Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Türk-Ermeni barışı neden gerekli?

Türk-Ermeni barışı neden gerekli?
 

Bogos Nubar Paşa'nın, Paris konferansı'na, kaç kişinin nereye gönderildiğini belirten mektubu


“Ermeni Soykırımı” olarak adlandırılan, geçtiğimiz yüzyılın konusu olan olaylar, suçlu Türkler ve zavallı Ermeniler olarak dayatılmakta, aksini söyleyenlerin cezalandırılması için yasalar çıkarılmaktadır. Ancak yaşanan gerçek, ileri sürüldüğü siyah-beyaz değil, gridir. Yüzyıllarca birlikte ve barış içinde “birbirini gül (ün dikeni) kadar incitmeden” yaşayan Müslüman Türkler ve Ermeniler durduk yere birbirine girmemiştir. Devletin her kademesinde görev almış, sanata, bilime katkıda bulunmuş, “sadık millet” nasıl olmuş da düşman olmuştur? Ayrıca, her iki taraf birbirini öldürmüşse bu soykırım mıdır? Ama her iddia sahibinin iddiasını kanıtlaması için söylemler ve kanıtlar mevcuttur. Yani, yaşanan olay bir “Türk-Ermeni soykırımı?” olayıdır.

Haksızlığa uğramak, işlemediği bir suçtan mahkum edilmeye çalışmak elbette hayal kırıklığı ve öfke yaratır. Ancak, hırsla kalkan, zararla oturur. Öte yandan, küsmek veya kaderine boyun eğmek çağdaş insanın tavrı değildir. Baskı altında işlenmemiş suçu kabul etmek de insan haklarına ve hukukun özüne aykırıdır. Çağdaş insan hak arıyorum diye kırıp dökmeyecek, ama yasal sınırlar içinde, bilgi ve belgelerle, tanıklarla hakkını sonuna kadar savunacak medeni cesarete sahip insandır.

Tarihin çarpıtılması yaşanmış trajik olayları trajikomik bir hale getirmektedir. Bu ayrıca, olaylarda yaşamlarını yitirmiş insanlara karşı saygısızlıktır.

    Kendi askerleri tarafından binlerce Ermeni militanın eğitildiğini ve Rus askerlerinin Ermeni militanlarla birlikte Müslüman Türkleri ve Kürtleri öldürdüğünü, Van’ın tüm Müslüman nüfusunu yok ettiğini bilen, daha önce bunu kabul etmiş olan Rusya “soykırım” yasasını kabul etmiştir. Oynanan trajik oyunun rejisörü olduğunu bilen, yazarlardan, askerlere, valilere kadar yüzden fazla insanı gözaltına alan, “soykırımı” kanıtlamak için ne bir belge, ne söyledikleri gerçek olabilecek canlı tanık bulamayan ve Malta’da yargıladığı 144 kişinin tümünü serbest bırakan İngiltere’dir. Ama daha önce yaptığı yargılamada hiç bir suç unsuruna ulaşılamadığını açıklamak yerine, kendi propaganda ofisinin çıkardığı “Mavi kitap”ın belge olarak kullanılmasını ve soykırım yasalarının çıkarılmasını desteklemektedir. Güney Doğu’yu işgal eden, ‘lejyoner’ler olarak Fransız üniformasıyla bölgedeki Kürtlerle çatışmaya giren, bir kısmı çekilen Fransız ordusuyla Fransa’ya giden Ermeni militanların varlığını ve sayısını çok iyi bilen, Ermeni’yi ve Kürt’ü birbirine kırdıran Fransa, Kürtlerin ve Ermenilerin koruyucusu, anası-babası rolünü başarıyla oynamaktadır. Amerika kıtasında yaklaşık 50 milyon olan nüfusun, Avrupalılar gelmeye başladıktan sonraki bir kaç yıl içinde 4-5 milyona düşmesini, yeni mikroplardan, gibi bir açıklamayla geçiştiren Arjantin gibi, başka kıtalardaki ülkelerin tavırları da ilginçtir. Kendileri için bu açıklamaları son derece makul kabul eden bu ilkeler, Anadolu’daki “yaraya saracak çaput parçasının bile ender bulunduğu”, dört bir yandan işgal edilmiş, kendi askerlerinin ve halkının soğuktan, açlıktan, salgın hastalıklardan yüz binlerce kayıp verdiği bir dönemde, gerçekte neler olup bittiğini merak etmeden, “soykırım” yasası çıkaranlara katılmaları komiktir. Bir parti başkanı (Doğu Perinçek) “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır.” dediği için İsviçre’de yargılanmış, para cezasına çarptırılmıştır. İsviçre ise, yeryüzündeki kara paranın yaklaşık üçte birinin güvence altında saklandığı bir ülkedir. Kendi ülkesini soyan bürokratların, silah ve uyuşturucu tacirlerinin, diktatörlerin haksız kazancının bekçiliğini yaparak onların güçlenmesine ve sayılarının artmasına katkıda bulunmak İsviçre yasalarına aykırı olmadığı gibi, vicdanen rahatsız olmak için bir neden olarak da kabul edilmemektedir. Bu “barışsever” ülkeler de, başkalarının adına insan hakları savunucusu kesilebilmektedirler.

Bu ülkelerin kendi tarihlerini de, en azından başkalarının tarihleri kadar eleştirel bakışla gözden geçirmeleri, kendileri için de özür dilemenin veya “sorry” balonları uçurmanın yeterli olmayacağını kabul etmeleri gerekir. Ayrıca örneğin, Sırbistan’da sadece “Sırp kasabı” suçlu iken ve halk mahkum edilmezken, Türkler söz konusu olduğunda Osmanlı zamanından bugünkü Türklerin tümü sorumlu kabul edilmektedir.


Günümüzde geçerli yasalara göre suçu kanıtlanmamış, mahkumiyeti kesinleşmemiş kişi suçlu değil, zanlıdır. Ama Talat Paşa ve ekibi farklı yerlerde Ermeni teröristler tarafından katledilmişlerdir. Yani Ermeniler tarafından zaten yargısız infaz edilmişlerdir! “Ermeni soykırımı olmamıştır” diyen 30’ dan fazla Türk diplomat ve yakınları da Ermeni militanlarca şehit edilmiştir. Öte yandan, uluslararası alanda tek taraflı propaganda yapılmakta, karşıt görüşü savunanlar susturulmaktadır. Türklerin mahkemeye delil sunması, “suçsuzum” demesi yasa çıkarılarak önlenmeye çalışılmakta, özü hak aramak olan hukukla açıkça alay edilmektedir.

Osmanlı topraklarında barış içinde birlikte yaşayan, belki hayatında “Taşnak” veya Hınçak “ örgütlerinin adını hiç duymamış insanlar bu çetelerin saldırılarının veya yarattıkları kargaşanın kurbanı olmuşlardır. Gelecekte aynı oyunların oynanamaması için geçmişin ve bugünün objektif olarak değerlendirilmesi, olayların bütün çıplaklığı ile ortaya konması gelecek kuşakların aynı yanlışları yapıp, aynı düşmanlıkları yaşamamaları için önemlidir. Unutulmamalıdır ki, “Bir ucu Hazar Denizi’nde, diğer ucu Karadeniz’de, öteki ucu” Akdeniz’de “olacağı vaadi ile gençlerin kandırıldığı “Büyük Ermenistan” hayalinden geriye, küçük yoksul bir ülke, daha önce özgürce ve barış içinde yaşadıkları toprakları terk eden insanlar ve kuşaktan kuşağa aktarılan düşmanlık hikayeleri kalmıştır. (“Büyük Ermenistan” ve “Büyük Kürdistan” haritaları üst üste konduğunda, Ermenilere ve Kürtlere ikram edilen toprakların neredeyse aynı olduğu görülür. Bu projenin gündeme getirilmesi halinde tekrar Ermeni-Kürt çatışması çıkması kaçınılmazdır.)

Bu konuda güncel bir örnek olarak Irak’ı seçebiliriz. Ve gelecekte Irak’ta, insan ilişkilerinin nasıl olabileceği konusunda fikir yürütebiliriz:

“Demokrasi getirmek” iddiasındaki harekat başladığında petrol bakanlığı ve petrol kuyuları güvence altına alınmış, müzelerin yağmalanmasına göz yumulmuş, höyüklerin üstünden tanklar geçirilmiş ülkenin tarihi, insanları ortak tutan değerlerden biri yok edilmiştir. Ülkedeki doktorlar, üniversite öğretim üyeleri, eğitimciler, hukukçular vb. olan “beyin takımı” öldürülerek veya ülkeden kaçmaya zorlanarak, ülkedeki lokomotif olan güç, sağduyunun sesi olan kesim büyük ölçüde yok edilmiştir. Türkmenler kaçırılmış, para ödeyerek de olsa, farklı bölgeden binlerce Kürt ailesi getirilip bölgeye yerleştirilmiştir. Bu arada başka etnik grup, başka dil, başka dine bile değil, hepsi Arap olduklarını, Arapça konuştuklarını, Müslüman olduklarını unutan Şiiler ve Sünniler birbirini öldürmeye ve camilerini bombalamaya başlamıştır. İbadet eden, alışveriş yapan, evinde oturan, düğüne gitmiş bulunan, sokakta oynayan, çoğunluğu hiç bir örgütle bağlantılı olmayan, işgal güçlerinin açtığı ateş ve terör eylemleri sonucu hayatlarını kaybeden Iraklıların sayısı milyonu geçmiştir. Sonunda Irak demokrasi, etnik ve dini özgürlük bahanesiyle, yönetim olarak üçe bölündüğünde, halk beşe bölünecek, Şiiler, Sünniler, Türkmenler, Kürtler, Araplar olarak bir diğerine düşman olarak yaşayacak, her birinin kendi çocuklarına anlatacakları “diğeri”nin zulüm ve haksızlık hikayeleri, “diğeri”ne düşman olmanın haklı gerekçeleri olarak, söylediklerini kanıtlayacak belgeleri olacaktır. Olayların gerçeğini kavrayan ve anlatan çok az olacak, bunları dile getirilenler susturulmaya çalışılacak veya söylediklerini kimse duymak, anlamak istemeyecektir. Bugün olanlara seyirci kalanlar, destek verenler, yapabilecekleri şeyler varken yapmayanlar, Orta Doğu petrol pastasından kendilerine de pay düşmesini bekleyenler, yarın belgeseller yapacaklar, en fazla, zamanında müdahale edilebilecekken gerekeni yapmadıklarından dolayı çok üzüntü duyduklarını ifade ederek vicdanlarını temizleyip, yeni bir senaryoda başka bir rol oynamak için harekete geçeceklerdir.

Türk Müslüman-Ermeni çatışmasında emperyalist devletlerin rolünün açıklanması, Ermeni terör örgütlerine ait arşivlerin parasızlık gibi bahanelere sığınılmadan düzenlenip açılması gerekir. Ermeni teröristlerin tüm Ermeni halkı temsil etmediğini-PKK’ nın tüm Kürtleri, Al Kaida’nın tüm Müslümanları temsil etmediği gibi- ama kendi sayısından çok daha fazla sayıda insanlara zarar verdiğini gençlere göstermek gerekir.

Düşmanlığın ve bölünmenin, bundan çıkar umanların planlarını gerçekleştirmek olduğunu, çoğunluğun değil, gözünü hırs bürümüş küçük bir azınlığın ve işbirlikçilerinin yararına olduğunu insanların artık kavraması, iyileşmiş yaraları kaşımak ve kanatmak yerine, herkesin yararına olarak uzlaşma ve barış yollarını araması gereklidir. Dünyada barışın sağlanması için bir yerlerde barış olması yeterli değildir. Savaşları çıkaranlar ile savaşların çıktığı ülkeler aynı değildir. Onun için globalizm yerine, global bir barışın hedeflenmesi, dünyanın neresinde olursa olsun düşmanlıktan çıkar sağlamayı planlayanlara karşı barışseverlerin örgütlenip karşı çıkması, hangi ülkede olursa olsun, şiddet yanlısı, ırkçı politik söylemlerin lanetlenmesi, barıştan yana yönetimlerin ve parti programlarının desteklenmesi gerekmektedir.

“Glob”un son dönemlerini yaşadığı, miras olarak öncekilerin bıraktığı küresel ısınma, doğal dengenin bozulması, yok olan canlılar yüzünden zaten pek çok sorunla boğuşmak zorunda kalacak sonraki nesillere, hiç değilse düşmanlıkları ve savaşları miras bırakmamalıyız. Bu konuda atılacak en etkili adımlardan biri Türk-Ermeni dostluğunu desteklemek, barışın mümkün olduğunu, olayların arka planları ile birlikte değerlendirilmesinin önemini gösterecek güzel bir örnek olacaktır. Bunun için özellikle parasızlık bahanesine sığınılmadan, ABD’deki Ermeni terör örgütü arşivlerinin açılması, ayrıca Rusya, İngiltere, Fransa ve diğer ülkelerin olaylardaki kendi paylarını açıklayan belgeleri ortaya çıkarması, bu olayların arka yüzünün tüm çıplaklığı ile göz önüne serilmesi gereklidir.

Türk-Ermeni çatışması çok “popüler” olduğu ve geniş halk kesimlerince bilindiği için düşmanlığın yerini alacak dostluğun da aynı etkinlikte olması beklenebilir. Böyle bir girişim belki bugün savaşanlar için de bir ilham kaynağı olup, olayların peşine kapılıp gitmek yerine, durup ne yaptıklarını düşünmelerini ve daha sağlıklı kararlar almalarını sağlayabilir. Yapılan barış için güç birliği, ülke ve dünya çapında daha insanca yaşam konusunda ciddi adımlar atılmasını, ırkçı ve ayrımcı söylemlerin gücünü kaybetmesini sağlayabilir. Barış için çaba harcamak, amacına tam olarak ulaşamasa bile olumludur. En azından sonraki çabalara temel oluşturur.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..