Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '08

 
Kategori
Siyaset
 

Türban yalanı!

Bugünlerde iktidar yine türban üzerinden “Müslüman" görüntülerini muhafazakâr halk üzerinde propaganda olarak kullanmaya başladı. Hatırlayınız, geçtiğimiz yıl Hrant Dink'in katledildiği günler içinde meşhur Petrol yasasını çıkarmıştı. Birçok yasa çıkarken ya bir cinayet işleniyor ya da bir bardak suda fırtına koparılıyor. Gündem aynı Turgut Özal zamanında olduğu gibi saptırılarak hedef şaşırtılıyor…Tansu Çiller’de Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladığında en geç 3 yıl içerisinde AB’deyiz demişti! Yaklaşan olumsuz bir durumun üstü örtülecek gibi geliyor bana…

Uzun zamandır yurtdışı piyasalarda olanları kaygıyla izliyorum ve Türkiye dışındaki hemen tüm ülkelerde bir panik ve kriz havası var. Hükümetler bazında devreye girmeler artmış durumda, en son ABD devleti piyasalara 145 milyar doları bulan bir paketle çıktı. Biz de ise sanki hiçbir şey olmamış gibi çok rahat bir ortam olması beni kaygılandırıyor. Aklı başında yorum yapanlar ve bazı işadamları ki aralarında Rahmi Koç da vardır, uyarılarını sıklaştırmaya başladılar…Acaba diyorum, ekonomide yaşanan yalancı bahar(ların) sonuna mı gelindi…?

Ülkemizde izlenen ekonomik politikaları 1980’den bu yana izliyorum ve çok da bir şey değişmediğini gözlemliyorum..Ancak, 2002 yılından bu yana ekonomideki dramatik ve radikal değişiklikleri irdelediğimde genel kanının aksine karşıma çok toz pembe bir tablo çıkmıyor.

Döviz bol deniyor, sermaye akıyor deniyor…Ama öte yandan bir ülkede döviz bolsa bunun nedeni “üretim” olmalıdır değil mi? Dünya pazarında talebi olan mal ve hizmet üretebilen ülkenin tabiatıyla “dövizi” bol olur. Fakat bizdeki “döviz bolluğu”nun sebebi üretime dayalı bir döviz bolluğu yerine dışarıdan yabancı sermaye ve sıcak para girişine dayalı bir döviz bolluğu olmuştur. Bu döviz bolluğunu da dünyanın en yüksek faizini vererek ve varlıklarımızı satarak sağlamışız.

Pekiyi, varlık satışı ve yüksek faiz ile gelen dövizler övünülecek bir gelişme midir? Yoksa dövünülecek bir gelişme mi? Sürekli varlıklarını satan, sürekli dış borcu artan ve sürekli dış açık veren bir şirket ya da ekonomi kuvvetli midir? Yoksa zayıf mıdır? Güçlü müdür, kırılgan mıdır? Eğer ekonomiyi yönetenler sadece ihracatı görüp dış açığı görmezse, bilançonun pasifini görmeyen tüccara benzemezler mi?

Hem madem makro ekonomik göstergeler iyi, ülkede istikrar ve güven ortamı var, tek başına her kuruma hakim bir iktidar var, neden hala dünyanın en yüksek faizini ödüyoruz diye sorulmuyor? Ya da işsizlik niye azalmıyor denmiyor? Ya da 1999 yılında BM İnsani Gelişmişlik endeksinde 82. sıradayken niye 92.sıraya indik diye sorulmuyor? Yoksa sebep ekonominin ve bütçenin aslında kırılgan olması mıdır?

Belki de bunca patırtının çıkmasının nedeni, bölgemizle (Irak’la) ilgili ciddi bir gelişme olacağı mıdır, ya da dünya ve Amerikan ekonomisindeki sorunun 2008’de bizi ne oranda vurabileceğinin görülmesi midir?

Yüksek faizli dış borçlanma, varlık satışı, ve dış açığa dayanan bir yaşam tarzının faturası ne zaman, nasıl bir içerikle ve fiyatla masaya konur hiç düşündük mü bugüne kadar? Bence hiçbirimiz ciddiyetle düşünmedik bunu? Bakalım masaya ne gelecek?

 
Toplam blog
: 115
: 586
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Tarsus Amerikan Lisesi (1984) O.D.T.Ü - İnşaat Müh. (1989) SUNY at Buffalo - Yüksek Lisans (1992) 19..