Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '13

 
Kategori
Gelenekler
 

Türban ve tesettür paranoyası (V)

Türban ve tesettür paranoyası (V)
 

13 YÜZYIL AVRUPASINDA GİYİM KUŞAM


TÜRBAN NE, BAŞÖRTÜ NE?

Öncelikle başörtü ile türbanı birbirine karıştırmayalım. Başörtüde hedeflenen “saçın korunması”, türbanda hedeflenen “saçın örtülmesi”dir. Türbanı veya başörtüsünü bir bayrak, bir dinsel simge haline getirmek fetişizmdir, şekilciliktir. Bunun,  bazı kenar mahalle kızlarımızın yaptığı gibi,anlamını bilmeden üzerinde İngilizce argo sözler yazan tişörtleri göğüslerini gere gere giymekten, bir farkı yoktur.

Bizim mefkureci bacıların o iftiharla giydiği tesettürlü elbiseler ve türban yüzyıllarca önce Ortaçağ’da Hristiyan batıda giyiliyordu. Bunlar 12-13.cü yüzyıl modalarıydı. Hangi devirde yaşıyorsunuz siz? “Eee oramızı buramızı açalım mı yani? ” Size kimsenin oranızı buranızı açın dediği yok. Ne haliniz varsa görün. Ancak, bu kıyafetlerin kökenini bilin ve bunları büyük bir marifetle günlük yaşama, insanlara dayatmayın. Dünya alemi kendinize güldürmeyin.

Gerek türban, gerek kara çarşaf  bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi birer Osmanlı imparatorluk sembolü değillerdir.  Ancak, İslamiyet’in simgesi haline getirilmişlerdir. Bu durumda kaybeden İslamiyet olmuştur. Çağdışı giyim kuşamı benimseyen bir din ister istemez çağdışı bir din konumuna düşer.

Türban, kara çarşaf veya tesettürlü kıyafetler İslamiyet öncesi putperestlik ve Yahudi-Hristiyan kültüründen etkilenerek doğmuş gelip geçici modalar, geleneklerdir. Bunlar önce Yahudiliğe, oradan Hristiyanlığa en son da İslam’a geçmişlerdir. İnsanlar, kültürler birbirlerini taklit etmişlerdir. Yahudilerin ve Hristiyanların bu modaları terk edeli aradan yüzyıllar geçmiştir. Yoksa hiç bir kimsenin hele bu devirde –isterse puta tapsın- inancından dolayı, giyiminden dolayı suçlu sayılması söz konusu değildir.

Ama, hal böyle iken, türban veya başörtüyü sanki dinsel yada kutsal bir inanç simgesi, bir fetiş imiş gibi –ister gündelik yaşamda, ister kamusal alanda-  topluma dayatma ve benimsetme çabası içinde olanlar bireysel ve dinsel  inançları istismar etmekte, bu inançlar üzerine oyunlar oynamakta, din sömürüsü yapmaktadırlar.

TÜRBAN İLE İSLAMI SAVUNMAK !

Başörtü ya da türban İslam’ın savunulmasının gerekçesi haline dönüştürülmesi ise bir provokasyon, ruhsal bir bozukluk, sosyal bir kışkırtma, tahriktir. Bu bağlamda, hiç bir provokasyon “düşünce özgürlüğü” veya “insan hakları” kapsamında değerlendirilemez.

Neden? Çünkü, o zaman “camiye ayakkabıyla girmek de serbest bırakılmalıdır” diyenler de ortaya çıkabilir. Çünkü, bu da bir özgürlüğün kısıtlanmasıdır. Günün birinde, eğer bir grup insan toplanıp “camiye pabuçla girmek serbest olsun” derse, cami kapılarında toplanıp ağlaşırlarsa, “pabuca özgürlük” diye gösteri ve yürüyüş yapıp eylemlerinden dolayı yargılanıp cezaevine gönderilirlerse buna düşünce suçudur” diyebilir miyiz? Bu insanlar “pabuç mağduru” kabul edilebilirler mi? Bu bağlamda, türbana özgürlük ile pabuca özgürlük tanımak arasında hiçbir fark yoktur.

Her ortam ve kurumun kendine özgü kuralları vardır: Camiye ayakkabı ile girilmez, sinema ve kapalı ortamlarda sigara içilmez, kilisede şapka çıkartılır, kışlaya şapkasız girilmez, pijamayla piknikte top oynanmaz, donla denize girilmez.

Yasaklarla bir yere varamayız, türbana özgürlük verilsin! Tamam. Çok karı almaya da özgürlük tanınsın ! Akraba evliliği, çocukla evlenmek, ensest, köle, içoğlanı ve cariye edinmek de serbest bırakılsın o zaman!

İyi de niye yasaklar var toplumda? Sigara niye yasaklanıyor o zaman ? Demek ki, kamu sağlığına zararlı görülen şeyler yasaklanabiliyor. Zararlı şeylerin yasaklanmasının özgürlük sorunsalıyla hiç bir ilgisi yoktur.

Türban ve tesettür köleci, teokratik ve feodal düzenlerin artıkları, kalıntılarıdır.  Çağdışı düzenlerin adetleri kamunun sosyal sağlığı için zararlıdır. Köleci düzenlerin adetlerini hortlatmak, onlar için özgürlük istemek, aşiret toplumuna doğru geriye gidişi başlatır. Köleci düzenleri yıkarak kurulmuş çağdaş toplumlar yıkılmaya başlar bu kere. İşte geriye gidiş, irtica denen olay budur.

Bir çok Avrupa ülkesinin savaş ve kanla uzun yıllardan sonra elde ettikleri özgürlükleri, çağdaş toplum düzenini, laikliği biz Atatürk sayesinde bir çırpıda elde ettik. Şimdi bu özgürlükler yavaş yavaş elimizden gidiyor. 

AMERİKADAN ÖRNEK BİR OLAY

ABD Federal yasaları ulusal güvenliğin tehdit altında olduğu durumlarda kimsenin gözünün yaşına bakmaz,  Amerikan kurulu düzenine karşı veya düzene aykırı olduğu saptanan dinsel ve siyasal girişimlere en ufak bir hoşgörü gösterilmez.

Bunun en son örneği 28 Şubat 1993te yaşandı. 51 gün süren kuşatmadan sonra FBI ajanları ve ABD komandoları zırhlı araç, tank ve topçu desteğinde, göz yaşartıcı gaz bombaları atarak  Teksas’taki Davidyen Tarikatının merkezine karşı saldırıya geçti. Örgütün lideri David Koresh ile birlikte 21 çocuk, 2 hamile kadın olmak üzere toplam 76 kişi öldürüldü. Bu ABD tarihine “Waco Kuşatması” veya “Waco Katliamı” olarak geçti.  12 kişi kurtulabildi. Kurtulanların mahkemesi hala sürüyor. E hani dinsel özgürlük vardı? Oysa biz ne kadar hoşgörülü bir toplumuz değil mi?

CONSENSUS MU DEDİNİZ?

Türbanlı kadınları İslam’ın Jeanne d’Arc’ları gibi  gündelik yaşama, televizyon kameraları önüne, üniversite, meclis yada kamusal alana itelemek “consensus” değildir. Bu kışkırtmadır, dinsel paranoyadır. Laik devlet kavramına bir gedik daha açmaktır. Buna “casus belli”, yani çatışma nedeni, veya “inconsensus”, uzlaşmazlık veya anlaşmazlık denilmesi daha doğru olacaktır.

Neden? Çünkü İslami kimlik veya bilmem ne gerekçesiyle, günün birinde, adamın biri kafasına fes geçirip, beriki kippa ile, bir başkası kızıl yıldız, orak çekiç, gamalı haçla meclise girerse bu işin sonu nereye gider?

Gündelik yaşam, TBMM, sosyal hayat, toplumsal düzen veya kamusal alan, bir Nisan şakası yapar gibi, giyim kuşamın topluma dinsel kisveyle dayatıldığı bir teşhir veya gösteriş yeri, bir fuar alanı olamaz. Herkes, her kurum, uygar, çağdaş toplumun yasalarına, ilkelerine, görgü kurallarına uymak durumundadır. İslam’ı yaşamak veya savunmak isteyenler bunu fetişizm, dinsel teşhircilik yada şekilcilikle değil, o türban veya başörtünün altında olan “beyin” ile, düşüncenin gücüyle denesinler bakalım başarabilecekler mi?

Benim gördüğüm bunu başaramayacaklardır; yoksa o yolu çoktan denerlerdi.       

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..