Türk Dili , bir bakıma Türk ulusalcılığının simgesidir. Dilimizle doğarız, dilimizle anlaşırız, dilimizle sorunları çözeriz…
Ama ne yazık ki herkes dilini o kadar sevmiyor.. Herkes Türk Dili’ne saygı göstermiyor. Bu ülkede çeşitli dillerin hayranları var “fan”lari var… Kimi İngilizce’ye bayılıyor. Bıraksalar, sabah akşam İngilizce konuşacak; bütün levhaları, reklamları İngilizce yapacak ve aslında bıraksalar Türkiye’nin dilini de İngilizce yapacak.. Bu kadar o ülkenin malları olan kişiler var. Tam Anglo-Sakson kafası taşıyan ve o ülkelerin kültürüne tapacak kadar bağlı insanlar…
Onlardan aşağı kalmayan bir küme ise “Arapça” yandaşları… Bunları da bıraksan, Türkçe’yi bir yana bırakıp, bu ülkenin dilini Arapça’ya çevirebilirler, öylesine o ülkelerin kültürüne, diline bağlı adamlar…
Türk filmleri Arabistan’ı fethederken… Araplar Türkiye’yi, Anadolu’yu ve İstanbul’u yeniden keşfederken. Araplar, İstanbul’a “Hangi dizi nerede çevrilmişti..?” gezisine çıkarken ve İstanbul’da, Antalya’da dizi dizi evler satın alırken, bizim de Arapça sevgimiz, aşkımız, tutkumuz depreşti; şimdi her yerde “levhalar”, “reklamlar” Arapça’ya dönüşmeye başladı.
“Kiralık” yanında Arapçası .. “Satılık” yanında Arapçası… Her ne türlü levha, ilan görürseniz, görün hemen yanında Arapça’sı… Artık insan isyan ediyor. Yalnız İstanbul değil, sanki bütün Anadolu’yu da Araplar basmış gibi her yerde gönüllü Arapça reklamlar, yazılar.. Araplardan önce Arapça geliyor…
Siz, Arabistan’a gittiğiniz zaman, Mekke, Medine sokaklarında Arapça yazıların altında Türkçe yazılar görür müsünüz… İmkansız! İngiltere’ye, Avrupa’ya gittiğiniz zaman hangi ilanların altında Türkçe yazılar, açıklamalar vardır. Olanaksız…!
Ama biz öylesine işgüzarız, öylesine kendi değerlerimizi hemen feda etmeye hazırız ki; her şeyin yanında Türkçe de feda olsun diyerek, yeter ki Arap konuklar gelsinler de, biz Arapça konuşmaya, yazmaya hazırız.. der gibiyiz. Adamlar da Maşallah geliyorlar.
İstanbul artık Arap turistten geçilmiyor. Adamlar Boğaziçi’nde, İstanbul’un her yerinde, Zekeriya Köy’de filan (daha çok diziler oralarda çekiliyor ya..) yeldirmelerini sallaya sallaya Kıvanç Tatlıtuğ’un, Tuba Büyüküstün’ün izlerini arıyorlar… Hangi filmin nerede çekildiğini soruşturuyorlar. Hele o büyük oyunculardan birini görmesinler, resim çektirmek için iki saat sıraya giriyorlar.
Anadolu kentleri de İstanbul’dan farklı değil.. Antalya, Bodrum, Marmaris artık kara çarşaftan geçilmiyor. Gerçi Arapların yarısı Türkiye’ye geldik diye, daha uçaktayken kara çarşaflarını atıp Avrupai giysilerine bürünüyorlar ya, geri kalan yarısı hep kara çarşaflı… Bir türlü vazgeçmiyorlar. Vazgeçemezler, çünkü beyleri başlarında…
Neyse bu bir kültür sorunudur. Bir de Moda.. Bazı modalar üç, beş ay sürer.. Bazı modalar da 100-200 yıl, ondan sonra her şey bir anda alt üst olur; insanlar inançlarını da, modalarını da hop diye değiştirirler. Onun için insanların üzerine pek fazla gitmeye değmez. Önemli olan zihniyetler ve ideolojilerdir. Onlar tepeden değişmezse, siz istediğiniz kadar çaba gösterin insanları kolay kolay değiştiremezsiniz.. Ama bazıları biraz değiştirebilirsiniz. Yine de umut vardır.
Yani şimdi biz söylüyoruz, diye , o adamlar reklamların altına koydukları Arapça yazıları kaldıracaklar mı?
“Yav biz ne yapıyoruz, onlar kendi memleketlerinde reklamların, ilanlarına altına Türkçe yazıyorlar mı..? Yooo… O zaman biz niye yazıyoruz…??” Yani…
Adamlar madem ki Türkiye’ye geliyorlar; Türkiye’yi keşfetmek istiyorlar, o zaman biraz da Türkçe öğrenmeleri gerekmez mi? Zaten Türkiye’de büyük mağazaların %90’nda ilanlar, reklamlar, levhalar .. hep İngilizce, bir de onlara Arapça eklemenin ne alami var. Sanki İngilizce ek koymak marifetmiş gibi, bir de Arapça…! Hoppala paşam şinanay…!!
Siz bir de o Arap kardeşlerimize söylesenize : “Yav bak biz bütün levhalarımızı, reklamlarımızı Arapça yazmaya başladık; siz de Mekke’de, Medine’de reklamlarınızın, ilanlarınızın altına biraz Türkçe açıklama yazsanıza… Bakın her yıl yüzbinlerce Türk sizin ülkenize Hac için Umre için geliyor… Ne olur..?? “
Adama gülerler… Adamların Türkçe’ile, Türk kültürü ile bir ilgileri yok ki, ama tümü de aşağı yukarı gayet iyi İngilizce bilirler. Şakır şakır İngilizce konuşurlar.. Niye? Ana okulundan itibaren çocuklarına İngilizce ders aldırırlar da onun için.
Niye Türkçe öğretsinler. Onlar, her yıl Osmanlı’dan kurtuluş gününü Bayram diye kutlarlar. Aslında Türk’lerden gizli gizli nefret ederler, ama göstermezler.. Çünkü Türkler her zaman için en iyi müşteridirler. İşte o kadar.
Şimdi desem ki, “Ey vatandaşlar; ey Türkçe reklamların, ilanların, levhaların altına Arapça açıklama yazan yurttaşlar, bu işten vazeçin.. Varsın adamlar, Türkçe öğrensinler, biraz Türkçe’yi çözsünler…!” Bana kırılırlar. Hem bunu yazan yurttaşlar, hem de Arap vatandaşlarımız…
Hem zaten Araplarla, Suriyeli’lerle filan akraba olmadık mı? Yüzbinlerce Suriyeli (Onlar nece konuşuyor: Arapça…!) sokaklarımızda dolaşıp duruyor. Biz onlara Arapça öğretelim derken, onlar bizim Sokak Türkçe’mizi söktüler bile… Yakında senden benden çok iyi vatandaş olurlar, askerlik bile yaparlar… Hele bir askerlik zamanları gelsin… O insanları sevelim; o insanlara özen gösterelim.Artık bundan böyle onlar bizimdir. %10’u bile ülkelerine geri dönmez.
Aslında belki de durum o kadar da kötü değil. İlişikteki "Türk Dili Belediyeye emanet" adlı haber bize biraz iyimserlik veriyor. Haber şu:
"Hatay Hırıkhan'da Arapça tabelalar kaldırıldı. Kırıkhan Belediye Başkanı görüntü kirliliğini sona erdirmek için böyle bir çalışma başlattıklarını belirtti. Ayhan yavuz Suriye'lilerin kullandıkları tabelaları söküyoruz. Burası Türkiye Cumhuriyeti, tüm tabelaların Türkçe olması gerekiyor. Halk da karara büyük destek verdi" diye konuştu." (kırıkhan.bel.tr/7.5.17)
Bu iyi haber...
Hadi diyelim, Arapça’la, Farsça’la asırlardır akrabayız… Ya şu İngilizce belası nereden çıktı? Yoksa o da Hindistan milletini derleyip toplamak için nasıl İngilizce aşısı kullanıldıysa, şimdi de bize mi vurulmaya çalışılıyor.
İngilizce öğren…. Elbette öğreneceğiz. Gerekli ama İngiliz yandaşı, Amerikan yandaşı olmak için değil..
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Diye bağırmış Büyük Mehmet Akif Ersoy. Arkadaş… Hürriyet, özgürlük ancak dilin özgürse, sen özgür olursun… Yoksa, başka dilleri sana sokuştumaya çalışırlarsa, zorla öğretmeye, dolaylı olarak pekiştirmeye çalışırlarsa, özgürlük orada biter.. Ondan sonrası Emperyalizmin oyunları başlar.
Bunu da aklı başında ulusalcılar bilir. Uyanık olmak gerekir.