Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '11

 
Kategori
Spor
 

Türk gençliği ve spor

Türk gençliği ve spor
 

Atatürk’ ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.


Genç nüfusumuzun büyük bir güç olduğundan her zaman öğünerek bahsederiz. Oysa, “ Kontrolsüz güç, güç değildir ” şeklindeki sloganı unutmayalım. Gençlerimize gelecekte ülkemizi teslim etmeye hazırlanırken, onları sadece ders çalışan sınavlara hazırlanan birer varlık olarak görerek ne kadar bunu başarabiliriz. Onları sosyal, mantıklı düşünebilen, çabuk ve doğru karar verebilen ve sağlıklı birer birey olarak yetiştirmek en büyük görevimiz değil midir? 

Gelişmiş Avrupa ve Amerika ülkelerinde hayata gözlerini açtığı ilk yıllardan itibaren yüzme, jimnastik eğitimi alan, sınav kaygısı olmadan ilgi ve yeteneklerine göre eğitim alabilen, hayatı bir sınav gibi görmeden duygu ve düşüncelerini formülsüz ifade edebilen nesiller yetiştirilmektedir. Onların genç nüfusu bize göre belki çok daha azdır. Ama daha etkin yetiştikleri aşikardır. Özellikle spor alanında okulların çoğunda yüzme havuzları ve kapalı spor alanları bulunmaktadır. Öğrenciler spor yaparak, günlük hayatlarında yaşadıkları sıkıntılarından uzaklaşabildikleri gibi bu sayede eğitimlerini istedikleri alanda sürdürme şansını da yakalayabilmektedir. Spor faaliyetlerini ders saatlerinin dışında rahatça yapabilmekte sonrasında ise okulda kendileri için oluşturulan alanlarda duşlarını alarak sporun verdiği o rahatlamayı hissetmektedirler. Oysa ülkemizde gün içinde değişen saatlere koyduğumuz beden eğitimi derslerimizde gençlerimize spor yaptırmaktayız. Beden eğitimi dersinden sonra gün içinde geri kalan dersler gençlerimiz için ter kokusu içinde, yorgun bir halde işkenceye dönüşmektedir. Zaten sınav kaygısı, sınıf geçme korkusu içinde olan öğrenci katıldığı “ beden eğitimi ”dersiyle ne bedenini ne de beynini yeteri kadar eğitememektedir. Hatta, gelecek kaygısı, ekonomik sıkıntılar, yoğun baskıdan dolayı dünya gençliğine göre spor yaparak rahatlamaya daha çok ihtiyacı olan gençlerimiz bu sıkıntılarını şiddete yönelerek gelecekte kontrolsüz bir güce, büyük bir probleme doğru taşımaktadır. 

Avrupa ve Amerika ülkelerindeki sisteme yeniden başka bir boyutla dönelim. Okullarında spor faaliyetlerine katılıp başarılı olan öğrenciler istedikleri alanlarda yüksek öğretim hayatlarına devam etme şansı yakalayabilmektedir. Okul takımında oynayan iyi bir basketbol oyuncusu üniversitenin hukuk bölümünden aldığı bir bursla hukuk eğitimi alma şansını yakalayabilmektedir. Genç sporcu, spor yaptığı için ailesinde oluşabilecek eğitimden uzak kalma endişesini ortadan kaldırmakta, dolayısıyla ailesi tarafından engellenmemektedir. Aile çocuğuna daha çok destek vermekte onun iyi bir sporcu olması için daha fazla çaba harcamaktadır. Başarılı bir sporcu olduğu için burs alarak gittiği okulda istediği meslekle ilgili eğitim alarak hem sportif hem de mesleki kariyerine devam etmektedir. Önce okulu, sonra bulunduğu bölgesi ve sonuçta ülkesi adına gelecekte sportif başarılar yakalamaktadır. 

Oysa Atamızın gençlerimize armağanı olan Atatürk’ ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını kutladığımız şu günlerde gençlerimiz nasıl ve hangi şartlarda spor yaparak geleceğe ne gözle bakmaktadır? Ülkemizde Atamızın tarihe geçen sözleriyle “ Sporcunun Zeki, Çevik ve Ahlaklısı ” nasıl yetişmektedir? İsterseniz yine basketbolle devam edelim. Çok yetenekli bir çocuğumuz önce ilköğretimde beden eğitimi öğretmeni tarafından fark edilir. Çalışmaya başlarlar. Artık iyi bir basketbolcü olmak üzeredir. Ama önüne zorlu bir rakip çıkar; SBS... Dripling yapamaz ona karşı, feyk atamaz, şut hele smaç, blog hepsi nafile...SBS, Aile, Toplum öyle güçlü bir karma takımdır ki önünde…Blok üstüne blok sayı üstüne sayı yer… İmkansız bir şeydir bu sistemle basketbol oynamak. Sonuçta ya basketbolden kopmalı ya da SBS, Aile, Toplumdan oluşan karmaya karşı olağanüstü bir mücadele vermelidir. Maalesef tercihler hep onları spordan koparmaktadır. Gencimiz başarır veya başaramaz sonuçta 8 yılın sonunda iyi kötü bir okula yerleşir… İster Fen Lisesi ister Meslek Lisesi ama hayat devam eder. Yine bir basketbol ateşi düşer içine. Beden eğitimi öğretmeni yapışır kolundan gel oğlum sende iş var der. Kanına girer idealist öğretmeni geleceğe iyi bir sporcu hazırlamak için. Dersten, dershaneden, aileden fırsat buldukça çalışırlar ilk yıllar…Sonunda tam artık yetişecekken tam takım olacakken karşısına bir büyük rakip daha çıkar: OSYM…Eyvah! Zaten SBS maçından aileden toplumdan darbe almış. Gel de şimdi bu maça çık. OSYM, Aile, Toplum karşısına daha güçlü bir karma olarak çıkar bu sefer. Sonuç: Basketbole yine veda… Bu hep böyle devam eder gider. Oysa o hem spor yaparak iyi bir basketbolcü hem de iyi bir eğitim alarak bir avukat olmak istemektedir. Hem spor yapıp hem de avukat olamaz mı bir insan? Hem iyi basketbol oynayarak ülkesini dünyada temsil edip hem de iyi bir meslek sahibi olamaz mı bir sporcu? 

Okul spor yarışmaları her yıl olduğu gibi bu yılda değişen bir sistemle yapılmaktadır. Ama özünde mantık hep aynıdır. Her yıl ülkemizde dereceye giren bireysel sporcularımız ve takımlarımız dünya çapında yapılan yarışmalara da katılmaktadırlar. O yarışmaların sonuçlarına bir bakın. Atletizm başta olmak üzere tüm spor dallarında gençlerimizin dünya şampiyonlukları dolu. Peki hani nerde bu gençler? Hangi Olimpiyatta hangi Dünya ve Avrupa Şampiyonasındalar? Yılardır olimpiyatları düzenlemek isteriz. Hep Avrupa ve Dünya Şampiyonalarına talip oluruz. Şehirleri planlarız, yollar stadyumlar açarız, reklam tanıtım yaparız, milyonlarca para akıtırız. Ne kadar yakalayabildik başarıyı? Oysa çözüm basit. Önce sporda başarılı gençlerin gelecek kaygısını kaldıralım ortadan. Liselerimiz, liseler olmasa bile üniversitelerimiz başarılı sporculara okullarında bulunan her eğitim türü için belirli kontenjanlarda okuma hakkı versin. Bu kontenjan oranı % 5 olur % 10 olur yetkili kişilerce kararlaştırılıp sınav kılavuzlarında, kayıt yönetmeliklerinde yer alsın. Örneğin, A Üniversitesi Hukuk Fakültesi 5 kişi, Tıp Fakültesi 5 kişi, Basın Yayın 5 kişi vb. oranlarda başarılı sporcuya okuma hakkı versin. Üniversitelere farklı branşlarda takım kurma zorunluluğu getirilsin. Üniversiteler arasında rekabete dayalı zorlu spor yarışmaları düzenlensin. Çok mu büyük külfet bu okullarımıza devletimize. Bakın bakalım o zaman gelecekte neler yapabileceğiz sporda? Görün bakalım Türk Gençliği neler yapabiliyor kendisine gerçek anlamda destek verilirse... Gençlerimizi beyninde gelecek kaygısı, sırtında bir sürü yükle spor yapmaktan kurtaralım. Kuş gibi hafif aslan gibi güçlü kılarak yarışmalara gönderelim. Türk gibi güçlü sözünü dünyaya kabul ettirelim. 

Benim de bir fikrim var demiştim ya blog sayfamda; fikrimi sizlerle paylaşmaya son verirken, nerden biliyorsun o kadar kolay mı diyenlere son sözüm. Çok uzağa gitmenize gerek yok. Bu yıl Mayıs ayı başında Avrupa Yıldız Bayanlar Voleybol Şampiyonu kim olmuş sorgulayınız. Yıllardır hasret kaldığımız hep istediğimiz ama bir türlü yakalayamadığımız şampiyonluk ülkemize nasıl gelmiş bir araştırınız. Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanlığı bir telefon kadar yakın. Tebrikler Türkiye Voleybol Federasyonu…Tebrikler geleceğin teminatı gençler…Atatürk’ ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun. 

 
Toplam blog
: 7
: 220
Kayıt tarihi
: 19.05.11
 
 

Denizli'li eğitim görevlisi, turizmci, voleybol hakemi. Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültes..