Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tuhaf yaratıklar her yerde !

Tuhaf yaratıklar her yerde !
 

Bunun ne olduğu değil, nasış olduğu sorusu daha önemli !!!


Bu fotoğrafta gördüğünüz yaratık Afrika ülkelerinden Zimbabve'de doğmuş ama artık bir canlı değil, çünkü doğduktan kısa bir süre sonra ölmüş. Buna yaratık dedim, haberde de aynı sıfat kullanılıyor. Peki, neden bir yaratık deniyor? Çünkü fiziksel özellikleri, bilinen bir canlı türü ile örtüşmüyor, benzemiyor. Hangi sınıfa dahil olacağı bile bilinmiyor. Çünkü oldukça büyük bir kafası ve bebek yüzüne benzeyen bir suratı olan bu yavrunun boynu ve omuzları bir insanı andırırken bacakları ve toynakları ise bir keçininki ile aynı denilebilecek benzerlikte.

Yanda bu yaratığın resmini görüyorsunuz. Bilim adamlarının ya da yetkililerin haklılığı ortada. Bunu isimlendirmek ve sınıflandırmak kolay olmasa gerek. Son zamanlarda bu ve buna benzer olaylar o kadar çok arttı ki, dünyanın birçok ülkesinde böyle eciş bücüş yaratıkların doğduğuna şahitlik ediyoruz, dünya insanları olarak.

Yakın zamanda İspanya da ele geçirilen küçük boyutlardaki yaratığın sırrı ve DNA’sı çözülememiş, epeyce tartışılmıştı. Nitekim geçtiğimiz hafta bu yaratığın DNA’sının, dünya da bilinen herhangi bir canlı yaratık ile uyuşmadığı ve dünya dışı bir varlık olduğu üzerine kanaat getirildi. Peki, bu mantıklı mı? Olabilir mi ki? Neden olmasın? Bu teze inanmak ve bunun mantıklı olduğuna kanaat getirmek için, dünya dışı varlıkların olup olmadığı konusunda bir bilgi ve düşünceye hakim olmanız lazım. Bu apayrı bir tartışma konusudur ama bu konuda küçük bir not düşerek, konuyu fazla dağıtmama kararındayım. Biz dünya gezegeni içinde yaşayan milyarlarca insanlar, milyonlarca galaksi ve milyarlarca yıldızın hatta keşfedilmemiş belki de yüzlerce, binlerce gezegenin olduğu uzay boşluğunda, neden bir tek kendimizi “akıllı yaratıklar” olarak görüyor ve “bizden başka bir varlık olmaz” diye hemen baştan, kesin bir yargıyı ortaya seriyoruz ve dayatmacı oluyoruz?

Bu işin başka bir boyutudur. Ama yukarıdaki yaratık için bir “uzaylıdır” demek için fazlaca fantastik bir kurgulama yapmış oluruz. Uzmanlar, bu yaratığın DNA’sını inceleyerek, dünya içi mi, dünya dışı mı olup olmadığı konusunda bir açıklama yapacaklardır. Ancak, işin diğer boyutları var ki, biraz onlar üzerinde durmak istiyorum.

Birincisi, yaratığın dünya’ya geldiği bölgede insanların bu yaratık için “şeytan” nitelemesi yapmaları ve hala dünyanın bir çok ülkesinde ve yöresinde olduğu gibi bu tarz olguların Allahın gazabı, cin, şeytan yada farklı dinsel, ilahisel, inançsal yada MITsel anlamlar yükleme gereksini mi duyulabiliyorsa, toplumların kültürel anlamda 21. yüzyılda hala bir ilerleme gösteremediği sonucuna varabiliriz. Şimdi birileri kalkıp şunu söyleyebilirler. “Yahu kardeşim, birileri bazı yaratıkların uzaydan geldiğine inanıyorlarsa, başkaları da şeytan ya da cin olduğuna inanabilirler”. Ebetteki, herkes neye inanacağına kendisi karar verir, hürdür bu hususta. Ama küçük bir not. Birincisinin mantıklı bir açıklaması ve soyut ispatları vardır, diğeri ise somut ve de fantastik hatta uydurmacı, dilden dile, toplumdan topluma dolaşan, sağlam bir temele dayanmayan olgulardan ibarettir.

İkinci bir saptamam ise şudur?

Hani yukarıda, bu tip yaratıkların son zamanlarda epeyce arttığına dair bir not düşmüştüm ya ! İşte bu bilgiye istinaden, herkes kendince bir yorum yapacak ve belki de bir sonuca ulaşacaktır. Kimileri, fazlaca fantastik bir kurgulama bile yapacaktır. Ama belki de işin gerçeklerini tartışabilecek insanlar azınlıkta kalacaktır. Çünkü kimse ABD gibi ülkelerin nükleer silah denemelerini, biyolojik araştırmalarını hesaba katmayacak, laboratuarlarda yapılan genetik araştırmaların ve canlı nesilleri üzerinde oynanan oyunları da masaya yatırmayacak? Nükleer atıkların, gelişmemiş yada az gelişmiş ülkelere gönderilip, buralarda toprağa gömdüklerini, denizlere atıldığını, mevcut canlı türlerinin yok olmaya yüz tuttuğunu yada hayatta kalanların da, değişime uğradığı konularını tartışmaya açmayacak, belki de Almanya’daki Bild gazetesinin de yaptığı gibi <ı>“bu işte yetişkin birinin suçu var gibi” yorumunu yapacak !..

Kafamızı, kuma gömmeden, avuçlarımızın arasına alıp, beş on dakika bir düşünelim. Bu dünya ya neler oluyor? Son yıllarda depremler arttı. Bakın dünyanın her tarafında seller meydana geliyor. Bunlardan biri geçtiğimiz haftalarda Türkiye’yi de vurdu, 40 civarında insanımız sele kurban gitti. Daha acıları dinmemişken Doğu’da başka bir sel meydana geldi ve maalesef yine aynı manzara ile karşı karşıya kaldık.

Bu ve buna benzer manzaralar, felaketler yaşanmaya devam edecek. Dünyanın sonu yaklaşıyor. Bu dünya’yı insanoğlu mahvediyor. Yalnız, canlıların değil, dünya’nın genetiği ile oynanıyor. Doğal hayatı mahvediyoruz, her tarafı betonlaştırarak, enerji adına, silahlanma adına, daha çok para kazanmak adına her tarafı nükleer ve biyolojik artıklarla doldurmuşuz. Farkında değiliz !. Dünya’da bırakın ormanlık alanları, tarım yapılabilecek alanlar tükendi. Dünya’nın her tarafında doğal değil, laboratuarlarda geliştirilmiş tarım ürünleri dolaşıyor. Bakın, dün bir kanalda, bir yöremizde, Tarım Bakanlığının girişimiyle, köylüye, mevcut ağaçlarının sökülmesi ve yerine İtalya’dan getirtilen kiraz fidelerinin dikilmesi söyleniyor. Belki de zorlanıyor. Peki, sonuç ne? Bugün itibari ile tüm ağaçlar hastalıklı olduğu için kurumuş ve tarım arazileri belki bir daha ürün vermeyecek şekilde, kanserlenmiş. Kurumuş ve verimsiz hale gelmiş. O topraklar artık ürün vermiyor.

Dünya, insanoğlu'nun kendisine ihanetini artık kaldıramıyor ve bir şekilde bunu mesaj olarak veriyor ama anlayana !...Ve maalesef dünya artık kusmaya başladı. Daha fazla pisliği, cahilliği, aç gözlülüğü, katliamı ve hainliği, silahı, doğa ve insan düşmanlığını kaldıramıyor. Anlamıyor musunuz?

../..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..