Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '08

 
Kategori
Öykü
 

Tuğlacı-II

Tuğlacı-II
 

Kıpkırmızı aşk kokan masmavi bir gül...


“Rivayet odur ki zaten o bir denizkızıymış. Bazı gecelerde saçlarında yakamoz pırıltılarıyla onu gördüğüne, hatta ardından mavi gül kokusu duyduklarına yemin eden balıkçılar bile olmuş.” Rivayet değil, gerçekmiş oysa; denizkızıymış Mavi. Ama artık hiçbir insanoğluna görünmek istemiyormuş. Neden böyle istediğini bir türlü anlayamıyormuş ama hani yüreğindeki acı, kan kırmızısı yaş olup kendini ele verdiği gün, hani kanadığında yüreği, kırmızı gülü bastırıp da gülün mavi olduğu gün, yüreği ona böyle söylemiş ve o da her zamanki gibi yüreğinin sesini dinlemiş.

Ama bir gün, hani fırtına yüzünden hiçbir balıkçının balığa çıkamadığı gün, o engin ve sonsuz mavilikteki yalnızlığının verdiği özgürlükle, dalgalarla oynamaya o kadar dalmış ki… Birden kendini kıyıda buluvermiş. Upuzun sahilde sadece dalgalar ve o varmış; uzanmış kumsala, güneşin batışıyla kızıllaşan ufka dalmış gitmiş. Birden gül kokusu duymuş, yüreği sızlamış. Yoksa yüreği sızlamış da mı gül kokusu duymuş? Yok, gerçekten mavi bir gül kokusu sarmış ortalığı, hem de kıpkırmızı aşk kokan. Ve o kocaman dalga geri gelirken, kokusu gelen gülün kendisi de gelmiş, denizkızının saçlarına takılıvermiş. Gül aşk kokmasa, hani çookk uzun zaman önce yüreğine bastırıp acısını dindirdiğinde, maviye kesen gül sanacakmış ama değilmiş. Bu bambaşka bir gülmüş. Ve her bir yaprağında sevgi sözcükleri varmış. Şaşırmış Denizkızı. Dalgalar dile gelmiş o zaman; “Şaşırma, hani toprağına rengini kattığın bahçe var ya, işte oranın gülü bu.” demişler. Daha da şaşırmış Denizkızı ve sonunda dalgalar dayanamayıp, günlerdir yüreğinin yarası geçsin diye, ondan sakladıkları sırları bir bir ele verip, her şeyi anlatmışlar.

Hani Tuğlacı ne yaptıysa bir daha mavi tuğla yapamamış ya, sadece mavi tuğla değil, öyle bir gün gelmiş ki hiç tuğla yapamamış. Çünkü ne emek verebilmiş yaptığı tuğlalara ne de yüreğini katabilmiş. Oysa işin sırrı buymuş; emek verip yüreğini katmak. Yüreğini katamamış; Denizkızı’yla birlikte yitip gitmiş yüreği. Emeğini katamamış; günlerden bir gün, acısına dayanamayıp yine öyle bir “ah” etmiş ki Denizkızı, emek veren elleri, bir daha tutmamış. Ve Tuğlacı, öyle nedensiz, nasıl bırakıp gittiyse o denize çookk uzak köyü, bu kez, gittiği yerdeki her şeyi bırakıp, mavi gül kokularının peşi sıra, o çookk uzak köye geri dönmüş; yazgısı buymuş. Nedense hiç şaşırmamış masmavi gül bahçesini görünce. Güllerin hepsi çok maviymiş ama yine de en mavisini arayıp bulmuş Tuğlacı ve o akşamüzeri, her bir yaprağında sevgi sözcükleri yazan gülü, gidip okyanusun kıyısına bırakmış. Köydeki herkes bu olana çok şaşmış. Çünkü o güne kadar hiç kimse, ne kadar uğraşırsa uğraşsın o bahçeden bir tek gül bile koparamamış. Ve hiçbir kadın hiçbir gülde sevgi sözcüğü görüp de okuyamamış. Ne Mavi’den kalan güllerde, ne Tuğlacı’nın o günden sonra bakıp mavilediği güllerde. Ve o günden sonra, Tuğlacı hiç usanmadan her akşamüzeri, güneş ufukta denizle buluşup da yitip gittiğinde, mavi bir gül bırakmış dalgalara. Ama dalgalar o gülleri denizkızından saklamış. O akşamüzeri denizkızı kıyıya vurmasaymış, bu okyanus dalgalarının bir sırrı olarak sonsuza kadar kalacakmış. Dalgalar da yazgıya karşı gelememiş.

Az sonra ayın şavkı vurduğunda anlamış Denizkızı ne kadar uzun zamandır dalgaları dinlediğini. Ve “gitmeliyim” demiş, telaşla. Yakamoz pırıltıları, saçlarındaki gülü aydınlatmış. Dalgalar işte o an hiç kıpırdamamışlar; Denizkızı’nın mavi gül konmuş saçlarındaki yakamoz ışıltıları yansısın da kendisini görebilsin diye. Dalgalardaki görüntüsüne gülümsemiş Denizkızı, uzun zamandır ilk kez böyle mavi gülümsemiş. Bunu gören dalgalar, "O zaman her akşamüzeri gel” demişler. Kız bunu kendisine birisinin daha söylediğini anımsamış ama bir türlü kimin söylediğini bulamamış; maviler unutturmuş ona bunu; üzülmesin diye.

Ertesi gün, akşamüzeri deniz kıyısına geldiğinde kıpkırmızı aşk kokan, masmavi bir gül daha orada onu bekliyormuş. Artık her akşamüzeri Denizkızı heyecanla kıyıya geliyormuş ve her gül yaprağında aşk sözcükleri okuyormuş, hani mavi tuğlalarda hiç göremediği. Oysa Tuğlacı o mavi tuğlalara da Denizkızı; Mavi için ne aşk sözleri yazmış ama… Ama onların hiçbirini görememiş Denizkızı. İşte o yüzden çekip gitmiş Tuğlacı ve “bir daha dönmeyecek” yazmış o en sonda kalan mavi tuğlaya. Kız bunu bilseymiş hiç “ah” eder miymiş? Ah eder de Tuğlacı’nın ellerinden emeğini alır mıymış? Sırtından kalleşçe vurulup da, hançerin ucu yüreğine değen hangi yürek ah etmez? O sadece “ah” etmiş, başka bir şey dememiş ki.

O akşamüzeri Tuğlacı deniz kıyısına geldiğinde, ortalık öyle bir maviye kesmiş ki!.. Yer gök mavi olmuş da aklı şaşmış. Batan günün kızıllığı bile maviymiş. Az sonra dolunay çıktığında ise bu kez yakamoz ışıltıları öyle bir kaplamış ki ortalığı; her yer şavka kesmiş. Ve Tuğlacı, usul usul kıyıya gelen Denizkızı’nı görememiş. Tam dönüp gidecekken, okyanus dalgalarının sesiyle konuşmuş Denizkızı, “Heyy Tuğlacı, gitme” diye seslenivermiş. "Olmaz" demiş Tuğlacı, o yorgun sesiyle, "gitmeliyim". “Ama benim mutluluğum sana bağlı” demiş Denizkızı ve Tuğlacı birden o okyanus dalgası sesin farkına varmış. Yüreğinin sevinci yüzüne yansımış, yürümüş mavilere, elini tutmuş Denizkızı’nın ve ayın şavkı bir yandan yakamozların şavkı bir yandan el ele mavilere karışıp, gözden yitip gitmişler. Ve derin mavilerde sonsuza kadar mutlu mesut yaşamışlar; mavi gül yapraklarına birlikte kırmızı sevda sözcükleri yazmışlar.

Ama bir daha ne Denizkızı’nı gören olmuş ne de Tuğlacı’yı. Geriye kıpkırmızı aşk kokan masmavi güller kalmış. Bir de her dolunayda Denizkızı’yla Tuğlacı’yı gördüğüne yemin eden balıkçılar.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş, biri bu masalı okuyanın, biri yüreğini katıp yazanın biri de Denizkızı’yla Tuğlacı’nın.

I. Bölüm:http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=117410

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..