Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '11

 
Kategori
Aile
 

Türk aile yapısı, kadının ve eğitiminin önemi

Türk aile yapısı, kadının ve eğitiminin önemi
 

Türk Aile Yapısı, Kadının ve Eğitiminin önemi


 

 Soru: Gülşen Şimşek
 
         Türk aile yapısında, kadının yeri ve eğitimin önemi konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?
 
          Cevap: Nevin Kurular
 
         Türk Aile Yapısı, Kadının ve Eğitiminin önemi
 
         Türk milleti uzun tarihi boyunca, değişik coğrafyalarda ve değişik dönemlerde farklı sosyal yapılar içinde gözükse de, Türk Aile yapısı, aile kavramını  (içyapısı itibarıyla), özelliklerini günümüze kadar koruyabilmiştir.
 
         Cumhuriyet döneminde Türk aile yapısı içindeki değişiklikler özellikle 1950 sonrasında sanayileşmenin hızlanmasıyla, kırsal nüfusun( sosyal ve ekonomik nedenlerle) kentlere yönelişi ve sonrasındaküreselleşme ve teknolojik  gelişmelerin etkileriyle,  tartışmasız birçok yönden değişime, hatta, hayatın birçok alanında olduğu gibi aile yapısını da  tahribata uğrattığı izlense de,
 
Türk aile yapısının genel anlamda kendini koruduğu bir gerçektir.
 
         Geleneksel geniş (büyük ataerkil)  aile yapısı zamanla çekirdek aileye dönüşmüş olsa da,  aileye bağlılık, sevgi ve saygı unsurları (diğer toplumlar göz önünde tutulduğunda) önemini hala koruyan bir yapı göstermektedir.
 
         Yapılan birçok araştırmalar sonrasında, Toplumun  yüksek çoğunluğunun tek evliliği desteklemesi aile kurumuna verdiği önemin göstergesidir.
 
         Toplumda ailenin önemi ve görevi;  ailenin biyolojik görevi olan neslin devamını sağlaması yanında, toplum değerlerine sahip çıkma, kültürel kimliğini koruma  (örf ve adet gelenek ve görenek) yaşatma sorumluluğu taşıması bakımından da dikkate alınmalıdır.
 
         Sağlıklı bir toplumun oluşabilmesi, ailenin, fiziksel ve ruhsal yapısıyla, sosyal hayat içindeki yerinin güçlü olması gerekliliğine dayanır.
 
         Güçlü(ideal)  bir aile varlığının devamında; bireyler arasındaki bağlılık ve dayanışma, bütün aile bireylerinin sorumluluğunu gerektirse de, en önemli sorumluluğu kadının yani annenin taşıdığı da bir gerçektir.
 
         Aile içinde kadına yüklenen görev ve sorumluluk, Toplumun geleceği olan çocuklarımızı dünyaya getirmesi, onları sağlıklı büyütüp sosyal bir varlığa dönüştürülmesi önemli bir yer tutar. Ancak, kadının aile içindeki görevi bu kadarla da sınırlı değildir.
 
         Gelecekte, toplumları oluşturacak çocuklar, ilk terbiyelerini aile içinde en çok anneden alır.
 
         Çocuk ve anne arasında ki fiziki ve duygusal bağ nedeniyle annenin çocuğun yetiştirilmesindeki katkısı büyüktür.
 
         Annenin eğitimi, psikolojik ve sosyal durumu çocuğun yetişmesinde önemli bir etkiye sahiptir.
 
         Kadının eğitimli ve çocuk yetiştirme bilincinde olması, tüm aileyi yetiştirmesi ve topluma değer katması anlamındadır.
 
         Bununla ilgili söylenilen,
 
         “Bir erkeği eğitirsen bir kişiyi, bir kadını eğitirsen bir aileyi eğitmiş olursun”  sözü doğru bir tespittir.
 
         Atatürk'ün toplumun yapı taşı olan aile yapısına ve kadına verdiği önemde,  kadınlara yönelik olarak ve Türk kadınını toplumsal yaşama daha fazla katan olumlu adımların atılmasının temelinde bu anlayış vardır. Kadının eğitim durumu yükseldikçe çocuk yetiştirmede daha bilimsel davrandığı, aile bireylerinin sağlıkları ve sağlıklı beslenmeleri konusunda titizlik gösterdiği, çalışma hayatı içinde bulundukça aile harcamaları konusunda ekonomik ve düzenli olduğu gözlenmektedir. Kadın sosyal hayat içinde var oldukça kendine olan güvenin artmasıyla birlikte, ruhsal sağlamlığı da artmaktadır.
 
         Sağlıklı (ideal) ve sosyal bir Türk aile yapısıyla oluşacak Türk toplumu için, iki önemli unsur dikkate alınmalıdır.
 
         1. Ekonomi
 
         2. Eğitim
 
         Ekonominin ve eğitimin aile üzerindeki etkisi küçümsenemez. Sosyal ve kültürel, milli ve dini değerlerin muhafaza edilebilmesi de ancak böyle mümkün olur.
 
         Kadının eğitimine verilecek önem öncelikli olmalıdır.
 
         Aile birliğimizin korunması ve aile birliğinin oluşmasını zorlaştıran, toplumsal yozlaşmaya  (dejenerasyon) sebep teşkil edebilen, bölünmüş aile sayısının artmasında etkin olan, değiştiremediğimiz bazı gerçeklerin varlığıaile birliğini oluşturmayı zorlaştırmaktadır. 
 
         Ülkemizde,  başlık parası, berdel, namus cinayetleri, baskı ve dayak, töre cinayetleri, imam nikâhı, kadının eğitimsizliği veya eğitim düzeyinin düşüklüğü sağlıklı ve uyumlu evlilikleri engelleyici faktörlerdir.
 
         Bu etkilerle kurulan ailenin bireyleri üzerinde oluşan psikolojik travmalar aile birliğinin devamını zorlaştırdığı gibi çocukları üzerinde de olumsuz etkiler yaratmaktadır. 
 
         Kadın geleneksel anlamda aile içinde ekonomik olarak eşine ya da babasına bağlı yaşamaya mecbur bırakılmakta, bu durumun getirdiği güven eksikliği de, birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Dayağın mubah hale getirildiği aile yapısı içinde, çocukların ruh ve fizik sağlıklarının var olması beklenemez.
 
         Aile içinde değerler; cinsiyet, yaş gözetmeksizin eşit olarak korunmalıdır. Toplumsal değerlerimiz içinde önemli bir yer tutan; namus, dürüstlük, şefkat, merhamet, din, ahlak, vatanseverlik, yardımseverlik, sevgi, saygı ve hoşgörü gibi kavramlar bütün bireylerin sorumluluğu içinde olmalıdır. Bu değerlerin muhafazasından ve aileyi ayakta tutacak temel değerlerden, ne yalnızca kadın, ne yalnızca erkek ne de yalnızca çocuklar sorumlu tutulamaz.
 
         Aile birliğinin sağlıklı devamı için, sevgi saygı ve sağlıklı iletişim yanında eşlerin kendilerini geliştirmesi aile içinde olabilecek sorunların çözümünde beceri kazanmalarını, aynı zamanda karşılıklı anlayışla esnek olmalarını sağlayacaktır. Aile içindeki bireylerin, bireysel özgürlük sınırları, ailenin milli ve manevi değerlerine kayıtsız olmamalıdır. Aile büyüklerine saygı daima özenle korunmalıdır.
 
          Fedakârlık ve yardımseverlik aile içi ve ailenin sosyal çevre ile ilişkisinde önemlidir. Çocuk yetiştirmede aile büyüklerinin desteği belirli ölçülerde alınmalıdır. Ancak, çocuk, anne ve babanın sorumluluğunda büyütülmelidir.
 
         Ailenin yaşam gerekleri, ihtiyaçların karşılanması ve kaynak kullanımından baba birinci derecede sorumlu olmakla birlikte, tüm aile bireylerinin katkı sorumluluğu olmalıdır.
 
         Aile birliğini ayakta tutan en temel bu değerler yanında;
 
Türk aile yapısı içinde gelenek ve din etkisiyle Anneye saygı gösterilmesine özel önem verilmiştir. Anne çoğunlukla söz hakkına sahip olmuştur.
 
          Ancak aynı kadın; “Atatürk ün, aile yaşamını sağlam temellere oturtması amacıyla, aile içi ilişkilere huzur ve güven getirdiği düzenlemelerle;
 
         1926 yılında, Medeni Kanun’da yapılan değişiklikle erkeğin birden fazla kadınla evlenmesini yasaklarken, dini nikâh yerine medeni nikâh şartı getirmişken, miras hukuku’nda erkekle kadını eşit tutmuşken,”
 
         Yine de ve ne yazık ki;
 
         Kadın hâlâ günümüzde, anne olsun olmasın, eşinden, babasından, erkek kardeşinden dayak yemekte. Eşi tarafından aldatılabilmekte, mirastan yoksul bırakılabilmekte, resmi nikâhsız olarak dini nikâhla yaşamaya mecbur bırakılmakta, başlık parası karşılığı veya töre, berdel ve görücü usulüyle evlendirilebilmekte, töre ve namus cinayetlerine kurban gitmektedir.
 
         Bunlara neden, kadının eğitimsizliği, ekonomik bağımlılığı ve özgüven eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
 
         Türk aile yapısının sağlıklı var olabilmesi için, bu tür aksaklıkların düzeltilmesi, ancak, devlet politikasında etkin bir düzenleme ve kadının bilinçlendirilmesi ve sosyal hayata katılmasıyla mümkün olabilecektir.
 
         Nevin Kurular
 
YAYIN:
 
KADIN’IM( Gülten Şimşek- Araştırma-inceleme, Röportaj )
 
Kitap Baskı : 26 Şubat 2010,Ankara 
 
Toplam blog
: 47
: 832
Kayıt tarihi
: 27.02.08
 
 

Şiirlerim 1979 yılından bu yana yayınlanmakta. 50 ye yakın antolojide, 4 özel sayıda, edebiyat de..