Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '07

 
Kategori
Eğitim
 

Tunceli; terörle anılan kente doğru...

Adana Milli Eğitim Müdürlüğüne on dört ay vekalet etmiştim. Bu süre içinde bir türlü asaleten atamam gerçekleşmemişti. Vekillerin benimle ilgili farklı düşünmelerinden midir yoksa görevden alınan Adana il Milli Eğitim Müdürünün ilişiğinin kesilememiş olmasından mıdır bilmiyorum. Vekaleten görevlendirilmemden aylar sonra atama yönetmeliğinde bir değişiklik yapıldı. Yapılan değişiklikle ilköğretim müfettişlerinin birinci sınıf illere asaleten atanma şansı kalmamıştı. Ben de ilköğretim müfettişiydim ve Adana birinci sınıf ildi. Bu durum aleyhime olmuştu. Herkes gelip geçici olarak görüyor, lider sorunu çözümlenmemiş her kurumda neler yaşanıyorsa aynısı bizim kurumda da yaşanıyordu. Adana Milli Eğitim Müdürü olmak isteyenlerin, işlerini atadıkları müdür aracılığıyla daha rahat yürütmek isteyen siyasi grupların cesaretleri artmıştı. Beni görevden aldırmakla ilgili kulisler faaliyetleri hızlanmıştı.

Nitekim çok uzun sürmedi. Görevden alınmıştım. Ama yerime atanan kişiye de muazzam bir tepki olmuştu. Bu tepkiden dolayı beni tekrar Adana’ya vekaleten görevlendirebilirlerdi ama Adana’ya vekaleten dönmem benim için anlamını kaybetmişti. Tekrar ilköğretim müfettişleri arkadaşlarımın arasına dönmek, bir takım dokundurmalara maruz kalmak istemiyordum. Çünkü, Adana ilköğretim müfettişleri genellikle kıdemlilerden oluşuyordu. Bunların içinde milli eğitim müdürlüğü beklentisinde olanlar kuşkusuz olmuştu. Ben en kıdemsizlerinden biri olarak bir buçuk yıla yakın milli eğitim müdür vekili olarak icranın başında bulunmuştum.

Vekalet görevim iptal edilince vali beye gittim. O zamanki valimiz Oğuz beydi. Yıllık izinlerimi kullanmak istediğimi söyledim. İki yıldır çok yoğun bir şekilde çalışmış, yıllık izinlerimi kullanmamıştım. Daha doğrusu kullanabilme olanağım olmamıştı. Sekiz yıllık kesintisiz eğitime başlıyorduk ve Adana 1998 depremini yaşamıştı. Yüzlerce okul hasar görmüş, yirmi civarında okul tamamen kullanılmaz hale gelmişti. Bazı semtlerde derslik başına, ikili öğretimde bile öğrenci sayısı doksanları buluyordu. Yıllardır okul yapacak arsa üretilmemişti. Mezun vermediğimiz için ilköğretim okullarındaki öğrenci sayısı her gün artmaktaydı. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin ülkemizin kaderini değiştireceğine inanıyordum. Sistem içerisinde çok sayıda sekiz yıllık kesintisiz eğitime karşı olanlar vardı. Onların tek istediği sekiz yıllık kesintisiz eğitimin fiyaskoyla sonuçlanmasıydı. Herhangi bir tıkanıklık, başarısızlık olmasın diye geceyi gündüze katarak, hafta sonları da dahil çalışmış, sosyal ilişkilerden feragat etmek zorunda kalmıştım. Daha önce araştırma, planlama ve koordinasyon grubunda çalışmamış, Adana’nın eğitim alt yapısını tanımamış olsaydım depremin getirdiği ek yükle Adana’da sekiz yıllık kesintisiz eğitim çok büyük sancılara neden olabilirdi. Sağduyu sahibi herkes bunun farkındaydı. Eminim gelecekte o dönemde yaptığım hizmetlerin değeri daha iyi anlaşılabilecektir. Vali bey, zorluk çıkarmadı. Gayet anlayışlı bir tutum sergiledi ve istediğim izni onayladı.

O koşturmaca içinde durup, düşünememiştim. Yeni şeyler keşfetmeye vaktim olmamıştı. Oysa müdür olmadan önce, koordinatör okul, öğretmen taşımalı eğitim, istatistiklerin işlevsel hale getirilmesi ile ilgili yararlı çalışmalarım olmuştu. İznim süresince yaptığım işlerin muhasebesini yapacak, kendimi dinleyecek, düşünecek, geleceğimle ilgili kararımı netleştirecektim.

Bu arada Bakanlık müfettişleri peş peşe Adana’ya geliyorlardı. Anlaşılan, görevden alınmamla ilgili Bakanlık üzerinde yoğun bir baskı vardı. Bakanlık yöneticileri belki de vicdanlarını rahatlatmak, görevden alınmama bir kılıf bulmak amacıyla olsa gerek bakanlığa gönderilen tüm şikayet dilekçelerini işleme koymuşlardı. Genellikle bir bürokratla ilgili soruşturma ve incelemeler bakanlık müfettişlerine veriliyorsa ve bu durum sıklaşıyorsa gözden çıkarıldığınız mesajını almanız gerekir. Öyle ya benim yüzümden kendilerini niçin tehlikeye atsınlardı ki? O kadar şikayet dilekçelerinin hiç birisinden görevden alınmamı gerektirecek bir sonuç çıkmadı. Bakanlık Müfettişleri için çoğu zaman olumsuz şeyler söylenir. Ama ne yalan söyleyeyim, ben aksine Bakanlık müfettişlerinin büyük çoğunluğunun işlerini ciddiyetle ve tarafsızlıkla yerine getirdiklerine şahit oldum. Elbette istisnalar da olabilir.

Görevden alındığım günlerde durumumdan Ayşe Hanımı da haberdar etmiştim. Ayşe Hanım Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğü yapmakta iken milletvekili seçilen bir arkadaşımızdı. Bana Adana için yardım etmeyi düşünmek yerine “ Ahmet Bey görevden ayrılmak istiyor Tunceli İl Milli Eğitim Müdürü olur musun?.” önerisini getirdi. O güne kadar benim için Tunceli terörle anılan, meşhur Kamer Genç ile gündeme gelen bir ilimizdi. Açıkça söylersem Tunceli doğuda bir kentti. Ama doğunun neresindeydi, hangi illerle komşuydu, bilmiyordum. Bilmediğim bu kentle ilgili kafamda hiçbir kurgu yoktu. Tunceli il milli eğitim müdürlüğünü hiç düşünmemiştim. Düşünmek için süre istedim. Ayşe Hanım düşüncesini Tunceli İl Milli Eğitim Müdür vekili Ahmet Beyle paylaşmıştı anlaşılan. Ahmet Bey beni aradı. “Kendisinin görevden ayrılmak istediğini, benimle birlikte çalışmaktan son derece mutlu olacağını, Tunceli’nin aslında güzel bir yer olduğunu” söyledi.

Milli Eğitim Bakanımız Metin Beyle tanışıyorduk. Birlikte Kahramanmaraş’ın Andırın İlçesine birlikte gitmiş, bir yakınına kız istemiş, giderken ve dönerken birbirimizi yakından tanıma fırsatı bulmuştuk. En azından niyetimin ne olduğunu anlatabilmiştim. Bir milli eğitim müdürünü görevde tutabilmek bazen bakanları da aşan bir durumdur. Güçlü bir grup bakanın üzerine gitmişti ki beni görevimden almak durumunda kalmıştı. Yeni atadığı kişiyle ilgili yoğun tepkileri görünce rahatsız olmuştu anlaşılan. Tepki için gidenlere üç il ismi söylemiş, bunlardan birisine atayabileceği mesajını göndermişti. Bu iller arasında Tunceli yoktu.

Şartlarımı düşünmeye başladım. Bakan beyin atayabileceği mesajını verdiği üç il Adana’ya uzaktı. Büyük oğlum lise son sınıfa okuyordu ve bu yıl üniversite sınavına girecekti. Tunceli’ye ulaşım kolaydı. Adana’dan Tunceli’ye her gün otobüs kalkıyordu. Akşam bindiğimde sabah oradaydım ya da tersi akşam Tunceli’den bindiğimde sabah Adana’daydım.

Karar aşamasına hayli yaklaşmıştım. Tunceli için herkes bir şeyler söylüyordu. Pek çok kişi “Orada savaş var. Savaşın içine kendini atmaya değer mi? Müfettişliğine devam et.” diyordu. “Gider, asaletini alır, Adana’ya dönersin.” diyenler de vardı.

Kara süreci uzamıştı. Ayşe Hanım ve Ahmet Bey benden haber bekliyorlardı. Artık erteleyemezdim. Ayşe Hanım tekrar aradığında: “Tamam, Tunceli Milli Eğitim müdürlüğü görevini kabul ediyorum.” dedim.

Rahmetli Personel Genel Müdürümüz Hüseyin Acar Tunceli’ye teklifim götürüldüğünde: “Veli bey Adana’dan sonra Tunceli’yi kabul etmez” demiş. Ama yanılıyordu, ben kabul etmiştim.

Birkaç gün içinde görevlendirme yazım Adana’ya ve Tunceli’ye gönderildi. İznimin ancak yirmi gününü kullanabilmiştim. Görevlendirme yazım gittikten sonra Tunceli il milli eğitim müdür vekili Ahmet bey, beni hemen her gün armaya başlamıştı. “Ne zaman geliyorsun? Aman gözünü seveyim bir an önce gel de kurtar beni…” diye neredeyse yalvarıyordu. Bu Türkiye’de alışık olduğumuz bir durum değildi. Milli Eğitim Müdürü değişiklikleri darbelerle yapılmış, görev değişimlerinde kırgınlıklar, küskünlükler yaşanmıştı hep. Oysa eski müdürle, yeni müdürün bir süre birlikte çalışması ülkemiz için önemli bir kazanım olurdu.

Üzerime yeni ve ağır bir sorumluluk almıştım. Aldığım sorumluluğun gereğini yerine getirmeli, Tunceli’ye hareket etmeliydim. 1999 yılı Aralık ayının sonlarındaydık. Tunceli yolculuğumu gündüz yapmayı, yolculuğum boyunca bölgeyi gözlemlemeyi düşünüyordum. Tunceli otobüsleri gece 22.30’da Adana’dan hareket ediyorlar, sabah Tunceli’ye ulaşıyorlardı. O nedenle biletimi Elazığ Otobüs firmalarının birinden aldım. Otobüs sabah saat 9.00’da hareket edecekti. Ahmet beyi arayarak “Sabah Elazığ otobüsüyle yola çıkacağımı, akşam Elazığ Öğretmen evinde kalacağımı” bildirdim Ahmet bey, “Biz araçla gelir, ertesi sabah sizi öğretmen evinden alırız.” dedi.

Otobüsün kalkış saatine yakın Adana otogarındaydık. Hüzünlüydüm. Bir görevi icra etmek için ilk defa yurdumun doğusuna gidiyordum. Televizyonlar her gün doğudan terör haberleri vermeye devam ediyorlardı. Bu haberler ertesi gün gazetelerde manşet oluyordu. Dikkat ettiğimde haberlerin çoğunun Tunceli ile ilgili olduğunu fark ettim. Her ne kadar olaylar bir ölçüde duruldu denilse de endişem artmıştı. Ama endişelerimi çocuklarıma hissettirmemeye özen gösteriyordum.

Saat dokuzda eşim, çocuklarım ve beni uğurlamaya gelen bir kaç dostla vedalaştık. Otobüs yola çıktı. Otoban’da doğuya doğru hızla ilerliyorduk. Toros Dağlarında karlar gözüküyordu. Ama Çukurova yemyeşildi. Buğdaylar toprağı kapatmışlardı. Osmaniye’ye girdik. Osmaniye’den birkaç yolcu aldıktan sonra Gavur Dağlarına doğru tırmanmaya başladık. O yıllarda henüz Gavur Dağındaki tüneller hizmete alınmamıştı. Eski yoldan Nur Dağı ilçesine indik. Kahramanmaraş yönüne döndük.

Kahramanmaraş otogarında otobüs on beş dakika kadar eğlendi. Bu arada garajda simsiyah sakalları olan ve görüntüsü bir kasabı andıran adam ilişti gözüme. Nedense adamı görünce Maraş olayları geldi aklıma. Acaba bu adam Maraş olaylarında rol almış mıydı? Özel olarak düşünmedim bunu. Bir anda öyle geçiverdi işte usumdan.

Yeniden yola koyulduk. Narlı’ya geldiğimizi yoldaki levhadan anladım. Narlı’yı nereden mi hatırlıyorum? Narlı trenlerin de kavşak noktasıdır da ondan. Gaziantep tarafından gelen trenler ile Malatya tarafından gelen trenlerin yolcuları burada aktarma yapılır. Aktarma için saatlerce beklemek zorunda kalan yolcular hiç unuturlar mı Narlı’yı? Elbette unutmazlar ve unutturmazlar. Ben de öyle.

Kavşağı geçip Malatya yoluna döndüğümüzde yol üstündeki askerleri gördüm. Bir kısmı kum torbalarının arkasında nöbet tutuyordu. İşaret edip otobüsü durdurdular. İçeri girip yolcuların yüzüne teker teker baktılar. Şüphelendikleri birkaç kişiden kimlik sordular. Kontrol bittikten sonra hareket etmemize izin verdiler. Bu durum yıllardır şahit olmadığım bir durumdu. Olağanüstü durumun ilk işaretleriyle Narlı’da karşılaşmıştık. Kaygım birden artmaya başladı. Acaba yanlış bir karar mı vermiştim? Sonra Pazarcık’tan geçtik. Jandarma karakolu’nun önünde yine kum torbaları ve nöbet tutan askerler vardı. Bir çok dere, tepe, dağcık aşarak nihayet Adıyaman, Gölbaşı’na ulaştık. Adıyaman kavşağına yakın bir lokantada otobüsümüz mola verdi. Otobüsten inen bir çok yolcu önce namaz kılmak için mescide yöneldi. Hava soğuktu. Lokantaya girdim. Kendime tavuk harçlaması söyledim. Nedense Gölbaşı’nda yediğim tavuk harçlamasının tadını hiç unutamam. Ne zaman Adıyaman, Gölbaşı İlçesi’nden geçsem, tavuk harçlaması yemeyi düşünürüm hep.

Otobüsün hareket saati geldiğinde yolcuların bir kısmı eksikti. Eksik olanların bir kısmını mescitte, bir kısmını tuvalette buldular. Tekrar yola çıktık. İsmini bilmediğim bir vadiye indik, sağa sola kıvrılarak vadi boyunca ilerledik. Yamaçlarda çam ormanları vardı. Yol dar ve virajlıydı. Bir süre rampaya tırmandıktan sonra tavanından buzlar sarkan bir tünele girdik. Tünel dardı. Neyse ki uzun değildi. Keskin virajlardan geçip nispeten bir düzlüğe ulaştık. Yol genişledi. Kasabada devesa kavak ağaçları yükseliyordu. Sürgü’deydik. Sürgü’de yine kontrol noktası vardı ve askerler nöbetteydiler. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Otobüs ilerliyordu. Ben dağları, tepeleri, vadileri, vadideki ağaçları, dağlardaki bodur çalıları izliyordum. Dünümü ve geleceğimi düşünüyordum. Adana yolu ile Ankara yolunun birleşme noktasındaki işaret lambaları Malatya’ya yaklaştığımızı gösteriyordu. Yolda trafik artmıştı. Malatya girişindeki vadiye indik ve çıktık. Artık Malatya’daydık. Muavine:

“Elazığ daha ne kadar çeker?” diye sordum.

“Bir saat kadar.” dedi.

Malatya’da modern bir şehir görüntüsü vardı. Şehrin çıkışında İnönü Üniversitesi geniş bir alana yayılmıştı. “İşte güzel bir üniversite” dedirtiyordu kendine. Yol kenarında kayısı bahçeleri uzanıyordu. Bir yerde levhada Kale İlçesi yazıyordu. ama yolun kenarında sadece birkaç bina gözüküyordu. Belki de evler kayısı ağaçlarının arasına saklanmıştı. Biraz sonra Kömürhan köprüsündeydik. Köprüde askerler nöbet tutuyordu. Hava kararmıştı ve soğuğun arttığı otobüsün içinde bile hissediliyordu.

Elazığ girişine yakın yine otobüsümüz güvenlik güçlerince durduruldu. Yolcular kontrol edildi. Malatya’da inenler olduğu için yolcu sayısı azalmıştı. Kontrol noktasını geçtikten sonra muavin bir sigara yaktı. Yanıma yaklaşıp:

“Sigara içebilirsin ağabey. Artık şehre girdik.” dedi.

Ne iyi olmuştu otobüslerde sigaranın yasaklanması. 40 kişinin bindiği otobüste insanların sigara içerek yolculuk yaptıklarını hatırlıyorum da nasıl dayanmıştık acaba o dumana, o kokuya? Şimdi şoförün içtiği sigaradan bile rahatsız ediyor yolcuları. Ne güzel gelişme değil mi?

Yanımdan geçen Muavine:

“Öğretmen evinin önünden geçecek misiniz? “ diye sordum.

“Evet.”

“Beni öğretmen evinin önünde indirir misiniz?”

“Tamam, hocam.” dedi.

On beş dakika sonra Öğretmen evinin önündeydik.

“İnebilir miyim?” dedim muavine.

Muavin:

“Öğretmen evinde inecek var.” diye seslendi şoföre.

Otobüsten indim. Elimde valizle öğretmen evine doğru yürüdüm. Resepsiyona gittim, kendimi tanıttım. Önceden geleceğimden haberleri vardı. Odamı ayırmışlardı. Valizimi alıp odama taşıdılar. Bu arada geldiğimi öğretmen evi müdürüne haber vermişlerdi. Müdür bey:

“Hoş geldiniz.” dedi ve beni kendi odasına aldı. Bir süre sohbet ettik, çay içtik. Müdür beyin söylediğine göre Elazığ’da terör yokmuş ama Tunceli, bu yörede terörün en yoğun yaşandığı yermiş. Halen sıkıntılar sürüyormuş.

Yorulmuştum. Öğretmen evi müdürüne:

“Çocuklarınız sizi bekler, siz evinize gidin, ben de odama çekilip dinleneyim.” dedim.

Müdür bey evine gitti. Ben ise odama çekildim. Sıcak su vardı. Banyo yaptım. Yatağa uzandım. Televizyonu açtım. Kanaldan kanala zıpladım. Beni saran hiç bir program yoktu. Belki de aklım Tunceli’de olduğu için.

Tunceli nasıl bir yerdi? Koşulları neydi? Acaba başarılı olabilecek miydim? Güvenlik sorunları ne boyuttaydı? Kafamdan binlerce soru geçiyordu ve ben bu soruların hiç birisinin yanıtını bilmiyordum.

 
Toplam blog
: 114
: 860
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Osmaniye Düziçi doğumluyum. Sınıf öğretmenliği, ilköğretim müfettişliği, il milli eğitim müdürlüğ..