Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Tüm güzellikler senin olsun derlerdi Leyla'ya

Tüm güzellikler senin olsun derlerdi Leyla'ya
 

Uzun beyaz parmakları vardı. Asil ve kışkırtıcıydı belkide.

Yosun yeşiliydi çekik gözleri.

Adeta dünyayı sorgulamak üzere kısık gözlerle bakıyordu olup bitene. Korkmuştu bakışları. Ürkeklik ve çekingenlik sinmişti gözbebeklerinin içlerine.

Kumral kızıl saçları dalga , dalga yayılırdı omuzlarına rüzgarın izin verdiği zamanlar. Kısık yeşillerin üzerine lüle lüle dökerdi rüzgarın sevgilisini.

Ve dudakları hep bükülmeye alışmış, gamzesine küsmüş titrerdi. Oysa o ne olağanüstü gamzelerdi gülünce yürekleri fetheden.

Bedeni ise, yüreğinin taşıdığı acılarla hiç tanışmamış gibi kusursuzdu.

Çok güzel bir çocuk ve genç kızdı herkesin düşüncesinde.

Ona hep tüm güzellikler senin olsun derlerdi.Herşeyin en iyisini dilediler bebekliğinden başlayarak.

Aslında dilemediler. Çünkü yaşamının olağanüstü güzel olacağına emindiler.Sanki sahip olunan güzellikler, mutlu bir yaşamın garanti belgesiymiş gibi ne kadarda emindiler Ayşe teyzeler, Fatma ablalar.

Hep onları dinleyerek büyüdü.Öylesine inanmıştıki Tanrının özenle yarattığı sevgili kulu olmanın yaşam boyu sürecek güzelliklerin doğal bir nedeni olduğuna.

Hep başarılı oldu gittiği tüm okullarda. Herkesden farklı bir tarafı vardı. Yaratıcıydı, ruhunda farklı bir asalet vardı. insanlara karşı müthiş bir sevgi ile doluydu kalbi. Arkadaşlarını ders çalıştıran, onların küçücük yaşta sorunlarını dinleyen, kendince çözümler üretmeye çalışan, okul yarışmalarında her dalda başarılı olan hep o oldu.

Ancak nedense görüyorduki aslında güzel özelliklere sahip olmak, yaşamda kendisine mutluluk yada şans olarak geriye dönmüyordu.Ne başarı ne güzellik, nede iyi yürek..

Sıklıkla sorgulamaya başladı tüm bunları. Çok sıradan , çok özelliksiz, hatta yüreği kötülükle dolu olan, kırıcı insanlar son derece mutlu yaşamlar sürerken bunca iyi niyet ve güzel özellikler yıllar geçtikçe kendisine her konuda mutsuzluk, acı ve gözyaşı olarak geriye dönmüştü.Olağanüstü sabır göstererek yaşadığı ve haketmediği ne sorunlarla savaştı durdu Leyla.


Bu işte bir iş vardı mutlaka. Belkide yaşamın yada doğanın dengesi buydu. Kimine baştan şans vererek yaratmış, sonrasında cimri davranmış, kimiside baştan şanssız geldiğini zannederken mutluluğu yakalamıştı. Evet doğanın dengesi bu olmalıydı.

Her zaman insanlara olduğunda fazla önem verdi. İnsanlar bir süre sonra ne olduklarını unutup, onun verdiği değer üzerinden kendilerini müthiş görmeye başladılar.Verdiği değeri hep o ödedi.

Ağzından her çıkana dikkat ederek konuşurdu.İnsanlar onu kırsalar bile o mümkün olduğunca buna yanıt vermemeye çalışırdı.Her aklına geleni söyleyerek karşısındakini kıran tiplerden değildi.Yüreğin nasıl bir sırça köşk olduğunu bildiği için, kendisine davranılmasını istediği gibi davranırdı onlara herzaman.

Hiç kimseden hiç birşey istemeden yaşaması gerektiğini öğrenerek büyümüştü, yada aileden öyle görmüştü.
En zor zamanlarında dahi tek başına yaşamını kurmaya çalıştı.Oysa ne çok insan ufacık çıkarları için ne kadar çok insanı kullanıyordu. Bunu hep görerek yaşadı ama kendisi hiç öyle olamadı.Yinede görüyorduki onlar hep daha gözde, daha rahat ve daha yanlış ama daha mutlu yaşıyorlardı.

Başarılarının sahip olduğu değerler doğrultusunda olabileceğini hep inatla savundu .Ama haketmeyenlerin, başarıyla ilgisi olmayan başka nedenlerden hep öne geçebileceği bir dünyada yaşadığı gerçeğini ne çok gördü ve üzüldü Leyla.


Bir defasında bir arkadaşı ona" senin ruhunu kirletmen gerek, daha kirli düşünürsen, bu kadar mutsuz olmassın demişti ona.
Ama elinde değildi. O hep temiz, çıkarsız, kimse için bir kötülük düşünmeden yaşamaya sevdalıydı.Kendisine karşı sahtekarlık yapamazdı.

Ve aşk.. ona ne çok önem verdi. Belkide hayattaki en önemli şey oydu.Aşka aşıktı aslında . Ama kendisinin aşkdan anladığı ile, insanların yaşadığı arasında hiç tutmayan birşeyler vardı. Böyle olmamalıydı.

Acı çekti, yüreğindeki haketmediği mutsuzluklar kervanına onuda kattı zamanla, önce aşkı gömdü mezara Leyla.

Heryerde insanlar ona kıskançlık ve beğeniyle baktılar. Kadınların kıskançlığı, erkeklerin beğenisi onun için çok özel duygular değildi.Hep sözde birileri tarafından takdir edildi. Ama bu ne ilişkilerinde ne de aşklarında değerini bilmelerine yetmedi.Onca sevgi dolu olan yüreği, her defasında biricik sevgilisi olan belalısına yani yalnızlığına geri döndü.

Ümit ve coşkuyla başlayan düşleri, ya bir şekilde sanki görünmeyen birilerince bozuluyormuşçasına her defasında kabusa dönüştü, ya da düş kırıklığını birlikte getirdi.Enerjisi gün ve gün giderek azaldı.Ve bir gün geldi tamamen tükendi.Her konuda haksızlığa uğramak canını çok acıttı.

Onu bir sabah bir otel odasında yanında bir mektupla cansız buldular. Uzun güzel parmaklarının kavradığı satırlar kısık, yosun yeşili gözlerinden akan yaşlarla sırılsıklam olmuşdu. Dudakları , gamzelerine küs sessizce bükülmüş,
bedeni, onu bu noktaya getirenlerin yürekleri gibi taş kesilmişti.

Arkasından kimsenin ağlamayacağından o kadar emindiki, kesin kararlılıkla varmıştı bu tükeniş noktasına.

Oysa, ah bir görebilseydi Leyla, gözyaşı sel oldu ardından.......

 
Toplam blog
: 34
: 1734
Kayıt tarihi
: 15.05.07
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji bölümü mezunuyum. Farklı sektörle..