Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '10

 
Kategori
Siyaset
 

Türk İslam Birliği uzak ihtimalinin senaristi, büyük hatip, Prof.Necmettin Erbakan (Birinci Bölüm)

Türk İslam Birliği uzak ihtimalinin senaristi, büyük hatip, Prof.Necmettin Erbakan (Birinci Bölüm)
 

Öner Samanlı; Milli Görüş bizi kucakladı ama biz nankörlük yaptık mı desem, demesem mi..? Dedi. (Med


TÜRK İSLAM BİRLİĞİ UZAK HAYALLERİNİN DONKİŞOTU MU, GERÇEK SENARİSTİ Mİ, BİLGE KİŞİSİ Mİ…?

BİRİNCİ BÖLÜM.1

Burası Türkiye, yani, “Akıl yaşta değil baştadır” atasözünün yıllardır söylenip yazılıp, tekrar edildiği yeknesaklıklar ülkesi.

Yani,

Burası Türkiye…

Benzeri vardı Küba’da…

Başkası yok…

Benzeri var Libya’da…

Ama o da, 84 yaşında değil…

SAADETİN SAADETİ MURADINA ERDİ

Muradına eremeyen, Numan Hoca soyadı gibi “Kurtulmuş” olarak gitti.

Yaşasın yine kadayıf gündeme gelecek…

En sevdiğim tatlı…

Saadet Partisinde yeniden kongre heyecanı sardı dört bir yanı.

Saadet Partisinde hocanın hocaya ettiği ah…

Birinin ahı, birinin vahı…

Bizlerinse şaşkın bakışlı bir garip hali…

ERBAKAN, AKTİF SİYASETE YENİDEN DÖNDÜ…

Ve ortaya çıkan somut tablo.

Bu tablonun değeri ehven kimilerine göre.

Kimilerine göre çok yüksek.

Picasso, Salvador Dali ve benzerleri halt etmişler yani.

Bildiğimiz üzere, Saadet Partisi'nde (SP) 11 Temmuz'daki kongrenin ardından başlayan tartışma, sürpriz bir şekilde noktalanmıştı.

Saadet Partisi Olağanüstü Büyük Kongre Hazırlık ve İstişare Toplantısı’nda konuşan eski başbakanlardan Necmettin Erbakan, 11 Temmuz 2010’da yapılan kongrenin faydalı değil zararlı olduğunu belirterek, yeni kongrenin 17 Ekim 2010’da yapılacağını açıklayarak, yeniden “Milli Görüş”çüleri ayaklandırıyordu.

Partiye kayyum atanmasından sonra yapılan toplantılar eski Genel Başkan Numan Kurtulmuş'u istifaya götürüyor ve sonrasında yeniden kongre kararı alınıyor, böylece Prof. Numan Kurtulmuş, Başkanın da elvedası gerçekleşiyordu.

SONRASINDA YAPILAN KONGREYLE, SAADET, ASR-I SAADETİNE ERİYOR (?-!)

Saadet eriyor…

Saadet, asr-ı saadetine eriyor …(?-!)

Herkes şaşkın.

SAADETLİLER DE ŞAŞKIN AMA RENK VERMİYOR

Çünkü bu kongre ile, Saadet Partisinin Genel Başkanlığında, Fatih Erbakan’ı göreceklerini sanıyorlardı..

Hocanın şimdilik görünen sürprizleri böyle, gerisi yaşanarak öğrenilebilecek.

“Milli Görüş”çüler, Fatih Erbakan’ı beklerken, bakarsınız hoca ileriki bir tarihte vesayetin, kızını Genel Başkan’lığa getirebilir.

Ya da benzer görüşleri olan, “Haydar Baş” bir sürprizle, kadrolara dahil olabilir. Partiler birleşebilir, AKP’den kopmalar olması zayıf olmakla birlikte hiç belli olmaz gerçekleşebilir..

GELİN GÖRÜN Kİ, BUNLAR UZAK AMA YAKIN, YAKIN AMA UZAK BİRER OLASILIK HESAPLARIDIR

Tahmini olarak sihirli küreme baktığımda, Allah geçinden versin ama,

Necmettin Erbakan hocamızın ömrü saadetinin ise onyedi onsekiz aylık bir süre zarfında sona ereceğini, son deminde gözü açık gitmesinle, mutlulukla, ilahi huzura yolculuk gayesiyle, aramızdan ayrılacağını ahkam kesecek olur isek, mevtanın tören ve zikirlerinin hep “Saadet Partisi Genel Başkanı” sıfatı ile yapılacağından kimsenin şüphesi kalmamış olacaktır.

Hatta mevta-ı muhteremin gömüleceği mekanda sanırım şimdiden belirlenmiş durumdadır.

Ermişi dermiş, huzuru hakim, nur-u pür bir Ekrem-i zadenin yanıdır yeri muhtemel olasılıkla.

AMMA VELAKİN HOCA ASRI SAADETE GİTSE DE KALSA DA, HER DAİM “Milli Görüş” TE, YAŞATILACAKTIR

Saadet Partisinin, 17 Ekim 2010 tarihinde yapılan yeniden kongresi sonrasında, Prof. Necmettin Erbakan;

"USTALIK DÖNEMİMİZ BAŞLIYOR" DİYEREK 84 YILLIK YAŞAM SERÜVENİNİN BELKİ DE SON HEYECAN FIRTINALARINI YAYIYOR.

Erbakan Hoca; “Milli görüşün 70’li yıllarda çıraklık dönemi, Refah Partisi döneminde ise kalfalık dönemi hizmetlerini yaptığını belirtiyor.

Erbakan, “Şimdi ise, ustalık dönemi hizmetlerimizi yapmaya geliyoruz, bu nedenle içimizde hastalık bulunmaması lazım, çelik gibi sapasağlam olmamız gerek” diye de ekliyor.

RENKLİ VE HEYECAN VERİCİ KONUŞMALARIN VAZGEÇİLMEZ ÜSTADIDIR,

Yaklaşık 20 yıl önce, Ankara Bölge Temsilciliğinde bulunduğum büyük bir holdingin, İstanbul Taksim’deki o zamanki adıyla sanırım “The Marmara” olan otelde, yurt genelindeki büyük bir organizasyonlu toplantısı vardı.

İşte o toplantıya ben ve beyin takımım birlikte katılmıştık.

Toplantımızın öğlen öncesi bölümü tamamlanmış yemek arası verilmişti.

Yemek yedikten sonra, otelin başka bir salonuna akın akın insanların gelmekte olduğunu gördük.

Kulakları çınlasın, holdingin başka bir birim yöneticisi, Kazım Tekbaş ile birlikte oraya doğru yön aldık.

Salona doğru biraz daha yaklaştığımızda, Sayın Erbakan’ın yaklaşık 1000 kişilik salonda bulunanlara hitap ettiğini görünce ilgimizi orada görevli olanlarda fark ettiler.

O dönemlerde, hocanın mücahitleri, baktılar bizde, kelli felli grand tuvalet giyimli beyleriz, protokol sanarak, ikimizi hemen salonun en ön kısmında koltuklara oturttular.

Hoca anında konuşmasını aralayarak, bizleri şöyle selamladı.

“MUHTEREM KARDEŞLERİM HOŞ GELMİŞLER, SEFA BUYURMUŞLAR..!”

Hoca anlatıyor bizler zevkle dinliyorduk. Sık sık salon alkış tufanı ile yankılanıyordu.

Biz ise Kazım’la bulunduğumuz mekandan nasıl kalkacağımızı düşünmekle meşguldük ama, bir taraftan da salonun atmosferi bizi çok etkilemekteydi.

Ben ikide bir kovulduk oğlum derken, Kazım’ın kesinlikle şeytani projeler üreterek bu işi kotaracağını da tahmin ediyordum.

Sık sık genç mücahit kadrolar, doksan derecelik eğimli bir şekilde yanımıza sokulup, hocam bir emriniz var mı diyerek, elimize gül suyu döküyor, bardakla su ikramında bulunuyorlardı.

Kazım bir ara eğilip, sanıyorum bizi partinin milletvekili sandılar demişti.

Çünkü ben o dönemde sakallı idim.

Hoca her cümlenin sonunda bizi gözleriyle onaylamakta ve ilgi odağından çıkartmamaktaydı.

Biz doğal bir zaman akışı içerisinde biraz önemli zevatlıktan, çok önemli “Milli Görüş” zevatı olup çıkmıştık, yahut da, bize öyle geliyordu.

Sanıyorum salonda bulunanların çoğu üniversite öğrencisi “Milli Görüş” sempazitanlarıydılar.

Hoca çok iyi hatiptir.

Aynı zamanda çok da espritüeldir. Anlattıkça salondaki insan güruhu sıkılmaksızın gülümseyerek, zaman zaman kahkahalar atarak, aynı zamanda da pür dikkat sıkılmadan hocamızı dinliyordu.

Geçen zamanı fark ettiğimizde öğleden sonra 15.30 olmuştu.

Peki, bizim Holdingin Bölgeler toplantısı ne olmuştu..?

Patronlara ne diyebilecektik ki…

Erbakan’a takıldık, dinlerken zaman akmış geçmiş fark edemedik mi diyecektik.

Bende olsam bu durumda babam bile olsa “hadmiktir” demez miydim..!

Bu gömlek bize uymazdı.

Toplantı bitti ama biz sona doğru Hocamızla istişare ettikten sonra çıkmayı yeğledik.

Sorunu çözebilmek adına da, tek bir formül vardı, yalan senaryo üretmek.

Kazım’ın önerisiyle, kalabalığa karışarak kimseye hissettirmeden otelden ayrıldık. Bindiğimiz ilk taksiyle ben aşırı tansiyon yükselmesinden acil bir hastaneye yetiştirilmek zorundayım.

Sanıyorum, Taksim Alman Hastanesi’ mi, Taksim Esnaf Hastanesi mi, öyle adlı, yakın bir hastanenin aciline taksi bizi ulaştırmayı başardı.

Allah’tan o zamanlarda henüz cep telefonları yoktu.

Benim zaten stresten tansiyonum bayağı yukarılara çıkmış olduğundan, ölçümü yapan acil görevlileri ve doktorlar hemen serum vb. bağladılar ve istirahat odasına alındım.

Kazım bu arada, tekrar taksi ile otele durumu izaha gitti.

Sonradan bana aktardığı üzere, meğerse hastaneden çıkarken, benim “Başbakan Müsteşarı” olduğumu söylemiş, ihtimamın ihtimam üstüneliği bundanmış.

Yani sonuç itibarıyla az daha oldukça iyi konumdaki işimizden ve gelirimizden çok kötü şartlarda veda ile kopmak zorunda kalacaktık ama o gün hem hocayı zevkle dinlemekten mahrum olmadık hem de işten kovulmadık.

Akşam eğlenceli toplantıda ben sessiz sakin masamda oturarak hastalık rehavetimi yansıtmaya devam ediyordum.

Durumumu uzaktan fark eden, patronumuz ve eşi, duruma çok üzülmüş olsa gerek ki, yanıma kadar gelerek geçmiş olsun dileklerini ilettiler.

Patronum; “Öner’ciğim üzülme, ben senin ne derece işine disiplinle bağlı olduğunu biliyorum, bir iki duble rakı iç, bak atom gibi olacaksın, haydi şerefe diyerek beni sahte mahzunluk ortamımdan, gerçek dünyama döndürmeyi de başarmıştı.

YAŞASIN, HİPERTANSİYONUM İLK KEZ BENİ MUTLU ETMİŞTİ

Bu yaşam anımı hep anımsarım.

Esasen siyasi heyecanımızın çok yüksek olduğu dönemlerdeydik o zamanlarda.

Dün gibi, anımsayanlarınız olacaktır.

Hocanın o zaman ki Niğde-Aksaray’da temel attım dediği yerdeki 20 santim gömülmüş betonlu bir demir çubuğu Ankara’ya getirip, o dönemlerde yazılar yazdığım “Ulus” ve “Yenigün” Gazetelerinde ilk resimli haberleri yapan gazeteci ve köşe yazarıyımdır.

Takip eden yirmi otuz gün sonra, devlet malına zarar vermekten ve milli temeli yerinden sökmekten dolayı birkaç yıl süren tutuksuz mahkemelere, sonuç beraatla noktalanan, gelgitlerim de olmuştur.

Bunlar hep o kadayıfların altının kızarması gerektiği süreçlerdedir…

KISSADAN HİSSE, HIRS VE İHTİRAS İÇİN, NELER SÖYLENMİŞ:

İhtiras bir kere adamın yakasına yapıştı mı, mantık ağlayarak ve tehlikeyi haber vererek onu takip eder. Alfred De Musset

İnsanoğlu kocar da onda iki huy: hırs ve tül-i emel gencelir. Hadis-i Şerif

DEVAM EDECEKTİR

….

..

Öner SAMANLI

“TÜKORDER”

Tüketiciyi Koruma ve Bilinçlendirme Derneği

Genel Başkanı

E-BİLGİ İÇİN: tukorder@hotmail.com

ÖNEMLİ DİPNOT BİLGİSİ:

Yazarın Dipnotu:

Milliyet Blog sayfalarımdaki yazı ve resimlerim, Yazar ismi ve Link verilerek alıntı yapılabilir.

5846 sayılı, FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU Telif Hakları Yasası kapsamındadır.

Yazılarımın tüm telif hakları, “TÜKORDER” Tüketiciyi Koruma ve Bilinçlendirme Derneği Genel Merkezi’ne aittir.

 
Toplam blog
: 295
: 3087
Kayıt tarihi
: 22.08.08
 
 

Prof.Dr. Öner Samanlı, yıllarını eğitim ve öğretim faaliyetlerine adamış, birçok bilimsel makalen..