Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '10

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Türk Standartları Enstitüsü ve kullanma kılavuzları ...

Türk Standartları Enstitüsü ve kullanma kılavuzları ...
 

Bir ürün satın aldınız ve özelliklerini öğrenmek için kullanım kılavuzuna göz atmak istediniz. Ancak size kullanım açısından yardımcı olacak kullanma kılavuzunun birçok dilde yazılmış olduğunu ama içinde Türkçe çevirisinin bulunmadığını görüyorsunuz.

Sinirleniyorsunuz elbette bu duruma…

Ülkemizde satılan bir ürünün nasıl Türkçe kılavuzunun olamayacağını, üreticinin veya ithalatçının bu kadar mı düşüncesiz-duyarsız olduğunu, 9 milyon nüfusa sahip Yunanistan için bile Yunanca kullanım kılavuzu hazırlanırken, 75 milyonluk ülkemiz için neden aynı düzeyde kılavuz hazırlanmadığını, ülkemizin ve Türkçemizin bu saygıyı neden hak etmediğini, Türkiye'nin ve vatandaşlarının bu kadar mı değersiz görüldüğünü sorgulamak istiyorsunuz ama elinizden bir şey gelmiyor.

Sanırım bu duruma düşen ve bunu sorgulayan milyonlarca tüketici vardır muhakkak.

Ancak böyle bir rezaletin önüne geçebilmek için sizin de yapabileceğiniz şeyler de var elbet.

Almış olduğunuz yerli ya da ithal malın Türkçe Kullanım Kılavuzu yoksa, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın http://www.sanayi.gov.tr/ adresinden “Tüketici Şikayetleri” bölümünden şikâyet edebiliyorsunuz, satan şirkete ürün başına 156 TL ceza verdirebiliyorsunuz ve Türkçe kılavuzunun da size ulaştırılması sağlayabiliyorsunuz…

Sağlayabiliyorsunuz da aslında şimdi gelelim asıl konumuza… Bu neden böyle oluyor? Neden kullanım kılavuzlarında Türkçe bölümü yok? Ya da bu sektörde ne dolaplar dönüyor?

Son yıllarda ithalat patlaması yaşayan ülkemizde, “Avrupa Birliği Uyum Çalışmaları” çerçevesinde Dış Ticaret Müsteşarlığı yönetiminde, denetim ve gözetim uygulamaları başlatılmıştır. Denetim uygulamalarından en temeli ise CE (Europan Comformity) kapsamındadır. Bizde bu uygulama başlayana dek ithalat denetimleri, gümrük müdürlüklerinde gelen malların tarifelerinin belirlenmesi ile denetimden sorumlu ilgili kuruluşlara yönlendirilmesi ile daha mal ülkeye girmeden önce yapılmakta idi.

Bu kurumların başında da TSE (Türk Standartları Enstitüsü) gelmektedir (ya da gelmekteydi diyebiliriz). Avrupa Birliği’nde ise serbest piyasa gözetimi ile bu iş yapılır. Bizde de hedef bu uygulamaya geçmek olduğundan pilot olarak birkaç çeşit ürün için bu uygulama yapılıyor sadece.

“Avrupa Birliği Uyum Çalışmaları” başladıktan sonra TSE tarafından incelenen ürün çeşitleri o kadar azaltıldı ki neredeyse sadece sembolik ürünler TSE deney ve kontrollerine tabi tutuluyor.

Avrupa Birliği’nin 21 temel direktifi olmakla birlikte Sanayi Bakanlığı bunlardan sadece 3 tanesi için TSE den inceleme istiyor. Bunlar: Makine emniyeti direktifi, Elektro manyetik uyumluluk direktifi ve Alçak gerilim direktifi. Bir de Sağlık Bakanlığı’nın zorunlu kıldığı direktifler var. Bunlar ise: Tıbbi cihaz ve vücuda yerleştirilebilir tıbbi cihaz direktifleri. Yani topu topu 5 direktif var zorunlu incelenen.

Peki bu inceleme nasıl yapılıyor? Bu kapsamda gelen ürün eğer Gümrük Müdürlüğü tarafından ilgili kuruluşa(mesela TSE) gönderilmiş ise (altını çizerek söylemek istiyorum: gönderilmiş ise!!!) o zaman ürünün üzerinde kriterlere uygun bir CE işaretinin olup olmadığına bakılır ve üreticinin CE (Declaration Comformity), yani CE kriterlerine uygunluk self deklarasyonu ile mal çektirilir. Üstelik bu CE deklarasyon yazısının Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden birinin dilinde olması zorunlu. Yani Türkçe olursa kabul edilmiyor!!! (Çünkü biz daha tam üye değiliz…)

Bakanlık Türkçe kullanma kılavuzunu temel zorunluluk kılmamakla beraber, zavallı TSE canhıraş bir şekilde, “Tüketici Kullanma Kılavuzu” arama, olmayanlara mal çekilmeden gümrükte koydurma ve konulan kılavuzun da orijinaline uygun olmasını sağlamak için kendini paralamaktadır.

Peki ürün üzerinde CE’yi göremezlerse ne yapılıyor? O zaman da Avrupa Birliği’nce “Onaylı Kuruluş” adı altında tüm dünyada belirli kriterleri sağlamak zorunda olan özel kuruluşlar var. Bu kuruluşlar tarafından o ürüne ait test raporları isteniyor ve olumlu sonuç verilmiş test raporu ise ithalatçıdan CE’si düzeltilmeden piyasaya arz edilmeyeceğine dair bir taahhütname alınarak yurda sokuluyor.

Ama CE’sinde, hatta Avrupa ülkelerinde onaylı kuruluş adı altında çalışan ve test raporu belge veren bir sürü kuruluş var! Gelen raporların ne kadarı sağlıklı? Bu da çok düşündürücü!..

Eskiden tüm oyuncaklara TSE tarafından (tabii Gümrük’ten gönderilenler!) mutlaka deney yapılırdı. Çocukların oynadığı ağzına götürdüğü vs. bu oyuncaklara artık deney yapılmıyor, daha doğrusu yaptırılmıyor!..

Keza musluk ve armatürler de öyle. Kalitesiz malzemeler nedeniyle musluklardan neredeyse zehirli su akıyor. Uzakdoğu ülkelerinden çok daha kaliteli üretim yapan yerli imalatçılar kan ağlıyor. Neden mi? Çünkü onların uyması gereken bizim Türk standartlarımız var ama ithalatı yapılan bu mallar için artık yok!.. Ve kalitesi düşük ve ucuz mallar yurda girdiği için hem tüketici mağdur, hem de yerli üretici zorunlu olarak kaliteyi düşüremediğinden oldukça zararda.

Bu örnekler gibi o kadar çok ürün çeşidi var ki ARTIK. Hiçbir bir inceleme yapılmadan ya da Avrupa Birliği kurallarına uyum sağlayacağız diye göstermelik kontrole tabi tutulan mallar var ki piyasada.

Mesela bizim milli şartlarımız vardı eskiden. Artık ithal mallarına bunlar uygulanmıyor. Hemen aklıma gelen örnek: Fiş ve prizler. Ucu Avrupa normlarında uygun olan ama hiçbir şekilde bizim prizlere giremeyecek olan türdeki fişli bir sürü ürün sırf üzerinde CE işareti var ve üreticisi uygunluk beyanı veriyor diye ülkemize giriyor!..

Türkçe kullanma kılavuzu çok önemli bence de mutlaka olmalı, onu üreten, bizim halkımıza satarak para kazanıyorsa, o zaman bu ülkenin insanlarına anlayacağı dilden hitap etmeye mecbur, daha doğrusu mecbur tutulmalı...

Bence eğer bir duyarlılık göstermemiz gerekiyorsa adı üzerinde Türk Standartları Enstitüsü Kurumu’na sahip çıkmalıyız derim.

Çeşitli komplolarla küçük düşürülen, halen de alçaltılmak için ellerinden gelen her şey yapılan ve her alanda atıl bir hale getirilmeye çalışılan (halihazırda birçok alan da öyle olmuş durumda) bu kuruma bence Türk halkı olarak sahip çıkmalıyız.

Başka yerlerin hatalarını kapatmak ya da başka yerlere rant sağlamak adına, TSE kurban ediliyor, haberimiz yok...

Bu arada TSE’nin de eksikleri yok mu? Elbette var ama geliştirmek yerine başka hedefler için yok etmek ne kadar doğru?

Aslında konu içinde bir çok konu var. Açıldıkça açılıyor. Ortada kılıfına uydurulmuş çok ciddi bir senaryo var mesela. AB uyum çerçevesi adı altında oynananlar başka, ayrıca TSE konusu da çok özel bir yazı dizisi bile olabilir…

Kısaca TSE için de şunları söyleyebilirim… Bu kurum tüm giderlerini, personel maaşları da dahil olmak üzere kendi kazanıp karşılayan devlete hiç yük olmayan bir kurum.

Ve her yıl çok ciddi miktarda yüklü parayı da Hazine’ye devrediyor ayrıca (ya da devrediyordu!). Birileri bu kurumun kazancına göz koyup suyun yolunu kendilerine çevirmek isteyince çeşitli kılıflarla oyunlara başlandı.

Şöyle söylemek gerekirse, 2003 yılında TSE’nin kendi tüm giderleri dışında o yıl kazandığı paradan Hazine’ye aktardığı miktar 80 milyon (trilyon) civarındaydı. Şu gün yıllık kazancı 3-4 bin (milyar) civarında sadece!!!! Ne acı değil mi?...

IMF’lerden borç dilenirken, Hazine’ye bu para tıkır tıkır geliyordu. Hatta daha önceki yıllarda bu miktar çok daha yüksekti. Ama birileri bu paraya göz koydu ve TSE’nin yaptığı işler elinden alınarak çoğu özelleştirilmeye ya da AB uyum süreci kurallarında başka şekillerde yaptırılmaya başlandı!

Üstelik oyun içinde oyun... Tüm bunlar yapılırken TSE, iş beceremeyen kurum olduğu için böyle olduğu, namusuyla çalışan insanları ufak tefek hataları yüzünden sanki acayip yolsuzluklar yapmış gibi gazetelerde boy boy lanse ettiler, alınlarına karalar çaldılar. Ve birileri de bunu bulmuş konumuna gelerek kahraman olmuş oldular. Çoğu üst düzey, yerinde ağırlığı olan ve kuruma sahip çıkacak güçlü adamlardı. Bunlar yerinden alınınca kurum savunmasız kaldı. Geriye kalanları da saçma sapan şeylerden habire yargıladılar, cezalar verdiler. İş yapanları yapamaz hale getirdiler ya da istifayı zorunlu hale getirerek kurumdan ayırdılar. Meydan ise, iş yapamaz beceriksiz yalakalara ve kendi doldurdukları yeni insanlara kaldı.

Ancak gazetelere aylarca manşet yapılan üst düzey personelin hemen hepsi yargı süreci sonunda görevleri iade edilmek ve de tazminat almak koşulu ile görev yerlerine iade edildiler. Ama hangi gazetede çıktı aklandıkları? Zaten de barınamadılar ve görevini geriye alanların hepsi en fazla birkaç gün yerinde oturup istifa etmek zorunda kaldı! Bu arada da zaten olan çoktaaan olmuştu..

Evet, bu konuda söyleyebileceklerim bu kadar… Yazdığım gibi senaryo çok farklı…

Sadece şunu vurgulayabilirim ki Türk halkı ve tüketicisi uyansın ve kendisi için önemli olan ve görev yapmaya çalışan kurumlarına sahip çıksın… TSE’yi ve diğer kurumlarını, başkalarına kurban ettirmesin!..

Ertan Yurderi

 
Toplam blog
: 111
: 1140
Kayıt tarihi
: 15.10.07
 
 

Kocaeli doğumlu. Yüksek tirajlı gazetelerin bilgi işlem ve yazı işleri bölümlerinde çalıştıktan s..