Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '08

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Tüketemediğimiz eğitimli gençlik

Tüketemediğimiz eğitimli gençlik
 

Geçenlerde mezuniyet töreni vardı fakültemizde .

Normal zamanlarda hocaların lüks otomobillerine ev sahipliği yapan bahçemiz bu kez çiçekçilerin seslerine karışan çiçek gibi gençlere ve gururlu velilere pişdarlık ediyordu.

Anadolu’nun kırsalından gelmişti velilerin çoğu.

Hani yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş nevinden fedakar insanlar.

Yıl boyu kapıskaya talim eden, asgari ücretle en az beş nüfus besleyen, bunlardan nerden baksan üçünü vatan millet aşkına ilim irfan peşinde koşturarak tüm ekonomik teorileri allak bullak eden iktisat mucizesi veliler.

Bahçeyi binbir fedakarlıkla okuttukları çocuklarının mürüvetini görmek için uzak diyarlardan gelen bu velilerle haşir neşir olan çocuklarının neşeli cıvıltıları kaplarken, törenin yapıldığı salonda öyle bir duygu yoğunluğu yaşanıyordu ki, diplomasını almak için sahneye çıkan her genç annesine babasına ve dahi hocalarına öyle minnettar hitabelerde bulunuyordu ki ağlamamak ne mümkün…

Nihayet kepler atılıyor, gizli gizli söz yüzükleri takılıyor, nişan ve evlilik hayalleri kuruluyordu.

Kuruluyordu kurulmasına da ne olacaktı bu gençlerin hali.

Velilerin zannettiği gibi öğretmenlik diplomasını hak eden bu gençler önümüzdeki sezonda öğretmen olarak vatanın bir köşesinde hizmete atılabilecek miydi?

Yoksa tüketemediğimiz binlerce üniversite mezunlarının arasına yenileri mi eklenecekti.

Bu düşüncelerle kalabalığı üzgün, süzgün temaşa ederken, babasıyla tanıştırmak için Emre yaklaştı yanıma.

Uzun boylu, kara yağız bir Anadolu çocuğu.

Yakışıklı, Eric Bana’nın Konya versiyonu gibi bir şey. Edebiyat öğretmenliği’nde okuyor.

Severek gelmiş.

İsteyerek, gönüllü erkan-ı harblerden.

Gönlünün bir yarısı Necip Fazıl’ın diğeri ise Atilla İlhan’ın sırça köşklerinde oturuyor.

Ruhunu ise Rahman’a teslim etmiş. Gayrısına geçit yok.

Biraz mahçup, biraz kırılgan, ama adam gibi adam.

Niyeti belli.

Çünkü yüreği elinde geziyor. Ruhundaki amatör kırpıntılarla çıkmış yola.

İçindeki fırtınaları dindirecek olan tek yol var.

Bunları aktarabileceği genç beyinler.

Paylaşacağı çok şey var onlarla.

Kalbine mukabil bir kalp olarak görüyor kendisini bekleyen öğrencilerini.

Ama nafile…

Atanma ihtimali binde bir…

Kendisi gibi on bin kişi bekliyor kapıda.

Oysa öylesine ihtiyacı var ki milyonlarca vatan gencinin bu on binlerce öğretmene…

Ama atanamıyor.

Atanamayınca başka bir iş te yapamıyor.

Çağın iki silahından mahrum yetişmiş çünkü. Ne yabancı dili var, ne bilgisayarı...

Oysa on küsür sene okuduğu İngilizceyi adam gösterseler bu çocuklar yabancı dili konuşacak seviyede öğrenmiş olmazlar mıydı mezun olurken?..

Diğer yandan bilgi toplumunun en önemli silahı olan bilgisayarda bir program yazabilecek kadar bilgi sahibi yapılsaydı, homeofisinde yüksek teknolojiyi kullanarak üretime katkıda bulunsa fena mı olurdu?..

Ya şimdi…

Onu da ululemirlerimiz düşünsün…

Dersek aldanırız. Çünkü düşünmezler.

Neden mi düşünmezler?

Üç yüz yıldan beri günü kurtarma peşindeler de ondan.

O halde gençler iş size düşüyor.

Lütfen kendi kendinizi yetiştirin.

Mezun olduğunuzda iyot gibi açıkta kalmak istemiyorsanız, programcılık seviyesinde bilgisayarı ve konuşacak derecede İngilizceyi öğrenin…

 
Toplam blog
: 79
: 717
Kayıt tarihi
: 30.12.07
 
 

1963 K. maraş doğumluyum. Bir kamu üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Muayyen zama..