Tuhaf zamanlar

Tuhaf şeyler oluyor.
Başbakanın, Brezilya Devlet Başkanı Lula 'nın ve İralıların uranyum meselesinde gelinen noktayı kutladıkları fotoğraflara bakıyorum.
Hürriyet gazetesinin haberine göre İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’nın katılımıyla Tahran’da düzenlenen üçlü zirvede konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin nükleer silahlara karşı olduğunu, tüm Orta Doğu’nun nükleer silahlardan arındırılması gerektiğini belirtmiş.

Buraya kadar olan sözcükler sanki birlikten kuvvet doğar bakın biz bir olunca neleri başarıyoruz edasında. Mesajın gittiği yer de malumunuz dünya medyası. Artık kimler ne anlayacak bilemeyiz, koskoca devletlerin başaramadığını bu birlik başarıyor anlamına gelen konuşmaları.

Başbakan bir de , "Sivil amaçlı nükleer enerjinin her ülke için bir hak" olduğunu söylemiş.

Sana söylüyorum kızım ama sen anla gelinim bakış açısından, mesajı aldık ve çözümledik. Anlaşılan o ki HESler yoluyla bütün derelerin paylaşımı bittiğinden, Türkiye enerji politikalarında şimdi de nükleere geçiş yapacak.

Ben 1200 kilo uranyumun yurdumuza sokulması hele de deprem beklentisi olan İstanbul'da Çekmece'deki oldukça eski yapıdaki araştırma merkezine konulacak olmasını hiç doğru bulmadığımı belirtmeliyim bir TC vatandaşı olarak.

Deprem sırasında korunabileceği garantisi olmayan bir nükleer santralin, nükleer silahlardan ne farkı kalır? Hani Türkiye nükleer silahlara karşıydı?

Üstelik İran ile yapılan yazılı anlaşma maddeleri neler ? Uluslarası ilişkilerde verilen sözleri çok gördük ve duyduk. Söz verilmiş. Bu 1200 kg uranytumun olası zararları karşısında İran'ın Türkiye'ye bir tazminat taahhütü var mı?

Zenginleştirme devam edecekmiş diye okudum haberin gerisini ve gözlerime inanamadım.

Evet, düşünüp dururken haberin devamında İran'ın uranyum zenginleştirme işlemine devam edeceğini açıkladığını okuyorum...

O zaman neden biz o uranyumu alıyoruz, getirip tüm Türkiye'nin kalbinin attığı, ekonomisinin döndüğü 15 milyonluk üstelik de 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbulumuzu nükleer tehlikelere karşı açıyoruz. Hürriyet'in haberine bakalım yeniden:

"Zenginleştirme devam edecek"

"Öte yandan İran uranyum zenginleştirme faaliyetlerine devam edeceğini bildirdi. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, Reuters Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, uranyumun yüzde 20 oranında zenginleştirilmesi dahil, uranyum zenginleştirme faaliyetlerine devam edeceklerini söyledi."

O zaman niye gözlemci ülke konumuna girip de onca uranyumu biz depoluyoruz? Kaçak bırakıldığı iddia edilen zehirli bidonlardan sonra şimdi de güzel yurdumuz , nükleercilerin atık deposu olma işlevini mi yüklenecek sözleşmelerle?

Aklıma takılan bir başka soru da Cumhurbaşkanı ve Devlet Başkanı düzeyinde yapılan böylesi bir toplantıya, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün değil de Başbakan Erdoğan'ın katılmış olması?

Bakalım çevreci kuruluşlar neler söyleyecek? Nükleer enerjiyi kullanmanın hak olup olmadığı konusunda, konu sıcakken açıklama yapacaklar mı?

Bir de şu mesele var. Adalara giden gemi yolcularının alkollü içki taşıdıkları gerekçesiyle arandığı ve geminin iskelede bekletildiği haberlerini okuduk Gazeteport gazetesinde. Konumuz kısmen hakları da kapsadığınmdan, bu arama ve engellemler hangi hakka sığmaktadır, doğrusu merak ettik.

Adada oturan vatandaş poşetine attığı bir alkollü içkiyi evine de götüremeyecek mi? Evinde hep yönetimlerin pek sıcak baktığı kola ve şurup cinslerini mi içmek zorunda.?

Hakları genel olarak evrensel çerçevesi içinde değil de, kendi ideolojik görüşleri doğrultusunda yorumlamayı alışkanlık haline getiren yönetimlerin çıkarmak istediği yasaları anlamak için en güzeli uygulamalara bakmak değil midir?
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz deyişini anımsadım ...
ezgiumut 18 Mayıs 2010

http://www.gazeteport.com.tr/index.htm

fotoğraf ve haber :

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14756868.asp?gid=233