Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '10

 
Kategori
Güncel
 

Türban

Aynı konuya bakan farklı kişiler, o kadar farklı şeyler görebiliyor ki, ben bir tıp elemanı olarak bazen, acaba diyorum, bu kişilerin beyinlerinde herşeye ilave olarak, organik, yapısal bir farklılıkda mı var?

Muayeneye, belli bir yakınma ile gelen bir hasta ile karşılaşan hekim, öncelikle bu sorun organik bir problemden mi kaynaklanıyor, bunu iyice araştırmalı, bunun için her şeyi denemeli, organik olarak herşey normalse, ancak o zaman olayı çevresel, sosyolojik, psikolojik v.s. olarak açıklayabilir.

Biraz ironik olacak ama, Türban olayını bu kadar zıt gören ve olaya bu derece zıt yaklaşan insanları, bu nedenle öncelikle ve özellikle beyinsel yapılarında organik, yapısal bir farklılık mı var diye düşünerek, MR, BT v.s. kullanarak incelemeli mi acaba diyorum.

Beyinde yapısal farklılaşmalar olabileceğine uç bir örnek olacak ama şizofreni hastalığı örnek verilebilir. Önceden nedensel olarak sadece psikolojik yönden açıklanmaya çalışılan "şizofreni" hastalığında, son yıllarda bu durum oldukça değişmiştir. 1990 lardan sonra, bu hastaların beyin MR larında farklı organik- yapısal farklılaşmalar olduğu saptandı. Muhtemelen bu hastaların çok farklı düşünceler oluşturmalarında, kendilerine özgü bir mantıkta olmalarında, beyinlerindeki bu organik farklı yapılaşmalar rol oynamakta.

Normal insanlarda da, bu tür hastalık düzeyinde olmasa bile, düşüncelerdeki farklılıkları oluşturan organik, yapısal farklılıklar mı var. Bu nedenle mi, bu insanlar 40 yıldır ortak bir noktada buluşamamaktadırlar. Bu durum doğumsal mı? Ya da çocukluktan itibaren hep belli bir konuya şartlandıktan sonra (anlaşmanın toplumu çok olumlu etkileyebileceğini bile bile) bu durum beyinde organik farklılaşmalara sonradan mı yol açıyor ve bu nedenle mi asla yapıcı bir düşünce değişikliği yapılamıyor?

Aynı kaynaktan çıkmalarına rağmen çok farklı düşünce oluşturmalara bir diğer örnek, aynı temel bilgiden yani KURAN dan yola çıkarak , bir taraftan belki de dünyadaki en insani felsefelerden birini oluşturan Mevlana gibi birisi çıkarken, aynı kaynaktan yola çıkan bir diğer grup ise kadın, çocuk demeden binlercesini bir çırpıda öldüren bir saplantıya girebilmekte.

Ben türbanı da biraz bu tür konulara benzetiyorum.

Çocukluğundan itibaren yanlış yetiştirilme ve doğumsal beyinsel farklılıkların da etkileri ile, buna bir de (aynı kumalık töresinin olduğu bölgelerdeki erkeklerin menfaat durumundakine benzer) başka başka menfaatler de dahil olunca, o kadar farklı yorumlar ortaya çıkabilmekte ki, insanın hayret etmemesi mümkün değil. Yanlış anlaşılmasın bunu her iki taraf için de söylüyorum.

Ama bu durum, sadece zamanımızda değil, tüm İslam tarihi boyunca mevcut olmuştur. Eski dönemlerde de birçok konuda çok farlı yorumlar, muhtemelen bu nedenlerle ortaya çıkmıştır.

Türban konusunda da islam alimlerinin o kadar farklı yorumları var ki. Bu yorumların oluşmasına yukarıdakilere ek olarak cinsiyette etki edebilmekte . Örneğin türban hakkında yorum yapan, gerçekten çok bilgili bir bayan ilahiyatçı profösörün düşüncesi de ortada. Çok ikna edici olarak başı örtmenin kadınlar için farz olmadığını açıklamaktadır. Bu yorumcu, hem kendini bizzat etkileyen bir olayı açıklamaya çalıştığından, hem de aşağıda belirttiğim hususlara da uygun olduğundan bence en doğru yorumu yapmayı başarmıştır.

Bu nedenle ben diyorum ki, KURAN yorumu yaptırılacak insanların, sadece arapçayı, ilahiyatı, İslam tarihini v.s. yi çok çok iyi bilmesi asla yeterli değildir. Bunların hepsinden belki de daha önemlisi bu insanların, kişilik yapılarının çok dengeli, çocukluğunda yeterli sevgiyi tatmış, hümanist, insan sevgisi içinde, barıştan yana, özellikle çocukları seven, anlayan yapıda ve bilgide olmalarıdır.

Örneğin kendisine vurana da, taş atana da sevgiyle yaklaşabilmelidir. İnsanların mutluluğunun önemini çok iyi anlayabilmelidir. Bu, islamiyetle de asla çelişmez. İslamiyette İNSAN ın önemini çok iyi bilmelidir. Unutulmamalıdır ki KURAN insan için indirilmiştir.

Peygamberimizden sonra yapılan islami yorumların, islamiyetin mantığına uygunluğunu anlayabilmek, hissedebilmek için bu (yani ruhsal sağlıklı olmak), o kadar önemlidir ki... Kendi yorumlarını oluşturmasında, islami konularda çok bilgili olmanın yanısıra hem psikolojik olarak, hem de organik olarak, bu beyinsel yapının oluşması çok çok öncelikli olmalıdır. Bu 3 özelliğin de aynı kişide birleşmesi, en doğru yorumların ortaya çıkmasını sağlayabilecektir.

Yani hem çok bilgili , hem ruhsal yönden problemsiz hem de şizofreni alt gruplarında olduğu gibi saplantısız beyinsel fonksiyonlara sahip olan tabbi ki IQ sü de yüksek KURAN yorumcularına şiddetle ihtiyacımız var. Maalesef, zamanımızda bu özelliklere sahip insanlarımız asla, böyle bir mesleği seçmemektedirler. Toplum liderlerinin bunu görmesi ve gerekli düzenlemeleri yapması o kadar önemli ki. Ama böyle liderler nerede?

Maalesef islamiyetin bu duruma gelmesinde ve böyle bir kaosa girmesinde, bu yanlış yorumcular çok önemli rol oynamışlardır ve oynamaktadırlar. Belki de bu yanlış yorumların bir kısmı da emperyalist ülkeler tarafından bilinçli olarak yaptırılmaktadır.

Türban olayının, Türkiyeyi ne hale getirdiği ortada. Karşıt gruptan da bazı anlı şanlı profösörler bu olayın çözümsüz olduğunu ifade ederken, kendi de tıp profu olmasına rağmen, tıbbın asla çaresizliği kabul etmediğini mücadelenin sonuna kadar yapılması gerektiğini unutması ilginçtir.

Olay, artık birtakım grupların çekişmesi haline gelmiştir. 1980 öncesi bu çekişmenin benzeri bir süreç (bir sizden bir bizden uygulaması ile) binlerce insanın ölmesine, sakat kalmasına yol açmıştı.

Diğer taraftan, Bu yanlış yorumcular olmasaydı, "Bana bir kelime öğretenin kulu-kölesi olurum", "Bilgi, Çinde bile olsa gidip öğrenin", v.s. diyen, çalışmaya çok önem veren, KURAN daki ilk kelimesi "OKU " olan bir dine mensup ülkeler, Dünya nın en geri kalmış ülkeleri olmazdı. Aksine Dünya nın en ileri ülkeleri islam ülkeleri olmalıydı.

 
Toplam blog
: 94
: 313
Kayıt tarihi
: 23.06.09
 
 

1958 Nisan İstanbul doğumluyum. Ama tatiller dışında İstanbul'da uzun süreli yaşamadım. 1975 yılı..