlar için de… Herkesi şaşırttın, şoklar yaşattın be annem…

Teselli etmek amacıyla yazdığınız blogları, yorumları okudum. Tek tek hepinize teşekkür ediyorum. Bu kadar blog yazılan bir haber var mı bilmiyorum, buruk mutluluklar da yaşadım sayenizde, hüzünlensem de… Yaşamak artık umurumda değil dostlar, hayat benim için 10 Kasım'da bitti. O'nun artık yok olduğuna inanamıyorum, an geliyor çıldıracak hale geliyorum, bir an olsun gözümün önünden gitmiyor. Avunmak istiyorum olmuyor, bedeni olmasa da yüreğimde yaşayacak, her daim yanımda olacak diyorum olmuyor. Çünkü ben onun her hafta telefonda "NABER ANNE" diyen sesini duymak istiyorum, ziyaretlerimde yavruma sımsıkı sarılmak, koklamak, hissetmek istiyorum. "Sana birşey olursa ben yaşayamam" diyordun benim yaşayabileceğimi mi düşünüp benden önce gittin Tufan'ım, annesinin kuzusu... Artık ölümden hiç korkmuyorum ve tez zamanda yanına gelmek istiyorum. Çünkü sensiz yaşamak bana hiç ama hiç tat vermeyecek biliyorum...

Gecenin bir yarısı Ali (Ali Gülcü)’nün doğum gününü kutladım Facebook’tan… Teşekkür edip bana bir şarkı linki göndermiş Passenger – Let Her Go. Rahmetli oğlunun son paylaştığı şarkı dedi ve cd’yi alıp arabada dinlediğini söyledi… Hiç tanışmadığı şu saatten sonra da tanışamayacağı bir adamı hatırlatıyormuş arabada dinlediğinde… Sayfasını baştan sonra inceledim dedi sonrasında, uzun uzun yazıştık, hayat işte dedi sonunda… Evet hayat işte Ali’cim bir an sonra ne olacağını kimseler bilemiyor maalesef…

Müslüm babaya üzülüp, artık şarkılarda kadehlerde yaşayacağını söyleyip onun şarkısını paylaşmış Facebook'ta... Tutamıyorum zamanı... Sen tutabildin mi annesinin bitanesi...

Alev’im (Alev Meisel), Ayşen’im (Ayşen Arslangiray) yavrumu bu son yolculuğunda uğurlamaya İzmir’den geldiler. Alev’im duyar duymaz hangi oğlum olduğunu bilmeden Robert’i arayıp “Uçak bileti bak benim acil İstanbul’a gitmem lazım” demiş… Sonra Ayşen’i arayıp öğrenmiş ki ben USA yolcusuyum, döndüğümde ikisini de karşımda buldum. Ayazma camiinde böyle mahşer günü gibi bir kalabalık toplandı mı bilmiyorum. Seviliyor (Oğullarım da tabii) olmanın buruk gururunu yaşadım o gün… Bu acı günümü paylaştı sevenlerim Allah hepsinden razı olsun…

Yüce rabbim Taylan’ıma uzun ömürler versin, yavrularımın benim değil onu bana emaneti olduğunu biliyorum… Tanrıma tek yakarışım önce ben gideyim, kaderimde ne varsa onu yaşayacağım onu da biliyorum… Keşke benden sonra Tufan olsaydı… (İsyan değil bu yüce tanrım bir annenin yürek yangını) Uzaktan yakından gelen, telefon açan, mesaj yazan tüm dostlarım, arkadaşlarım iyi ki varsınız, bu acı günümü sonrasını benimle paylaştınız…

Alev’im Robert’im beni tabiri caizse tuttu kolumdan Berlin’e getirdiler, mekan ve ülke değişikliğinin bana iyi geleceğini söylediler. Önce sıcak bakmasam da ülke ve mekandan ziyade onların bana iyi geleceğini düşünerek kabul ettim. 16 gündür Berlin’deyim birkaç saat sonra İstanbul’uma dönmek için yola çıkacağım. Düşüncemde yanılmamışım, gerçekten bana iyi geldiler, bir haftadır Robert döndü İzmir’e ama Alev’imle burada huzuru yaşadım, konuştum, dinledim, ağladım. Artık eski Sema olamayacağını biliyorlar lakin sönmek bilmeyen yangınıma biraz su serpmekti amaçları. Canlarım benim iyi ki yüreğimdesiniz…

Milliyet blog'da iki yüz küsur yazı yazmışım, biraz tembel bir yazan olduğumu biliyorum. İlk kez bu kadar uzun bir yazım oldu, böylesi büyük bir acımı klavyeye döküp paylaşmam da gerekliydi. Benim için en zor yazımdı gözyaşlarımla ıslandı kelimeler, aşağıdaki birkaç yorumu almak için Facebook sayfasına girmek zaten başlı başına bir hüzün benim için…

OLABİLDİĞİNCE GENÇ AMA GEÇ ÖLMEK’ten dem vurup genç ölmeyi başardın be oğlum… Hani “Sana bir şey olursa ben yaşayamam” dediğin anneciğin sensiz nasıl yaşayacak bir de ondan dem vursaydın…

17 Şubat 2014 Berlin

Fenerbahce USA

TAZİYE Derneğimiz üyelerinden Tufan Tugan'ı geçirdiği kalp krizi sonucu, kaybetmenin üzüntüsünü yaşamaktayız. Merhuma Allahtan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı dileriz. Fenerbahçe USA Derneği

Canimiz arkadaşımız Tufan Tugan sen her zaman pozitif enerjinle, tebessümünle, dostluğunla, arkadaşlığınla hayatımıza hep renk kattın, bizleri hep neşelendirdin... Bu gidişin çok ani oldu... İnanılması güç, yaşanması zor bir durum bu... Biliyorum ki yukarılarda bir yerlerde yüzünden kaybolmayan o tebessümünle bizleri izliyorsun... Toprağın bol olsun sevgili arkadaşım... Her zaman kalbimizde, aklımızda ve anılarımızdasın... Seni çok özleyeceğiz...

Havada Tufan Var 


Bir Tufan koptu Sema'da
Yürek sele kapıldı gözlerde dizili inciler
Damlamıyor sanki çağlıyor
Eller Sema'da
Dualar Tufan'a
Sabrın en büyüğü Sema'ya 

 

Halam, Teselli edecek, acını azaltacak bir şeyin olduğuna inanmıyorum... Tufi’yi her zaman gülen yüzü ile hatırlayacağım... Ortak bir arkadaşımıza haber verdiğimde, durdu "Tufan ile ilgili aklıma gelen bütün anılarımız eğlenceli şeyler!" dedi. Gülen yüzünü asla unutmayacağız...

Sema ablam, yazdıklarının her satirini okurken, gözyaşlarımı tutamadım. Tufan’ımızı hepimiz çok ama çok sevdik, onun tertemiz kalbi, her zaman gülen gözlerindeydi, toprağı bol olsun, Rabbimin rahmeti üzerine gani gani olsun. Seni çok seviyor ve acını paylaşıyoruz. Tufan, her zaman sevenlerinin kalbinde yaşayacak, bunu bilmeni isterim.

Hazan mevsimi de geçti, neden hüzünle uçuşuyor yapraklar?
Bulutlar ağlıyor, kız kulesi ağlıyor, yalnız dalgalarda bir yelken ağlıyor 
Rüzgar susuyor, deniz susuyor, ben susuyorum, lal oldu dillerim…
Her ölüm erken olsa da bu çok mu erken?
İçime çekiyorum fırtınadan, TUFAN’dan sonra gibi toprak kokusunu
İnsan hiç tanımadığı birinin ardından ağlar mı?
Ağlıyorum kederle, cansız, çaresiz
Benim ki de ana yüreği işte, kuytu köşelerim sızım sızım, sessiz 
Kuşlar soruyor çığlık çığlık : “Ah be çocuk ne vardı bu kadar erken veda edecek” "ne vardı anneyi böyle yalnız bırakıp gidecek"
Rüzgar ağıt yakıyor: “Ah hangi acı evlat acısından daha çok kavurur yüreği”
Ağaçlar hep birden uğulduyor “sabır”
Sabiha Rana’nın kalemiyle : Doğum dünya seyahati, ölüm eve dönüş
Güle güle Tufan kardeş, ışıklar yolunu aydınlatsın…

Ben de çoğu kimseler gibi 'böylesi anlarda' ne diyeceğimi bilemem!
Bilirim ki, ne desem çare değildir acına ve ne söylesem, kocaman bir boşluğa gider sözlerim.
İçimde giderek büyüyen bir boşluk var şu anda ve gerçekten 'yaşadığın acıyı tekrar düşündükçe' bu boşluk daha da büyüyor "baba yüreğimde"
İlk kez "yerinde olmayı istemeyeceğim" bir durumla karşı karşıyasın, ama yanında olabilmeyi de bu kadar istediğim hiç olmamıştı Sema; çok üzgünüm, çooook...
Sana 'nasıl becereceksin, bilemediğim' bir sabır dilerken, merhum oğlunuza Tanrıdan rahmet diliyorum. 

Herkes seni çok yakın hissediyor kendine. Çünkü bu duyguyu verdin hepimize ve herkes bu acı gününde kimisi madden olamasa bile bil ki her an her saniye yüreklerinde olacak ve teselli duygularını enerjilerini hissedeceksin daha sonraki günlerde de. Canım Semoşum herkes seviyor seni bu sevgi ile dayanma gücün artsın diliyorum

Sen şimdi Tufan dan sonra yangındasın

her tesselli ateşini körükler bilirim
dünya başına yıkılmışta sen nefes almaya yaşıyorsun bugünlerde...
bense ilişmek istiyorum yangınında dizinin dibine...
bil ki kirpiklerimden başlıyor acını hissetmem...
ahh hayat!...


zalimliğinin son perdesindesin şimdi...
sevdiklerimizi alıp götürdüğün yer
ışıklı olsun... karanlıktan uzak tut onları
ve sen güzel anne...Semamm... tüm bildiklerimi unuttum ben hayata dair
sana sözüm yok yüreğimi açmaktan başka çaresizce...

TANRI 10 KASIM’DA HEP YAKIŞIKLILARI ALMIŞ YANINA… HALAM O SENİN DÜNYAYA GETİRDİĞİN YANSIMANDI…

 

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..