Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Türk Edebiyatı'nda roman türünün kısa tarihi

Türk Edebiyatı'nda roman türünün kısa tarihi
 

TÜRK EDEBİYATI’NDA ROMAN TÜRÜNÜN KISA TARİHİ

Roman türü, Türk edebiyatına Fransızcadan yapılan basit çevirilerle girmiştir. Bilinçli bir seçime dayanmayan bu çevirilerin ilki Yusuf Kamil Paşa’nın “ Fénélon”dan yaptığı “Terceme-i Telemak”tı (1862). Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirmen Victor Hugo’nun “ Sefiller” romanını yalın bir dille özetleyerek “ Mağdurin Hikayesi” adıyla Türkçeye çevirmiştir. Daha sonra bu çeviriler birbirini izlemiş ve Voltaire , Alexander Dumas , Daniel Defoe vb. İngiliz ve Fransız yazarların romanları Türkçeye çevrilmiştir. Böylelikle 1860 – 1880 arasında Batı edebiyatının genellikle “romantik” yazarlarının belli başlı eserleri Türk okurlarınca tanındı. Daha sonraki 15 yıllık dönemde ise Alphonse Daudet , Emile Zola ve Maupassant gibi “naturalist” ve “realist” yazarların eserleri dilimize çevrilmiştir.

TANZİMAT ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

İlk Türk romanın <ı>Şemseddin Sami’nin 1872’de yayımladığı <ı>“Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” (Talat ve Fitnat’ın Aşkı) adlı eserdir. Ana babasının zorlamaları sonucu istemediği biriyle evlendirilen ve sonucunda kendini öldüren genç bir kızın öyküsünün anlatıldığı romanda toplum yapısı ve eskimiş gelenekler eleştirilmiştir. Şemseddin Sami’den sonra dönemin en üretken romancısı olarak dikkat çeken <ı>Ahmed Mithat Efendi , tutarlı bir dil ve yapı yaratamamasına rağmen , yeni bir tür olan romana karşı okurun ilgi duymasının sağlamayı başarmıştır. Romanı, “halkı eğlendirerek eğitmek” için iyi bir araç olarak görmüştür. Tanzimat edebiyatının önemli isimlerinden <ı>Recaizade Mahmut Ekrem<ı> de <ı>“Araba Sevdası” adlı romanında (1896) <ı>Bihruz Bey adlı kahramanıyla “alafranga züppe” tipini canlandırırken ilk kez bir tipin iç dünyasını da vermeye çalışmış; ama süslü ve yalın dili bir arada kullanan Ekrem , diğer Tanzimatçılar gibi üslup tutarsızlıklarına düşmüştür. <ı>Sami Paşazade Sezai ise <ı>“Sergüzeşt (1888) adlı romanında <ı>“kölelik” kurumunu işlerken abartı ve rastlantılardan kaçınmış , romana gerçekçi bir üslup vermeye çalışmıştır. <ı>Mehmed Murad , <ı>“Turfanda mı yoksa Turfa mı” adlı tek romanında(1891) yalın bir anlatımla gözlemlere dayalı bir yaşam sahneleri çizerken, Nabizade Nazım başarısız olmuş psikolojik roman denemesi olan <ı>“Zehra” da (1896) <ı>Namık Kemal’in etkisinde kalmıştır. Özetle , “gelenek ve birikimi olmayan” Tanzimat romanı Fransız edebiyatından esinlenirken bir seçme de yapamamıştır. Bu dönemin romancıları dilde eski Osmanlıcadan kurtulmak istemelerine rağmen yapıtlarının çoğunda eski düzyazının etkisinde kalmışlardır. Romanlarını ahlaki ders verme hususunda bir araç olarak gördüklerinden orijinal tipler yaratamamışlar ; ya tamamen “iyi” veya tamamen “kötü” karikatürize tipler romanlarına hakim olmuştur. Erkek tiplemelerinde ya “<ı>mirasyedi , Batı hayranı , gösteriş düşkünü alafranga <ı>züppeler” veya <ı>“ kültürüne ve geçmişine tamamen bağlı, vatansever, <ı>dürüst beyefendiler” ; kadın tiplemelerde ise ya “ <ı>zengin koca avcısı ahlaksız kenar mahalle dilberleri<ı>” veya “ aşkı için intiharı bile göze alabilen namuslu , dürüst iyi aile kızlar<ı>ı<ı>” seçilmiş, kısacası <ı>orijinal karakterler yaratılamamıştır.

SERVET-İ FÜNUN ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

<ı>Edebiyat-ı Cedide ( 1896 – 1901 ) olarak da bilinen bu akımın romancıları bu türü belli bir gelişme düzeyine ulaştırırken ilk ustalar ve usta işi romanlar bu dönemde ortaya çıkmaya başlamıştır. II. Abdülhamid’in baskı döneminde yetişen bu romancılar kaçınılmaz olarak bu ortama uymuşlardır. <ı>“Sanat , sanat içindir.” görüşüne sıkı sıkıya bağlı olan bu dönem edebiyatçıları romanlarındaki konuları “ aşk acısı , acıma , aile içi aldatmalar” vb. konulardan seçmişlerdir. Dilleri Arapça ve Farsça sözcük ve terkiplerin etkisiyle oldukça kapalı ve ağdalıdır. Dönemin büyük romancılarından <ı>Halid Ziya Uşaklıgil’in “ Aşk- Memnu” <ı>(Yasak <ı>Aşk) romanı günümüzde bile en başarılı Türk romanlarından biri olarak kabul edilir. <ı>Halid Ziya bu romanında 19. yy sonlarında yaşayan, varlıklı , geleneksel Türk ailesinin Batılı yaşama biçiminin etkisiyle yozlaşmasını , bu insanların dünya görüşlerini , ilişkilerini büyük bir başarıyla yansıtmıştır. <ı>Mehmet Rauf , Halid Ziya’ya göre daha yalın bir dil ve anlatımın egemen olduğu ,

<ı>“karı – koca – aşık “ üçgenini ele aldığı ünlü romanı “ <ı>Eylül” le Türk edebiyatının ilk psikolojik roman örneğini vermiştir. Ahmet Mithat Efendi’nin etkisinde kalan ( ve daha sonraları Servet-i Fünün dergisinde yazacağı
“Edebiyat ve Hukuk” adlı makaleyle derginin kapanmasına sebep olacak olan<ı>
Hüseyin Cahit (Yalçın)
ise yazdığı <ı>“Hayal İçinde” (1901) adlı romanında yalın bir dille gerçekçi çevre betimlemeleri çizmiş ve psikolojiye geniş yer vermiştir.

Roman yayımlamaya Servet-i Fünun döneminde başlayan , fakat bu edebiyat akımı dışında kalan <ı>Hüseyin Rahmi Gürpınar hayata karşı karamsar bir
bakış açısı sergilemiş ve yapıtlarında genellikle <ı>toplumsal ve ekonomik eşitsizlikleri , kadın – erkek ilişkilerini ve din sorunlarını ele almıştır<ı>. <ı>Töre romanı olarak adlandırılabilecek romanlarında <ı>Emile Zola’nın “<ı>deneysel” roman tekniğinden faydalanarak eski İstanbul yaşamını bütün canlılığıyla atlatmıştır<ı>. Hüseyin Rahmi , romanı <ı>ahlakın bir aynası olarak görmüştür.

Dönemin diğer önemli romancıları <ı>Ahmet Hikmet Müftüoğlu <ı>, Safvet Ziya’dır.

Özetle söylemek gerekir ki bu dönemin romancıları ( <ı>Hüseyin Rahmi hariç) gerek dönemin baskı ortamından gerekse içinde yetiştikleri sosyal ve edebi kültür değerlerinden dolayı toplumsal sorunlara mesafeli durmuş, konularını bireysel ve psikolojik durumlardan almış ; mekan olarak da sadece
İstanbul’da çeşitli konak ve yalılar seçilmiştir. Bu yüzden sonraki
dönemlerde eleştirmen
ve edebiyatçılar tarafından çokça eleştirilmişlerdir.

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

<ı>1910 – 12 yılları arasında <ı>“Genç Kalemler” dergisinde öne sürülen
<ı>Türkçülük düşüncesi ve daha sonra meydana gelen <ı>Kurtuluş Savaşı,
Türk toplumunu olduğu kadar Türk romanını da etkilemiştir. Ömer Seyfeddin , Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp bu dönemde <ı>Milli Edebiyat adı verilen
akımın sözcüsü olmuşlardır. Bu dergide çıkan <ı>“ Yeni Lisan” adlı yazısında <ı>Ömer Seyfeddin ,

<ı>“milli bir edebiyat yaratmak için milli bir dil oluşturmak “ gerektiğini
öne sürmüştür. Milli edebiyat dönemi romanının en büyük özelliği <ı>ülke ve toplum sorunlarını <ı>öne çıkarmaları ve dilde gerçek <ı>anlamda bir sadeleşmeye gitmeleriydi. Bu dönemin başlıca romancılarında <ı>Halide Edip , önceleri kadın psikolojisini öne çıkaran <ı>aşk romanları yazarken ( <ı>Handan , Kalp Ağrısı , Seviye Talip vb.) daha sonraları <ı>Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen romanlar ( <ı>Ateşten Gömlek , Tatarcık vb.) yazdı. <ı>Yakup Kadri Karaosmanoğlu
ise II. Meşrutiyet döneminde Bektaşi tekkelerinin durumunu ( <ı>Nevbahar), Mütareke yıllarının İstanbul’unu (<ı>Sodom ve Gomore) , Kurtuluş Savaşı sırasındaki Ankara’yı( Ankara ve Panorama) ve Türk köylüsünü (<ı>Yaban) romanlarına konu edindi.

<ı>Reşat Nuri (Güntekin) ise bireysel ve toplumsal gerçekliklere bir romancı
gibi yaklaşarak şaşırtıcı bir gözlem gücü ortaya koydu. Bu doğrultuda genç
ve güzel birer köy öğretmeninin Anadolu’nun ücra köylerinde yaşadıklarını
anlattığı <ı>“Çalıkuşu” , bir ailenin ahlaki yozlaşmasını ve dağılmasını anlattığı <ı>“Yaprak Dökümü” gibi romanlar kaleme aldı.

Yetenekli bir yazar olduğunu kanıtlayan <ı>Peyami Safa ise psikolojik
romanlarını toplumsal sorunlara kaydırmak isteyince <ı>Doğu – <ı>Batı
sorununu
basit
kişilerde somutlaştırmış ve <ı>romancılığı düşünürlüğünün gölgesinde kalmıştır.

II. Meşrutiyet döneminin İstanbul’unu anlatan <ı>Refik Halit Karay , Ercüment Ekrem Talu , Osman <ı>Cemal Kaygılı dönemin diğer önemli romancılarıdır.

CUMHURİYET DÖNEMİ ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

Cumhuriyet dönemindeki siyasal ve toplumsal gelişmeler ( örneğin , Cumhuriyetin ilanı , Atatürk devrimleri , dilde ve eğitimde meydana gelen yenilikler , demokrasiye geçiş , ülke dışındaki siyasi olaylar vb.) Türk romancılığını da etkilemiş ve bazı romancılar bu toplumsal ve siyasal
değişimleri romanlarında irdelemişlerdir. Bu dönemde Milli edebiyat döneminin <ı>milliyetçi romantizmi yerine daha <ı>gerçekçi bir toplumsal eleştiri hakim olmuştur. Bu dönemde <ı>köyleri , kasabaları ve kentleriyle Türkiye’nin her yeri ve her kesimi romanlarda işlenmeye başlanmıştır. <ı>Köy sorunları işlenmiş, Kurtuluş Savaşı daha gerçekçi bir gözlemle eleştirilmeye başlanmıştır. Anadolu
gerçekliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiştir. <ı>Abdülhak Şinasi Hisar , romanlarında daha çok geçmiş zaman özlemlerini dile getirmiş <ı>(Çamlıca’daki Eniştemiz , Fehim Bey ve Biz) , Sadri Ertem , romanı sadece toplumsal sorunları irdeleyen bir araç olarak görmüş , <ı>Memduh Şevket Esendal , <ı>“ Ayaşlı ve Kiracıları”nda yeni roman anlayışları denemiştir. <ı>Mithat Cemal Kuntay , ( Üç İstanbul ) süslü anlatım kaygısından kurtulamayarak başarılı
bir kurgu gerçekleştirememiştir. <ı>Halikarnas Balıkçısı ( asıl adı : Cevat
Şakir Kabaağaçlı)
ilk defa Türk romanında <ı>deniz tutkusunu ,
balıkçıların ekmek kavgasını
konu edinmiştir<ı>. Nahit Sırrı Örik , “Abdülhamit <ı>Düşerken” adlı romanında <ı>kusursuz bir roman tekniği oluşturmuştur. <ı>Ahmet Hamdi <ı>Tanpınar , Türk edebiyatının <ı>en başarılı örneklerini
verirken <ı>“dünle bugün” , “Doğu <ı>ile Batı” arasında bir sentez kurmaya
çalıştı.

<ı>Sabahattin Ali , duygusallık ve gerçekçiliğin belirgin olduğu yalın bir dille yazarak ayrıntıları roman içinde ustaca kullanmıştır.

<ı>“Kürk Mantolu Madonna” romanı Türk edebiyatının en <ı>duygusal romanlarından biridir. Cumhuriyet döneminin ünlü romancılarından <ı>Kemal Tahir , önceleri köy romanları yazarken <ı>( Sağırdere ile Körduman ,
Rahmet Yolları Kesti vb.)
daha sonraları tarihsel araştırmalara girişti ve
tarihi romanlar yazdı<ı>.( Devlet Ana , Esir Şehrin İnsanları vb.) Fakat bu durum zamanla kendisinin romancılığını gölgeleyecek siyasi bir tutum oluşturmuştur. Toplumsal gelişmenin belli aşamalarını en iyi şekilde dile
getirdiği bilinen <ı>Orhan Kemal ise özellikle <ı>Adana bölgesinde yaşayan tarım işçilerinin sorunlarını , <ı>ağa – ırgat ilişkisini ( <ı>Hanımın <ı>Çiftliği) ve varoşlarda, fakir mahallelerde yaşanan aşkları ( <ı>Cemile , Bir Filiz Vardı vb.) ustalıkla
dile getirmiştir. <ı>Tarık Buğra , <ı>nesnel gerçeklere bağlı kalarak
oluşturduğu “<ı>Küçük Ağa , Osmancık” gibi romanlarla başarılı yapıtlar oluşturmuştur. <ı>Attila İlhan özellikle son romanlarında ( <ı>Fena Halde
Leman)
cinselliğe oldukça geniş yer verirken , <ı>Yusuf Atılgan, “ Aylak
Adam
ve<ı> Anayurt <ı>Oteli” adlı romanlarında <ı>yalnız insanın psikolojik
yapısını çok başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Dönemin en başarılı romancılarından biri olan <ı>Yaşar Kemal ise yapıtlarında her şeyden önce
insanı ön plana çıkarmış , anlattığı insanı okurda tüm yönleriyle yaşatmayı başarmıştır. Ayrıca tarım işçilerinin sorunlarını , tarımda makineleşmeyle beraber yaşanan sorunları , ağa – ırgat ilişkisini de başarıyla işlemiştir.

<ı>Dönemin diğer başarılı romancıları: Adalet Ağaoğlu , Oğuz Atay ,
Selim İleri , Ferit Edgü , Orhan Pamuk , Rıfat Ilgaz , Fakir Baykurt , Nezihe Meriç , Necati Cumalı , Leyla Erbil ve Ahmet Altan vb…

<ı>

<ı>SERHAT DEMİROĞLU

 
Toplam blog
: 8
: 5517
Kayıt tarihi
: 25.01.10
 
 

1982'de Diyarbakır'da doğdum. İlk orta ve lise öğrenimim Diyarbakır- Ergani ilçesinde tamamladım...