Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '08

 
Kategori
Öykü
 

Tuğlacı*

Tuğlacı*
 

mavi bir gül...


Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler tellal iken develer berber iken, ben anamın babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, denizden çok ama çokkk uzak bir köyde bir tuğlacı yaşarmış. O diyarın tek tuğlacısıymış üstelik. Tuğlalarını yaparken, öyle emek verir, öyle yüreğini katarmış ki emeğine, tuğlalar kuruduğunda, denizin mavisinden bile mavi olurmuş. Köyün kadınları ise her tuğlada sevgi cümleleri görür okurlarmış. Okurlarmış da tuğlacıya yanarlarmış. O da sessiz sessiz yananları seyreder, sanki beklediği bir şey varmış gibi tuğlalarını yapmaya devam edermiş.

Günlerden bir gün, çok uzak bir ülkeden, okyanusun kıyısından bir kız çıkagelmiş. Öyle saydam, öyle duru bir kızmış ki, dokunsan kırılacak sanırmışsın. Konuşurken dalgaların sesiyle konuşur, yürürken ardı sıra maviler dökülürmüş. Kızın geldiği okyanusun kıyısındaki o köyde, bütün evler deniz kabuklarından yapıldığı için, kız o güne kadar hiç tuğla görmemiş. Hele köyün kadınlarının tuğlanın üzerinde ne okuduklarını, okuyup da, tuğlacıya bakıp bakıp neden iç geçirdiklerini bir türlü anlayamamış. Ve her anlayamadığı şeyden uzak durduğu gibi, tuğlacıdan da uzak durmuş.

Sonra bir gün merakına yenik düşmüş ve tuğlacıyı uzaktan seyre koyulmuş. Tuğlacı onun geldiğini görmüş ama hiç sesini çıkarmadan tuğlalarını yapmaya devam etmiş. O gün nedense bütün tuğlaları daha bir mavi olmuş ama hiç bir kadın o tuğlaların üzerinde bir şey görüp okuyamamış. Ve o günden sonra kız ne zaman tuğlacıyı seyre gelse tuğlalar daha bir mavi olmuş. Artık tuğlacı kızın yolunu gözler, o gelmeyince de tuğla yapamaz olmuş. Köyün kadınlarını ise bir mutsuzluktur almış; artık tuğlalarda sevgi sözcükleri okuyamıyorlarmış. Bunu o deniz kokulu kızdan bilen kadınlar kıza öfkeyle bakar olmuşlar. Kadınların kendisine kötü davranmasına bir türlü aklı ermemiş kızın ama tuğlacıyı seyretmeye artık daha az gider olmuş. Tuğlacınınsa köyün kadınlarının mutsuz olmasına gönlü razı olmamış ve bir gün kendini seyreden kız her zamanki gibi sessizce gidecekken, "Heyy Mavi, gitme" diye seslenivermiş. "Olmaz" demiş kız, okyanus dalgası sesiyle, "gitmeliyim". "O zaman her akşamüzeri gel, köyün kadınlarının mutluluğu sana bağlı" demiş tuğlacı. Kız düşünmüş düşünmüş köyün kadınlarının mutsuz olmasına gönlü razı olmamış; "peki" demiş. Ve o günden sonra her akşamüzeri tuğlacının yanına gitmiş. Tuğlacı en mavi tuğlalarını yapmış, köyün bütün kadınları yine sevgi sözcüklerini okur olmuşlar ve ondan sonra da kızın adı Mavi kalmış. Ama bir akşam üzeri kız geldiğinde bu kez tuğlacıyı bulamamış. Beklemiş beklemiş gecenin en koyu vakitlerine kadar ama tuğlacı gelmemiş. Çok üzülmüş Mavi ama elinden bir şey gelmemiş. Bir kaç gün sonra hiç bir şey olmamış gibi çıkagelmiş tuğlacı ve hiç bir şey olmamış gibi tuğlalarını yapmaya devam etmiş. Mavi de ne o zaman, ne de daha sonra tuğlacı böyle birden bire yok olup gittiğinde hiç bir şey dememiş, sadece sabırla beklemiş. Ama onun yokluğunda boş durmamış, tuğlacının kulübesinin önündeki bahçeye kırmızı güller dikmiş; gülün toprağına mavisini katmış ve bütün gülleri tuğlalardan bir duvarla çevrelemiş. Tuğlacı her döndüğünde artık onu daha köyün girişinde gül kokuları karşılıyormuş ve tuğlalar artık gül kokuyormuş. Köyün kadınları önce bu gül kokusundan mutlu olmuşlar ama sonra gül kokularını içine çeke çeke giden tuğlacıyı gördükçe Mavi'yi çok kıskanmışlar. Ne yapsalar da onu bu köyden gönderseler bilememişler.

Ama bir gün hiç kimsenin bir şey yapmasına gerek kalmadan, tuğlacı bir daha dönmemek üzere gitmiş. Kız henüz bunun farkında değilmiş ve her zamanki gibi tuğlacının dönmesini bekleyerek hasretini güllerle avutmuş ve gül kokuları daha birçok saçılmış her yere. Beklemiş beklemiş... ama tuğlacı gelmemiş. Bir gün bir gün daha... günler geçmiş ve bir gün kız birden, tuğlacı gittiğinden beri kenarda duran o tek Mavi tuğlada ilk kez bir yazı görür gibi olmuş. Evet, bir şey yazıyormuş orada: "Bir daha dönmeyecek."

İnanamamış gördüğüne Mavi ama yüreği öyle bir acımış ki... inanmış. Yüreği öyle bir acımış ki, hani sırtından kalleşçe vurulmuş da, hançerin ucu yüreğine değer gibiymiş. Yüreğindeki acı gözünden bir damla yaş olup kendini ele vermiş ama o bir damla yaş kan kırmızısıymış. Kan kırmızısı yaş kucağındaki tuğlaya damlamış ve tuğla kan kırmızıya kesmiş. Şaşırmış Mavi ve o şaşkınlıkla elindeki bu garip renkli tuğlayı bahçe duvarının üzerine bırakıvermiş, İşte o vakit oradaki bütün tuğlalar da kan kırmızıya kesmiş. Sadece onlar mı? O diyarın bütün tuğlaları kan kırmızıya kesmiş ve buna kimse akıl sır erdirememiş.O çookk uzaklardaki Tuğlacı da akıl sır erdirememiş olanlara ve bir daha ne yaptıysa tuğlalar mavi olmamış. Tuğlalar kırmızı kaldıkça da Tuğlacı iflah olmamış.

Mavi de, bütün tuğlaların kırmızı olduğu o akşamüzeri, bahçedeki güllerden birini alıp kanayan yüreğine bastırmış ve gül masmavi olmuş. Sonra yüreğindeki gülle birlikte bütün mavilerini toplayıp okyanusuna geri dönmüş. Onu bir daha da gören olmamış. Rivayet odur ki zaten o bir deniz kızıymış. Bazı gecelerde saçlarında yakamoz pırıltılarıyla onu gördüğüne, hatta ardından mavi gül kokusu duyduklarına yemin eden balıkçılar bile olmuş.

İşte o gün bugündür bütün tuğlalar artık kan kırmızı ve bütün kırmızı güller aslında mavi.


*Bir İzmir Mavilim kurgusudur.


 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..