Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '08

 
Kategori
Haber
 

Türbandan değil, zihniyetimizden korkuyoruz!

Türbandan değil, zihniyetimizden korkuyoruz!
 

Kadının saçının görünmesi yasağı hakkında enine boyuna düşünülmüş müdür? Bir kadının vücudunda en tahrik edici nokta saçları mıdır? Kadın saç ya da etten ibaret bir cinsel obje midir ki, erkek kadının saçını açık görür görmez hemen etkilensin?

..........

İnsan Türkiye’de siyasi gündem konularına kendini bir kere kaptırdı mı tez vakitte aklını oynatması işten bile değildir. O yüzden gündemle ilgili yazmak istemiyorum. Ancak sonuçta sizin de hayatınızı etkileyecek olan gelişmelere tamamen kulaklarınızı kapatmak mümkün olmuyor. Yazmasanız da düşünüyorsunuz. Düşününce de bir noktadan sonra bunu ifade etmeden olmuyor.

Ülkemizde gündem o kadar hızlı değişir, toplum o kadar hızla kamplara bölünür ki, neyi düşüneceğinizi, hangi tarafta yer alacağınızı şaşırırsınız. Kamplaşmalar, hiç istemeseniz bile sizi de bir tarafta yer almaya zorlar. Örneğin, ya laik olmak zorundasınızdır ya laiklik karşıtı, ya türban taraftarı olacaksınızdır ya türbanın yasaklanması taraftarı... “İlle bir tarafta yer almak zorunda değilim, iki tarafın da haklı olduğu noktalar olabilir, gelin şu sorunumuzu bağcı dövmek değil üzüm yemek maksadıyla tartışalım” dediğinizde kimseye yaranamazsınız. Lafınız dinlenmez, kampların ateşli militanlarının hamasi haykırışları sesinizi bastırır. Çünkü bu ülkede tartışmanın amacı sorun çözmek değildir. Güçlü taraf kendi çözümünü dayatır, öteki de var gücüyle bağırarak buna itiraz eder. Bu üslupla getirilen “çözüm” ise sadece soruna yeni boyutlar eklenmesine yol açar. Bu tartışmalar, aile kavgalarında, apartman toplantısında, parti konferasında, dernek kurultayında, Millet Meclisinde hep aynı mantıkla yürütülür.

Türban tartışmalarında da değişen bir şey yok. Yine bildiğimiz yöntemlerle götürüyoruz işi. Başbakan, durup dururken başörtülü kızların üniversiteye devam edebilmesini sağlayacak Anayasa değişikliği konusunu ortaya attı. MHP birtakım hesaplarla bu değişiklik girişimine destek vereceğini açıkladı. CHP ve benzer çizgideki kesimler ise bu girişime itiraz edip türbanın üniversitede serbest bırakılmasıyla laikliğin zedeleneceğini, türban takanların ilerde başı açık öğrencileri baskı altına alacağını öne sürdü.

Kendi kendime tarafların tezlerini değerlendirip hangisine yakın olduğumu anlamaya çalışıyorum. Her şeyden önce, devletin üniversite yaşına gelmiş, rüştünü ispatlamış bir insanın nasıl giyineceğine karar vermesini, ona “şunu giyemezsin, bunu takamazsın, başını örtemezsin, örtersen de şöyle şöyle örtebilirsin” demesini hiç anlayamıyorum. Sonuçta giyim tercihi, insanın bireysel özgürlükleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir hak. Bunu zorlarsak, işi tek tip üniforma giyme mecburiyetine kadar götürebiliriz. Hangi kıyafetin kime/neye göre doğru, kime/neye göre yanlış olduğunu nasıl tespit edeceğiz? Kamu otoritesine kişilerin giyimine karışma hakkı tanınırsa, yarın da kamu gücünü eline geçirenler bütün kadınlara çarşaf giyme zorunluluğu getiremez mi?

Sanırım esas sorun burada ve biz işin bu boyutunu hiç tartışmıyoruz. Sorunu hak – hukuk değil, her zaman yaptığımız gibi güç dengeleri ekseninde halletmeye çalışıyoruz. Dün gücü elinde tutanlar kızların üniversiteye başörtülü olarak giremeyeceğini dikte etti, bugün de onun zıt anlayışındaki bir başka güç, kızların başını çene altından falanca şekilde bağladığı takdirde üniversiteye girebilmesini kanunla teminat altına almaya çalışıyor. İşte bu yüzden türban karşıtlarını asıl korkutan, türbanlıların üniversiteye girmesi değil. Onun yaygınlaşarak bu defa türbanlıların başı açıkları manevi ve fiziksel baskı altına alması ve giderek de hayatın bütün alanlarının dini kurallar çerçevesinde düzenlenmeye başlamasından korkuluyor. Türkiye gibi toplum hayatına yön veren değişikliklerin hep üstyapı kurumlarından geldiği bir ülkede bunun olmayacağı garantisi verilemez. Müslümanların çoğunlukta olduğu başka ülkelerde de olmuştur, Türkiye’de de gayet tabii olabilir.

Ortada iki tarafın da hem haklı hem haksız olduğu bir durum var. Bir yandan kendisinden vergi aldığınız, kardeşini askere çağırdığınız bir kızı sizin istemediğiniz biçimde giyiniyor diye yükseköğrenim hakkından mahrum etme gibi bir haksızlık var. Ancak öte yandan o kızın başını örtmesinin aslında sadece kişisel bir giyim tercihi olmadığını, içinde daha birçok şey barındıran bir siyasi simge anlamına geldiğini bilmek var. Bu yüzden, bugün kendisi türban takmayı ya da benim gibi eşine, kızına türban taktırmayı asla düşünmeyen insanlar, başı kapalı kızların öğrenim hakkını savunurken içleri o kadar da rahat değil. Bunun üniversite yaşına gelmiş ve başını örtmek isteyen kızların sadece türbanla sınırlı bir talebinden ibaret olmadığını tahmin edebiliyor.

Demokrasi, hak, hukuk herkesin istediği kıyafetle gezmesini, giyim tercihi yüzünden hor görülmemesini, öğrenim hakkının engellenmemesini gerektiriyor. Bir kişinin giyimi başkalarına olsa olsa onun zevklerine ilişkin bir yorum yapma hakkı verebilir; ona karışma, “böyle giyinme, şöyle giyin” deme hakkını vermez. Üniversite özelinde bakıldığı zaman, çokça dile getirildiği gibi, öğrenci “hizmet alan” konumundadır. Bu bakımdan postaneye mektup atmaya, tapu dairesine evini satmaya, hastaneye tedavi olmaya giden kişiden farkı yoktur. Nasıl hastaneye başörtülü geleni giyimi yüzünden geri çevirme hakkımız yoksa üniversiteye öğrenim görmeye gelmiş öğrenciyi de başı kapalı diye reddedemeyiz. Öğrenim herkesin temel insanlık hakkıdır. Bu bakımdan herkes üniversiteye istediği kıyafetle girebilmelidir. Ancak elbette kişinin kimliğinin açıkça belli edecek bir kıyafet olmalıdır bu... Yüzünü peçeyle kapatıp okula o şekilde girmeye çalışmak, kıyafet özgürlüğü ya da laiklik karşıtlığı değil, disiplin suçu kapsamına girer.

Bu madalyonun bir tarafı...

Tabii bir de bunun öte yüzü var. Acaba dinin emirleri gereğince başını örttüğünü söyleyenlerin bu konuda kafası gerçekten net mi? Saçını kapatmak, insanın öğrenim hakkından bile vazgeçmesini sağlayacak derecede önemli bir inanç ilkesi midir? Günümüzde dinin emir ve yasaklarına ne derecede uyulabilir? “İslam dini böyle emrediyor” diye örtünmeyi şart koşanlar Kuran’daki bütün hükümlere harfiyen uyulmasını da istiyorlar mı? Mesela, hırsızlık yapanların kollarının ve bacaklarının çapraz kesilmesi, zina yapan kadının taşlanması, Yahudilerin görüldüğü yerde öldürülmesi, kadının şahitliğinin erkeğinden eksik sayılması gibi hükümler hakkında ne düşünüyorlar? Acaba “şimdilik gücümüz türbanlı kızların üniversiteye kabul edilmesine izin vermeye yetiyor, inşallah yarın daha da güçlenirsek dinin öteki emirlerini de uygulamaya koyacağız” diye mi düşünülüyor? Zaten başörtüsü meselesi dini emir kapsamında ele alınıyorsa o zaman bu mantık doğrultusunda öteki din hükümlerinin hayata geçmesi için de çalışılması gerekmez mi?

Ya da tersine, eğer, bazı dini hükümlerin zamanla işlerliğini kaybettiği kabul ediliyorsa giyim kuşam meselesine de bu kapsamda yaklaşılamaz mı?

Ayrıca saçın görünmesi yasağı hakkında enine boyuna düşünülmüş müdür? Bir kadının vücudunda en tahrik yer saçları mıdır? Erkeğin kadından cinsel anlamda etkilenmesi bir dolu koşula bağlı değil midir? Kadın saç ya da etten ibaret bir cinsel obje midir ki, erkek kadının saçını açık görür görmez hemen etkilensin? Hadi etkilendi diyelim, öyle olsa ne olur? Ormanda mı yaşıyoruz? Kanun yok mu? Din emri dışında hiç ahlak, toplumsal kültür, gelenek, etik, empati duygumuz yok mu? Herkes her gördüğü kadına saldırabiliyor mu? Dünyada Müslüman olmayan kadınlar nasıl korunuyor? Onlar da Allahın kulu değil mi?

Görüldüğü gibi bu konudaki soruların sonu gelmez.

Bugün türban konusunu tartışırken bunların üzerinde pek de durulmuyor. Yok çene altından düğüm olacak, yok laiklik elden gidecek, yok üniversiteye türbanla girilir/girilmez... Sorunun esasına bakmadan etrafında dolaşıp duruyoruz. Çünkü zihniyetimizi sorgulama gereği duymuyoruz. Başkalarının haklarına saygı göstermeyi içimize sindirememişiz. Devlet gücünü eline geçiren ideolojinin öteki görüşler, inançlar, tercihler üzerinde baskı kurmasını meşru görüyoruz. Bizi asıl korkutan da bu değişim olasılığı, yoksa türban falan değil.... Bir kesim bugüne kadar türbanlıyı üniversiteye almama gücüne sahipken yarın o gücü rakibine kaptırıp başı açıkların üniversiteye alınmamasından endişe ediyor.

Bir güç oyunu bu... Ne din, ne de laiklik meselesi... Öyle olduğu için de bu sorun çözülemeyecek, daha nice uzun yıllar bu kısırdöngünün içinde dönüp duracağız.


Resim: http://eject-eternity.deviantart.com/art/Torture-3027150

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..