Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '22

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Tüketim Toplumu

Tüketim  Toplumu     

             Üzerinde yaşadığımız yerküre bu zaman dilimine kadar  pek çok değişime uğramıştır. İklim koşullarında meydana gelen bu değişmeler yüz binlerce yıllık dönemlerde meydana gelen değişimlerdi. Bunlar kendi eksenindeki varlığına paralel olarak, güneşteki dalgalanmalar, volkanik sürekli patlamalar, yerkabuğunun hareketliliği ve meteor çarpmalarıyla oluşmuş iklimsel dönüşümlerdi.  Buzul çağı gibi uzun süreli değişimler neticesinde beş kitlesel yok oluş yaşanmıştır. Dünyamız son 10.000 yılda çok küçük farklılıklar dışında istikrarlı bir süreç izlemiştir.

              Sanayi devrimiyle birlikte Dünya'nın bu istikrarlı hareketi bozulmaya başladı. Son 50 yılda fosil yakıt kullanımının artması, ormansızlaşma, tarımsal faaliyetlerdeki aşırı kullanım ve ilaçlama, enerji ihtiyacının artarak devam etmesi,  özellikle sanayi devrimiyle birlikte metan, karbondioksit gibi doğal sera gazları emisyonlarında önemli ölçüde artışlara neden olmuştur. Atmosferimizde meydana gelen  sera gazları emisyonlarındaki  bu artış doğal sera etkisinin bozulmasına ve atmosferin ısınmasına sebep olmuştur. 50 yıl önce eko sistemlerdeki değişmeler  ve dünyadaki ısı farkı bilim çevrelerinin yaptıkları gözlemlerle anlaşılırken bugün sıradan her insan bu farklılığı görüp yaşıyor. Bir yıl aşırı yağış yaşarken bir yıl kuraklık yaşıyoruz. Geçiş mevsimleri yaşanmadan havalar aşırı ısınıyor veya soğuyor. Büyük fırtınaların sayısı ve şiddeti artıyor. Afrika'daki kuraklık her yıl yaşanıyor. Bu kuraklıkla başa çıkamayan yerli halk yaşadığı yerleri terk ediyor. Somali'deki kuraklık nedeniyle bu yıl 1 Milyon insanın göç edebileceği söyleniyor. (IOM. BM Uluslar arası Göç Örgütü.) Denizlerin aşırı kirlenmesi su ekosistemine zarar veriyor. Dünyadaki ısınmanın 1 °C  yükselmesi kutuplardaki buzulların erimesine, okyanuslara daha fazla tatlı suyun karışmasına ve deniz suyu sıcaklığının artmasıyla denizlerdeki akıntıların bozulmasına ve su eko sitemlerinde tahribata neden olmaktadır. Bu sistemin kendini yenilemesi uzun zaman almaktadır. Bu değişim deniz canlılarının üremelerinden besin zincirinin bozulmasına yaşama alanlarının değişmesine, buna uyum sağlayamayan türlerin yok olmasına sebep oluyor. Son yıllarda Kızıl Deniz bölgesinde görülen balon balığının Akdeniz sahillerinde yaşamaya başlaması bu bölgelerdeki deniz suyu sıcaklığının artışıyla ilgilidir. Kara ekosistemlerinde de durum farklı değildir. Küresel ısınma, orman alanlarının yok edilmesi, tarım alanlarının bilinçsiz kullanımı canlı türlerin popülasyonunda önemli tahribata neden olmaktadır. Hava sıcaklıklarının zamansız mevsim normallerinin üzerine ani çıkışları bitkilerin şaşırmalarına erken çiçek açmalarına ve verimlerinin düşmesine neden oluyor. Bu ayni zamanda bu bitkilerde hayat bulan diğer canlıları da etkilemektedir. Türlerin besin zincirlerinin  bozulması üremelerini engellemekte yok oluşlarını artırmaktadır.

             Küresel ısınmanın kaynağı, insan faaliyetleri sonucu açığa çıkan karbon dioksit, metan, kloroflorokarbon gibi sera gazlarının yüksek oranlarda atmosfere karışmasıdır. Bu artışın kaynağı ise aşırı tüketimle yaratılan büyüme indeksli ekonomiye bağlılıktır. Bu tahribatın devamlılığını sağlayan enerji kullanımı ve endüstridir. Yaşadığımız gezegen karmaşık eko sistemleriyle yaşayan bir organizmadır. İnsan bu ekosistemleri kendi yaşam sistemine indirgeyerek sürekli doğayı yağmalama hakkını kendisine hak sayarak geri kalan her şeyi yok saymıştır. İnsanlar sularda ve karada yaşayan binlerce türün başına nelerin geldiğine dikkat etmedi. Yeşil alanlarda gezen her insan biraz dikkat ettiğinde artık eskisi kadar kelebeğe, böceğe veya toprağı biraz kazdığımızda rastladığımız solucanları göremediğimizi anlayacaktır. 2018 yılında Porto Riko'nun  El Yunque yağmur ormanlarında yapılan araştırmada son 40 yılda böcek biokütlesinin % 98'e varan oranlarda azaldığını tespit etmişlerdir. Hickel J. Çoğu Zarar Azı Karar. S.23

            "Uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2 °C (3,6 °F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5 °C çaba harcanmasıdır. Çünkü sıcaklık artışını 2 °C yerine 1,5 ile sınırlamak riskler ve etkiler anlamında iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağını kabul edilmektedir. Bunu sağlamak için emisyonların mümkün olan en kısa sürede azaltılması ve 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar salınan ve tutulan sera gazlarının dengelenmesi hedeflenmektedir. Anlaşma ayrıca, tarafların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırmayı ve "düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı sağlamayı hedefliyor." (Paris Anlaşması 2015) Sürekli büyüme ve tüketime dayalı ekonomimiz enerjiye ihtiyaç duyuyor. Daha fazla enerji daha fazla fosil yakıt demek. Madenlerin işlenmesi, suların, havanın, toprağın kirlenmesi daha fazla çöp, orman alanlarının tahrip edilmesi, toprağın öldürülmesi demek. Bu da yaşadığımız dünyanın tüketilmesi anlamına gelmektedir. Ne Paris anlaşması nede Kyoto Protokolü Dünya ısınmasının 3-4 °C yükselmesini engellemeye yetmeyeceği anlaşılmaktadır. Yeşil Enerji de Yenilenebilir Enerji de Dünya'nın tüketilmesini engelleyemeyecektir. Bu enerjiye ihtiyaç tüketim ve büyümeye dayalı ekonomiyi doyurmaya yetmeyecektir. Sadece enerjinin temiz olması bir şeyi değiştirmeyecek bu enerjiyi de ayni amaç için kullanacağız. Daha fazla kar. Yeniden üretim için madenler işlenecek toprak ve sular kirletilecek çöpler ve sanayi artıkları doğayı kirletmeye devam edecek.

             Dünyamız kullandığımız malzemeleri yeniden üretmekte, zararlı kimyasalları ve gazları soğurup işlemektedir. Dünyamızın bu devamlılığını sürdürebilmesi için eko sistemlerin yeniden üretebileceği kadarını almalıyız. Suların, toprağın, ormanların soğurabileceğinden fazla kirliliğe yol açarsak eko sistemler bozulur yaşam çarkları dağılır. Eko sistemler yerkürenin hayati organlarıdır. Biz insanlar aslında bu ekosistemlere zarar verirken yerküreyi yavaş yavaş öldürüyoruz.  Bu nedenle büyümeye ve tüketmeye dayalı ekonomilere dur demeli, insanların refah ve mutluluğunu esas alan doğayla uyumlu bir ekonomiye geçmeliyiz.

           Dünyaya bakışımızı, yerimizi ve değerlendirme tarzımızı da değiştirmeliyiz.

 

Özkan ŞANAL

  

 
Toplam blog
: 29
: 495
Kayıt tarihi
: 11.08.16
 
 

Anadolu Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği ve Eğitim Bilimleri Enstitüsü Karekter ve Değerler Eğitim..