Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '11

 
Kategori
Dünya
 

Tunus Olayının Anlamı

Tunus Olayının Anlamı
 

suskun sandığınız bir toplum, aslında köle-efendi diyalektiğini içinde taşır.


Hegel diyalektiğinin temelini köle-efendi ilişkisi oluşturur ve tarih, kölenin efendiye başkaldırmasıyla, onu devirip yerine geçmesiyle dizgesel olarak akan bir zaman göstergesidir. 

19.yüzyılda Marks işte bu diyalektik metodu kendine düstur edinerek Komünist topluma ulaşır. Kölenin ya da sömürülenin yerine işçiyi, emeğini varlığını sürdürmek için satmak zorunda kalanları; efendinin yerine de sömüreni, yani sermayeyi, sermayesi dışında üretime katkıda bulunmayanları koyar. Ne zaman ki, köle efendiyi bir kez daha devirir, tıpkı bir zamanlar burjuvazinin feodal aristokratları devirdiği gibi, işçi köleler sermaye-efendilere baş kaldırır ve onu yıkar, işte o zaman devrim gerçekleşir. Böyle olur olmasına da, Marks'ın düşüncesi burada Hegel'den ayrılır, çünkü Hegel'de efendiyi yenen köleler artık yeni efendi olurken, Marks'da bu, eski sömüren sınıfları da içine alacak biçimde tüm insanlığın çıkarına hizmet eder ve efendiyi yıkıp yerine yeni efendi koymadan, kökten bir biçimde köle-efendi ayrımına son verir. 

Şimdi... 

Adına ister Marksizm, ister sosyalizm, isterseniz devrim deyin, ya da hiçbirini demeyin, tarihin belli dönemlerde durgunluk evresine girmesine karşın insanlığın bu diyalektik mantığa uygun hareket etmediği söylenebilir mi? Hayır elbette, çünkü o tarihin gerçekte bizlere gösterdiği tek şey, belki de bu döngüselliğin hiçbir zaman bitmeyecek olduğu. 20.yüzyıl başlarından yüzyıl sonlarına dek eski sömürülen devletlerin sömürgecilerine karşı verdiği bağımsızlık savaşlarından tutun da, sosyalizmi özünden saparak ve totaliterizme kayarak uygulayan ülkelerde halk hareketlerinin yıkılmaz rejimleri devirmesine kadar görürüz ki, insan baş eğmeye meğilli olduğu kadar baş kaldırmaya da yatkın bir varlıktır. Öyleki bu başkaldırı insandan çıkıp toplumsala ulaştığında radikal hareketler, devrimler ya da hepsinin temelini oluşturan dönüşümler kaçınılmaz hale gelir. 

Avrupa'da birçok ülkede krize ve neo-liberal devletlerin ekonomik uygulamalarına çıkan seslerden sonra Tunus'da yaşanan gelişmeler son derece önemli. Önemli, çünkü o Tunus ki, bilhassa bizim tarafımızdan yıllarca hiçbir şekilde sesini yükseltemeyen, dünyadan kopuk ve bağımlı olarak suçladığımız Araplara mensup bir ülke. Filistin davası, Mısır'da Nasır hareketi ya da İran'da İslam devrimini saymazsak bu büyük ölçüde doğrudur, coğrafyamızda yönetilenlerin yönetenlere karşı sesi çıkmamıştır bugüne dek. Öyle ki, Tunus olayı, bu coğrafyada bir ülkenin kendi içindeki efendiye karşı başkaldırısı bakımından bir ilk olma özelliğini taşıyor. Daha önceki başkaldırılar ülkece topyekün bir dış efendiye karşı veriliyordu hep. 

Kendi iç dinamikleriyle isyan eden bir halk, Ortadoğu ve Kuzey Afrika topraklarında bolca bulunan otoriter bir lideri ülkeyi terk etmek zorunda bırakıyor. İnanılır gibi değil gerçekten! Daha bir ay önce olacakları birisi söylese kimse ona inanmazdı herhalde. Ama işte köle-efendi diyalektiği her ne olursa olsun sonunda harekete geçiyor. Bitmez denen sultanlıklar bitiyor, konuşmaz denen halk sonunda konuşuyor, konuşmakla kalmayıp lideri ülke dışına postalıyor. 

Her zaman demokrasisinin Arap ve Ortadoğu ülkelerine örnek olmasıyla övünen Türkiye için ise, olanlar daha büyük bir anlam taşıyor. Zira şekilde bir demokrasinin varlığı sürüyor olsa da, dağ gibi sorunlarıyla, insan hakları eksiklikleriyle, gereksiz tartışmaların vakit kaybıyla enerjisini boşa tüketen Türkiye olanlardan kendisine birşeyler çıkartabilir mi? 

Çıkartmalı evet: mesela ülke liderinin seçimle de işbaşına gelmiş olsa, otoriter bir yönetim tarzına kaydığında ve demokrasi anlayışını sadece kendi çevresiyle sınırladığında halkın günü gelince baş kaldırabileceğini. 

Zeynelabidin Bin Ali bunu anlayamadı ve sonunda kaçmak zorunda kaldı! 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 47
: 1149
Kayıt tarihi
: 24.11.10
 
 

Praksise düşünceden varan bir romancı, kültür eleştirmeni, otodidakt bir feylesof, yaşam gözlemci..