Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '13

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Tuncel Kurtiz’e veda etmek!

Tuncel Kurtiz’e veda etmek!
 

Tuncel Kurtiz


Tuncel Kurtiz’e veda etmek!

Ona nasıl veda edilir bilmiyorum.

Tanıdığım mıyıdı, yakınım mıydı?

Hayır.

Karşılaşmışlığımız bile yoktu.

Bu gün internette ilk okuduğumda gözlerime inanamdım.

Ne garip!

Ben onu sevdiğimi bilmiyordum.

Ben onu özleyeceğimi hiç tahmin etmemiştim.

Ben onun için çok üzeleceğimi de düşünmemiştim.

 

O bir sanatçıydı.

SANATÇI

Bu öyle konuşup geçilecek bir mesele değil elbette…

Buna hak edenler var, kendince hak ettiğini düşünenler var.

Birde hala mütavazi, hala daha devam diyen Tuncel Kutriz’ler var.

Sevenleri, hayranları, tanıyanları, alkışlayanları, beğenenleri, takdir edenleri VE

“İşte o bir sanatçıdır”

Diyenleri vardı.

 

O sanatçıydı…

O oyuncuydu…

Yönetmendi,

 

Yapımcıydı, senaristti…

 

O çok tiyatrolarda oldu,

O çok sinemalarda oldu,

O çok dizilerde oldu…

 

O çok ödüller aldı.

Bir çoklarını evine taşıdı.

Ulusal ve uluslar arası ödüller aldı.

 

O bir çok devlette sinema filmleri yaptı, oynadı. Üstelik o kadar çok dilde bu filmlerdeki tiplemelere can verdi ki…

 

Ekim 2011'de 48. Altın Portakal Film Festivali'nde Yaşam Boyu Onur Ödülü aldı.

 

Onun gönlü gençiğinde kuş gibiydi.

Hep uçmak istiyordu, durmadan uçmak…

Hukuk okumuştu bitirmeden!

Ardından; filoji, felsefe, psikoloji, sanat tarihi okudu.

Gönlü sabırla baş edemiyordu.

Hepsini okudu,

Hepsini bitiremedi.

 

O doğaya aşıktı.

Doğa ona…

 

O dostlarına aşıktı, dostları ona.

Onun eşine, ailesine, sevenlerine vazgeçemezliği vardı ki!

Bu gün vazgeçti…

 

Onun kendinden daha ünlü olan sesi, onun vedasından itibaren kulaklarımdan gitmiyor.

O diyorki…

 

Zaman, can çekişirken,
Akrep yelkovan, arasında;
Bir adım öteye gidemezken geceden,
Ay, ışığını çekerken sinesine,
Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara,
Hüzün, bakır bir çaydanlıkta demleniyordu
Ve ben, son sigaramdaki dumanları da hapsediyordum içime,
Saat on ikiyi beş geçiyordu.

Ekmek bıçağında dilimleniyordu ömrüm;
Masum, yalınayak çocukluğum;
Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim,
Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına,
Düş bahçelerim yağmalanıyordu,
Herkes payına düşeni alıp giderken.
Bütün kimsesizliğimle,
Bütün çaresizliğimle,
Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın koynunda;
Üşüyordum,
Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.

Dişlerimle, şafağı sökmek isterken karanlığın göğsünden;
Gün ağarıyordu saçlarıma,
Tel tel,
Raylarımdan çıkıyordum,
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.

 

*

 

Tuncel Kurtiz bu gün saat onikiyi beş geçe bizlerden ayrıldı.

 

Nasıl bir ayrılık olacaksa!

Sesi hep kulaklarımızda olacak,

Sanatı hep sözlerimizde olacak,

Nasihatları hep akılımızda olacak.

O hep – her zaman kalbimizde olacak.

Onun için 78 yaşına kadar uğraştı,

Onun için 78 yaşına kadar sanatçı kalmasını bildi.

 

Onu unutmak!

Bu olamaz ki…

 

O hepimizin Ramiz dayısı…

 

 

Nazan Şara Şatana

 

 

http://edebiyatdefteri.com/siir/383004/saat-on-ikiyi-bes-geciyordu-tuncel-kurtiz-in-sesinden.html

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....