Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Tunç! Tunç! Ah Tunç. “Bana ölmem için neden ver”! :))

Tunç! Tunç! Ah Tunç. “Bana ölmem için neden ver”! :))
 

Tuncay Toka... Nam-ı değer Tunç.:))


Bazı yetenekler vardır ki özeldir. Bazı kalemler vardır ki; çok, çok özeldir. Tunç’ da onlardan biri… Yani nam-ı değer Tuncay Toka.

Tunç ile ilk tanışmam bir yazıma yazdığı yorumla oldu. Deyim yerindeyse… yazdığı yorumlarla uçurdu. Çünkü o kadar doğal, o kadar içten, o kadar kendi gibi, o kadar saydamdı ki… Onu okumuyor yaşıyordunuz.

Bazı insanlar vardır. Ben doğalım der. İçim dışım bir der. Neysem oyum der. Fakat içinizdeki ses sanki bir şeylerin eksik olduğunu söyler size, taşların yerine oturmadığını…

Sizi bilmem ama ben içimdeki sese her zaman güvendim. O ses ki bana yaşattığı hiçbir şey konusunda, hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Bugüne kadar hiç kötü bir arkadaşım olmadı mesela. Hiçbir mezalimle karşılaşmadım. Ölene dek sürebilecek hiçbir nefretle…

Başta beni uyaran sesime rağmen şans vermek adına denediklerim de oldu. O sınavı geçebilenlerle otuz kırk yıldır süren dostluklarım var. Bitirdiklerim de tabii…

Bazı insanlar vardır. Karşılarındakini kandırdığını veya dalga geçtiğini sanan. Sanırlar ki karşısındaki hiçbir şeyin farkında değil. Oysa işin aslı öyle değildir. Karşıdaki her şeyin farkındadır fakat insan adına, insanlık adına bekler. Kendi hatasını kendisinin anlamasını bekler. Anlamazsa da asıl dalgayı geçen o olur. Karşıdakinin dalga geçilenin kendi olduğunu anlaması zaman alır tabii. Ya da hiç anlamaz. Nerden nereye geldik yahu.

Tunç’ u anlatıyorduk biz değil mi? Tunç’ u anlatmak kolay değil ki… Belki de ondandır konuyu saptırmam.:)) Dallandırmam, budaklandırmam. Tunç işte… Adı üstünde Tunç.

Kendine ait, koskoca, bambaşka bir dünyası olan. Ve o dünyanın içinde hiç ego barındırmayan. Tunç’ u yerden yere vur gıkı çıkmaz. Öylesine temiz bir çocuk. Kızma Tunç çocuk dedim diye..:) Kazık kadar adamsın biliyoruz da… Hani o ruhun yok mu? O işte. O benim sözünü ettiğim. Onun için çocuk diyorum sana. Her neyse…

Tunç’ un en son bir şiiri var biliyorsunuz. “Bana ölmek için neden ver”, diyor. Bir neden. Bir neden! Bir öpücüğe böylesine bir anlam yükleyebilen kaç kişi tanıdınız ki… Bir ize, bir kumsala…

Verin Tunç’ un eline bir tek kelime, o, o kelimeden onlarca kilim dokusun size. Bir izden milyonlarca iz, milyonlarca anlam çıkarsın. Nasıl bir dünyadır bu? Nasıl bir bakış, görüş açısı. En lux aracı ve dikiz aynasını getirin gözünüzün önüne bir de Tunç’ u… O araç ve o dikiz aynası halt etmiş Tunç’ un aynasının yanında.:)) Neyse… Fazla geyik yapmayalım ve devam edelim.

Tunç’ a olan ilgim, benim için çok değerli olan, canım gibi, kanım gibi diyebileceğim biri ile aynı kelimeleri kurmasıyla başladı. Çünkü her ikisi de gözlerden ve gözlerinin gördüklerinden söz ediyordu. Tunç’ u okuyarak, daha doğrusu konuşarak, “çünkü onu okumak, onula konuşmakla eşdeğer” onu çözecektim, onu anlamaya çalışacaktım. Çünkü benim için gerçekten çok değerliydi… “Hala da öyle”… Ve her ikisi de bana göre IQ sü çok, çok yüksek olan iki insan. Ben şuna inanıyorum.

Bir süre sonra tanışacağın kişinin etrafında dolanmaya başlıyorsun bilmeden. Ne o senin varlığının farkında, ne sen onun. Ama kaçış yok, karşılaşacaksın. Ben bunu istisnasız hep ama hep yaşadım.

Bir gün ölü gibiyim. Asla ve asla dışarı çıkmak gibi bir niyetim yok... Ama bir şey var… Bir şey. Beni dışarı çıkmaya zorlayan. Mutlaka çıkmalıyım. Sürüklüyor adeta... Ve ben içimdeki o şeyin, o sesin söylediğine uyup dışarı çıkıyor ve hayatta ancak bir kez karşılaşabileceğim o şeyle, deneyim ya da başka bir şey, “çok şey olabilir” karşılaşıyorum. Ne diyordum ben?

Bugünlerde dağınığım biraz. Bu aralar beni idare edin. Her neyse…

Ne diyorduk? Tunç. Evet Tunç. Ben inanıyorum ki… Tunç kendini bu dünyaya ait hissetmiyor. Ve etrafı çok kalabalık olmasına rağmen yalnızlık çekiyor. Onu anlayabilen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır eminim. Anlayan da yanlış anlar.:)) Hani o meşhur sözde olduğu gibi… Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın. İdare et Tunç. Zaman zaman kızdığım olmuştur Tunç’ a. Bu benim onu anlamadığım anlamına gelir aslında. Ve bazı hataları bilerek yapmışımdır. Egomdan. Bu da Tunç da olmayan şey.:)) Ne diyorduk.

Tunç’u benim için çok çok değerli olan bir insanı çözebilmek adına dikkatle takip ettim önce. Çoğu zaman aralarında özel bir şey mi var soruları bile takılmış olabilir bazılarının kafasına. Tunç’ la aramda özel bir şey var evet. Özel bir bağ. Nereden geldiğini bilmiyorum. Ama var. Çünkü Tunç, yani “Tuncay Toka” başlı başına özel bir insan zaten. Ruh dünyasının bütün ayrıntılarını yazılarına birebir aktarabilen ve aynı depremleri, sarsıntıları, gelgiti ya da kaosu okuruna birebir yaşatabilen ender kalemlerden. Bu bile onun çok özel olduğunun bir başka ve en önemli kanıtı. Böyle bir şey var mı ha… Böyle bir kelime!

<ı>“Bana ölmek için neden ver. Ölmem için öpmen yeter”.

<ı>Devamında diyor ki…

<ı>

“dalgalar silmeden ayak izlerini
kumsalda bulmalıyım seni
denedim
yüzerek aşamıyorum bu koca denizi”

Hangimiz hissetmedi ki bu duyguyu, hangimizin boğulma duygusu ile boğulduğu anları, geceleri veya gündüzleri olmadı ki… Fakat kaçımız bu duyguyu bu kadar saf, yalın anlatabildi, kaçımız kendi ile birlikte aynı denizde boğdu karşınsındakini? İşte bu başka bir şey. İşte bu çok özel yetenek.

Şiirin tamamını okumaya ne dersiniz?

bana ölmek için neden ver
yağmur yağarken
ıslak dudaklarınla öpmen yeter

bana ölmek için neden ver
bir hikayemin olmasını istiyorsan eğer...

bana
ölmek
için
neden
ver

dalgalar silmeden ayak izlerini
kumsalda bulmalıyım seni
denedim
yüzerek aşamıyorum bu koca denizi


bana ölmek için neden ver
ölmem için
dudaklarınla öpmen yeter

bana ölmek için neden ver
kıyısında yaşıyorum denizin
hatırlıyorum
öyle siyahtıki gözlerin

tenin
sesin
nefesin

gidişin...

bana ölmek için neden ver
ölmem için tekrar dokunman yeter

bana ölmek için neden ver
öpmen yeter

deniz kenarında yaşıyorum
izlerini bulmaya çalışıyorum
denedim
yüzüyorum
aşamıyorum

bana ölmek için neden ver

BANA ÖLMEK İÇİN NEDEN VER !
BANA ÖLMEK İÇİN NEDEN VER !

hala
bir yerlerde bensiz yaşayabiliyorsan eğer

bana ölmek için izin ver...

Şiirle birlikte hazırladığı video klip ise mükemmel. İzleyebilirsiniz. İzlemeye değer.:)) Özellikle sanatçıyım diye ortalıkta gezinenlerin çok olduğu ülkemize.

http://www.dailymotion.com/video/x9tm1c_bana-olmek-icin-neden-ver_creation

Parça seçiminden, çizimlere kadar mükemmel. Mükemmel ötesi… Kaç kişi o resimdeki kızın yerinde olmak istemez, kaç kişi merak etmez ki o kızı. Çingeneyi. Melekleri. Şeytanı… Beni ve bir çok arkadaşı sayfasına kilitleyen Sofi’ yi…

Sofi' yi merak edenler tıklasın.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=96970

Her neyse… Nerde kalmıştık.

Tunç’ la tanışmam demiştik. Tunç’ la ilk tanışmam 29.02.2008 de yazdığım, “tarihe bakar mısınız” ancak dört yılda bir gelen 29 Şubat.:)) “Manik’in olayım yavrum. Depresif’in olayım. Üstü kalsın”. adlı bloğuma yaptığı yorumla olmuş. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=95223
Sonra da zaman zaman kopar gibi görünse de bugüne değin süren bir tanışıklığımız. Hem de ilk günkü gibi:) Ve ruhlarımız uyuşmuş. Daha doğrusu birçok yerde uyuştuğunu gördüm. Aynı zamanda da uzak duruyorum ki… şımarmasın.:)) Çünkü Tuç şımarmaya meyilli bir çocuk. Olsun ama… Şımarmak ona yakışıyor. Kısacası o anlamaya ve anlatılmaya değecek biri. Çok özel bir kalem, çok özel bir insan. Umarım her şey gönlünce olur. Ve biz onu anlamaya, anlatmaya devam ederiz. “Tabii ki anladığımız kadarı ile" ..:))

Bugünlük bu kadar yeter değil mi? Aslında ne anlattığımı ben bile anlamadım ama belki siz anlar, anlatırsınız.:))

Sevgilerimle…

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..