Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '10

 
Kategori
Güncel
 

Türbanı çözelim peki ya din dersini?

Türkiye, yıllardır, belli başlı sorunlarla uğraşıp duruyor. Bu sorunlar, bazen bir politik partiye seçim kazandırabiliyor; bir başkasını barajın altına itebiliyor. Alın Kürt sorununu; Anadolu coğrafyasında yaşayan halklar arasındaki uçurum derinleşmesin, sorun, yasal ve meşru zeminlerde çözülebilsin diye SHP’nin bugünkü BDP’nin öncülleriyle 1991 seçimlerinde yaptığı anlaşma, hem iktidar adayı SHP’yi, alabileceği oyların asgarisini almaya itti hem de bu işbirliğine yönelik ajitatif söylemler sığ şoven milliyetçiliği körükledi.

Kürtleri parlamentoya taşıdığı için Batı’da oy verilmeyerek cezalandırılan SHP(CHP)nin aynı akıbete Kürtlerin yaşadığı bölgede de uğraması, bir garip tecelli değil midir? 1989 seçimlerinde Diyarbakır Belediye Başkanlığı’nı SHP’li bir başkan kazanmıştı; şimdi Diyarbakır’da CHP’nin oyunun yüzde 2.5’i geçmemesi nasıl açıklanabilir? Elbette SHP’nin yerini alan CHP’nin milliyetçiliği matah bir şey saymasının bu süreci tetiklediği söylenebilir; ancak, Kürt sorununda gelinen noktanın SHP’nin 20 yıl önce geldiği noktaya bile ulaşılamaması da gösteriyor ki, biz çözemezsek devreye uluslararası güçler giriyor.

Türban meselesi de giderek aynı güzergâhı izliyor. Sovyet merkezli karşı dünyayı izole edebilmek için Müslüman ülkelerden bir “yeşil kuşak” yaratma projesi, reel sosyalizmin tarihe karışmasıyla birlikte çökmüş; ABD’nin “yeşil kuşak” için desteklediği İslamcı hareketlerden Taleban’dan El Kaide’ye kadar bir dizi Vahhabi hareket de ortada kalan bu proje sonrasında açığa çıkmıştı. Türkiye’deki geçmişi Cumhuriyet öncesine dayanan İslamcı hareketin, 20. Yüzyılın son çeyreğinde gündeme oturması da bu süreçle ilişkilidir.

Üniversitelilerin başını örtmesine ilişkin ilk girişimin 1970’lerin başında olmasına rağmen, bir talep olarak karşılık bulabilmesi için 12 Eylül darbesinin yapılması ve darbenin başının meydanlarda sık sık Kur’an-ı Kerim’e atıf yapmasının ve hiç kuşku yok, din dersini zorunlu hale getirmesinin sonucu oluştuğu açıktır. Tıpkı ABD’nin komünizme karşı İslamcı Vahhabilere verdiği destek gibi, “Onların çocukları” da, Türkiye’de gelişen halk hareketinin demokratik taleplerini önlemek için Müslümanlığa özel vurgu yaptıkları ortadadır. Merkezine İslamcılığı alan tuhaf laiklik anlayışının egemen olduğu bu süreç, gerçekte herhangi bir soruna denk düşmeyen baş örtme eğiliminden bir sorun üretti.

Bugün üzerinde tartışadurduğumuz, Anayasa Mahkemesi’nden AİHM’e kadar bir dizi mahkemeye konu olan türban meselesinin karmaşık hale getirilmesi böyle bir sürecin ürünüdür. Gerçek demokrasinin geçerli olduğu bir ortamda başını örtmek isteyenin başını açmaya kalkışmak kadar faşizan bir davranış olamaz. Sürece dâhil edilen “dinin gereği” ifadesinin de esasen ajitatif nedenlerle kullanıldığı gerçeğini de göz önünde tutarak, evrensel insan hak ve özgürlüklerine uymak koşuluyla her kim nasıl giyinmek istiyorsa öyle giyinecek ve bunu güvence altına alabilecek bir sistemin kurulması pekâlâ mümkün olabilir.

Başkasının ne giyeceğini ölçmek, biçmek; kafatasını ölçmek biçmekle aynıdır. Başörtüsü konusunu eğmeden, bükmeden, evrensel laikliğin anlamının, esasen, kimsenin dinine, inancına dokunmamak olduğunun bilincinde davranarak, giyim kuşam özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.

Bu gereklilik, üzeri bilinçli olarak örtülen zorunlu din dersi sorununu tartışmaya açmayı da beraberinde getirecektir. Hükümetin bilinçli olarak üzerinde durduğu; CHP’de görev yapan “sosyolog”ların da ellerinde cetvelle başörtüsüne yeni çözümler arama girişimleri, niyetleri ne olursa olsun, başta Alevi çocukları olmak üzere, gencecik dimağlara din dersinin zorunlu olarak öğretilmesi sürecini katmerleştirmeye yaramaktadır. Ülkenin her yanında Alevi dernek ve kuruluşları, yeni başlayan öğretim yılıyla birlikte Danıştay ve AİHM kararlarına rağmen hala din dersinin zorunlu olmasının zulüm olduğunu yönündeki seslerini duyurmaya çalışıyor. AKP’nin bilinçli olarak duymadığı bu ses, nedense ana muhalefetin de cam duvarlarına çarpıp geri dönüyor.

Başörtüsü de, zorunlu din dersi de inanç özgürlüğünü ilgilendiriyor. İnanç özgürlüğünün tam olarak sağlanabilmesi, özgürlükçü bir laiklik anlayışının anayasal düzenlemeye girmesiyle mümkün olabilir. Demokrat olmanın ölçütü, başörtüsünü dert etmek kadar zorunlu din dersi zulmüne de karşı çıkmayı gerektiriyor.

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..