Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tükenen umutlar

Umudun bittiği yerdeyim. Neden bilmiyorum ama bugün bu cümleyle başlamak istedim yazıma. Belki de son derece zor giden hayatım, içinde boğulduğum maddi- manevi sorunlarım, sevgisizlik, yalnızlık ve çaresizlik bana böyle düşündürdüğü için.

Hayata hızlı başlayıp, çabuk yorulanlardanım ben. Koşa koşa okula gidip, sınıfları çabucak geçip, alelacele evlenip, hemen anne olup çok çabuk tükettim hayatı. Nefesim yetmedi, daha ilerilere. Benim dışımda çok etken vardı tabi nefesimin tükenmesi için ama gerisini de ben getiremedim. Keşke daha ağırdan alabilseydim, ağır aheste ama emin adımlarla yürüyebilseydim hayat yolunda. Ama olmadı. Geldiğim nokta belki çok kötü değil, hatta belki bir çoklarına göre öndeyim bile. Ama daha ilerisine gitmeye gücüm yok. Bilmiyorum önümde neler var, neler olacak, neler yaşanacak ve ben daha neleri taşıyabileceğim. Gerçi kimse bilmiyor, yarının nelere gebe olduğunu. Keşke az da olsa bir tüyo alma şansımız olsaydı. Ne olurdu sürprizi mi kalmazdı? Varsın kalmasın. Sürprizleri çok sevmez oldum çok zamandır.

Bugün oturdum ve ajandama ilişti gözüm. El değmemiş daha ne çok gün var önümüzde, acaba neler olacak, bu temiz sayfalar nelerle dolacak diye düşündüm. Arkadaşlarımın, sevdiklerimin doğum tarihlerini, evlilik yıldönümlerini her yıl yeniden not ederim defterime. Özel günleri atlamayı, unutmayı hiç sevmem çünkü. Onları hiç değilse aramak, sesimle, yazımla dahi olsa mutlu etmek isterim her zaman. Bu özel günler de vesilesi olur, çünkü bazen günlük koşuşturma içinde aramaya vaktim olmuyor . Ajandamın sayfalarında sadece onlar var şimdi. Yani sadece mutlu gün haberleri. Gelecek günler hepimize mutluluk getirsin diye diledim. Allah herkese istediği, beklediği güzel haberleri getirsin. Dinleyecek mi acaba tanrı beni, yoksa yine kötü sürprizlerle mi sarsacak dünyamı???

Hayat asla düz bir çizgide devam etmiyor. Şu an için hiç bir şey ifade etmeyen bir gün, hayatınızın gidişatını alt üst edebiliyor. Bir anda bütün yaşantımız değişebiliyor. Bir gün nelere kadir... Bir anda sevdiklerinizi elinizden alabiliyor, ya da bir anda size tüm dünyayı bahşedecek mutluluklar sunabiliyor. Geleceği bilmek imkansız. Bildiğini iddia edenler var elbet, belki gerçekten gönül gözleri bize göre daha açık belki de sadece açıkgözler!!! Ama bir umut işte, bazen hepimiz onların ağzına bakarken bulabiliyoruz kendimizi. Yeni deyişle, pozitif düşünerek belki gelecekte olan pozitif olayları davet edebiliriz, kimbilir? Benim pek bildiğim, anladığım bir konu değil ama yine de en azından karamsar olmamaya çalışıyorum becerebildiğim zamanlarda.

Ama nereye kadar.... Bazen hiç bir şey yetmiyor.. Ne pozitif düşünceler, ne okuduklarım, ne şarkılar, ne masallar.... Gözümü kapattığımda uzun ve karanlık bir yol uzanıyor önümde. Elbette bu yolun sonunda cılız da olsa bir ışık var ama sanki hiç ulaşamayacakmışım gibi geliyor. Ben yürüdükçe sanki daha da uzaklaşacak benden ve asla yakalayamayacağım o ışığı...

Elbette her gün aynı modda olmuyorum. Bazen parlayan güneşle birlikte ben de daha parlak düşlerle kalkıyorum yatağımdan, bazen de üzerime ölü toprağı serpilmiş gibi, ağır ve isteksiz.

Bugün nasılım??? Bugün önümdeki uzun yolu hiç bitmeyecek gibi görüyorum ne yazık ki... Sanki hiç bir şey düzelmeyecek, hiç bir şey güzelleşmeyecek gibi. Oysa biliyorum ki her gecenin bir sabahı var. Hiç bir zaman dinmeyen yağmur, açmayan çiçek, gülümsemeyen güneş yok... Bir gün her şey yine çok güzel ve aydınlık olacak. Herkesin hayatında vardır böyle iç karartıcı günler, ne yaparsanız yapın bir türlü çıkamazsınız o karamsarlıktan. Bütün benliğinizle kapar sizi umutsuzluğun karanlık kolları....Çırpınırsınız ama kurtaramazsınız kendinizi. Belki bir dostun yumuşak sesi, belki çocuklarınızın gülen yüzü, hala hayatta olan anne- babanızın sevgi dolu bakışları karanlığın sonundaki ışık olarak bakar size. Bu karanlık mağaradan sizi çıkaracak tek şey, umuttur. Ancak umut edersek, geleceğe dair düşlerimiz varsa, silkinir atarız üstümüzden karamsarlık giysisini. Bugün bedenime yapışmış gibi olan bu giysiden kurrtulamıyorum. Sanki elbisenin içinde eriyip, yok olacağım. Biri gelse, elimi tutsa ve sıyırıp atsa üstümden bu karanlık urbayı. Kalakalsam çırılçıplak, ama umudun zarif tülleri kapatsa çirkinliğimi....

Masal prensesi gibi beyaz atlı prensimi bekliyorum adeta. Gelip beni alacak, atacak atının terkisine ve güzel düşler ülkesine götürecek... Sırça sarayımızda tüm dünyadan, kötülüklerden, acılardan uzak sağlık ve mutluluk içinde yaşayacağız. Birlikte yaşlanacağız...

Masal dahi olsa ne güzel değilmi? Prens olmasa da birinin sizin için bir şeyler yaptığını görmek, sizin için çarpan bir kalbin varlığını bilmek ne kadar mutlu eder insanı. Bunun adı bazen dost, bazen arkadaş, bazen sevgili olsa da herkesin hayatına bir umut ışığına ihtiyaç duyduğu zamanlar vardır.

Gelecek mi bir gün beklediğim, ya da ben ulaşacakmıyım karanlığın sonundaki ışığa bilmiyorum. Hayattaki en büyük kaybın ise umut olduğuna inanıyorum. Belki bir destekle, belki tek başıma ama ne olursa olsun, kaybettiğim umudumu bulmalıyım. Aksi halde hayat çok çekilmez ve zor oluyor çünkü...

Siz bana benzemeyin ne olur... Ne olursa olsun asla umudununuzu yitirmeyin. O kaçtıkça siz kovalayın ama sakın gitmesine izin vermeyin.

Son sözü ben değil Sezen Aksu söylesin istedim ve “Yaşanmamış Yıllar” şiirinden şu dizeleri armağan etmek istedim, benim gibi ümidini yitiren ama aramaya çalışanlara....

Ben beni kendi içimde
Bilmem arasam bulur muyum
Yaşanmamış genç yıllarımı
Ve sebebini suskunluğumun

Buluşsam orada kendimle
Ve yaratsam ellerimle
Küçük bir sırça köşk misali
Dostlarımla benim evrenimde

Boş yere değil yok inanmam
Koşarım yine ardından
Bulsam da olur bulmasam da
Bu ümit beni bil yaşatan

 
Toplam blog
: 15
: 521
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Kendimi bildim bileli yazmayı çok sevdim ben. Duygularımı en iyi ifade ediş şeklinin yazmak olduğ..