Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '08

 
Kategori
Tarih
 

Türk tarihini yeniden yazma ihtiyacı

(Avrupamerkezci tarih görüşünün çöküşü)

—1-


Değerli okuyucularım, son zamanlarda tarih bilimi alanında yurtsever ve devrimci-milliyetçi yürekleri ve gönülleri hoplatacak gelişmeler yaşanmaktadır.

Şimdiye kadar kendi öz tarihimize bile Avrupamerkezci ideolojinin penceresinden şaşı bakmaya alıştırıldık. Onun gör dediğini gördük, görme dediğine dönüp bakmadık bile.

Avrupamerkezci ideolojiye göre, çağdaş uygarlık Batı’daydı; Doğu’da olsa olsa vahşet, barbarlık, gerilik, despotizm olabilirdi. Bu nedenle Avrupa’ya, Balkanlara ve Ortadoğu’ya uygarlık antik Grek’ten, eski Helen’den gelmişti.

İşte bu nedenlerden dolayı araştırma ihtiyacı bile duymadık kendi tarihimizi. Avrupamerkezci tarihçilere bel bağladık. Onlar araştırdılar, biz kullandık. En sonunda vardığımız noktaya bakar mısınız? Tarihinden, (bayrak, devlet, millet gibi) milli değerlerine karşı tiksintiyle yaklaşan ya da siyasal tarih olaylarıyla hamaset edebiyatı yapan bir gençlik… Ya milliyetçiliği ırkçılık boyutlarında algılayanlar uluslar arası servislerin de aleti olacak şekilde birtakım cinayetler işlemekte ya da “burjuva önderliği” diye eline “pislik bulaşma” tehlikesi gerekçesiyle Atatürk düşmanı, devlet düşmanı, Kemalist büyük millet projesi düşmanı olarak zuhur etmektedir.

Son 20–25 yıldır, özellikle 90’lı yıllardan itibaren Orta Asya Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmalarına paralel bir şekilde Türk tarihi araştırmaları hızlanmış, Orta Asya’daki hafriyatlarla önemli ve belirleyici tarihsel bulgulara ulaşılmış, Karız kanallarının ve Ayyıldızlı Göktürk sikkelerinin bulunuşu gibi, tarihimizin aydınlatılması bağlamında epeyce bir yol kadedilmiştir.

Ayrıca Adriyatik’ten Moğolistan’a tam bir yarımkürede etkin olan Türklüğün tarihsel zemini doldurulmaya başlanmıştır. Tarihsel zemin doldukça anlaşılmaktadır ki, sadece Orta Asya’dan Anadolu’ya değil, Orta Doğu’dan da Orta Asya’ya doğru göçler cereyan etmiş, her iki süreçte de Türkçe konuşan kavimlerin Türkçe temelindeki tartışmasız tarihsel önderliğinde kavimler harmanlanmıştır. Ayrıca gelişmelerin derinliğine inildikçe Türkler Anadolu’ya sadece 1071’de değil, ondan yüzyıllar öncesinde, uygarlık öncesinde gelmişlerdir.

Bu konuda kaya resimleri çok derin tarihsel ipuçları vermektedir.

Kaya üstü tasvir ve damgalar, döneminin aynası, iletişim aracı yani yazısıdır. “Türk boylarının yaşam biçimleri, inanç sistemleri, dünyayı algılama biçimleri ve estetik anlayışları” geçmişten geleceğe taşırlar. Geçmişin kültür ve uygarlığının bugünkü temsilcileridirler. (*1)

“yazılı iletişim ilk basamağı” sayılan kaya üzeri resimler ve damgalar, kültürümüzün hâkim olduğu Moğolistan’dan Adriyatik kıyılarına kadar bütün coğrafyalara yayılmıştır. Bu kadar geniş bir coğrafyada yayılmış olan bu en ilkel iletişim araçlarında ortak özellik “yapım teknikleri, üslup özellikleri, ifade ettikleri anlamlar” bağlamında “aynı duygu ve düşüncenin ürünü” olmalarıdır. (*2)

Anadolu’daki kaya üstü tasvirlerle mağara resimleriyle Orta Asya’dakiler arasında şaşırtıcı bir benzerlik olduğu saptanmıştır. Bu saptama Anadolu’nun Orta Asya ile bağını ve Anadolu’nun İsa doğmazdan önce de Türklere açık olduğunu ortaya koymaktadır.

“Anadolu’daki bengü taşlar (yazılı, dikili ve damgalı taşlar) ve petroglifler (kaya üstü tasvirler ve mağara resimleri) daha ziyade Saka, Hun, Bulgar, Avar, Hazar ve Peçenek dönemlerine aittirler. Üzerinde hiçbir ciddi epigrafik araştırma ve inceleme yapılmayan Anadolu’daki (Kök)türk harfli yazıtlar ve damgalar (özellikle Kars’ın Kağızman ilçesindekiler ile Erzurum’un Karayazı ilçesindekiler) , paleografik açıdan Kafkaslardaki, Balkanlardaki ve Avrupa’daki yazıtlarla büyük benzerlikler göstermektedir.” (*3)

Kaya üstü tasvirlerinin en yaygın olanı geyik ve güneş figürüdür. Her iki figür de Türk kültüründe önemli bir simge olarak karşımıza çıkar.

Kadim inançlarımıza göre geyik, “Türk boyları arasında ‘kutsal ana’ olarak kabul edilmiştir… Kurt göklerin, geyik ise yer-su ruhlarının, Tanrı’nın ve uzun ömrün sembolü olarak kullanılmıştır.” (*4)

Öte yandan “Tanrı’nın temsilcisi olarak algılanan ve Saka mezar taşlarında, Uygur vesikaları üzerinde, Selçuk ve Osmanlı dönemlerinde birçok mimari eser, mezar taşı, halı, kilim gibi kullanım eşyaları üzerinde ve günümüzde Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan bayraklarında bulunan güneş tasviri (damgası)” en son olarak Türkiye Cumhuriyeti bayrağı üzerinde olduğu gibi yıldıza dönüştürülmüştür. (*5)

Biz ne diyorduk şimdiye kadar?

Türkler Anadolu’ya ilk olarak yağma ve talan için İsa’dan önce 4.-5. yüzyıllarda ve ikinci olarak yurt tutmak için 11.-13. yüzyıllar arasında ve özellikle 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra gelmişlerdir.

Yağma ve talan için gelen kavimlerin, uzun bir zaman süreci içinde ve yerleşik olarak becerebileceği, kayalara resimleri ne vakit kazıyıvermiş diye düşünmeden edemiyor insan.

Gözlerimizdeki Avrupamerkezci gözlüğü parçalamalı ve Türk tarihi yeni baştan yazılmalıdır. Gelecek kuşaklar, çocuklarımız ve torunlarımıza bu kadarcık vefa borcumuz olmalıdır.

Tarihini bilmeyen milletler bağımsız varlıklarını uzun süre muhafaza edemeye muktedir olamazlar.

—2-

Adriyatik’ten Moğolistan’a yarımkürelik

bir coğrafyada Atlı kültür sahibi atlı kavim: Türkler

Türk kültürünün en belirgin ve ilk başta bulunan simgesi at ve at unsurlarıdır. İnsanlık tarihinde atın evcilleştirilmesi, askeri, ekonomik ve siyasal alanlarda kullanılması Türklere üstünlük veren en başta gelen unsurdur. Ve tarihsel-coğrafi koşullar Türklere at kültürünü bahşetmiştir. Orman kavimlerinin toplayıcılığı ve avcılığının tembelliği ve hazıryiyiciliği ve toprak kavimlerinin üreticiliğinin yanında Türklerin bozkır kavmi olarak hem çiftçiliği hem de hayvancılığı, göçebeliği atı zorunlu bir ihtiyaç kılmıştır.

Atlı kültürü Türkler tarih öncesi devirlerde inşa etmeğe başlamışlardır. Başka bir deyişle Türkler atı İsa doğmazdan çok önceleri evcilleştirmişlerdir. Atlı kültürde ata binilmesi atın arabaya koşullamasından çok daha ileri bir gelişmeyi ifade eder. “Binek ve koşum atlarının en erken örnekleri, Balhan mezarları ve Andronova kültürü gömülerinde ortaya çıkmıştır. (*6)

Atın Türklere sağladığı faydalar ve ayrıcalıklar fevkaladedir.

Öncelikle Türklerin imparatorluklar ve insanlık tarihine yön vermiş büyük devletler inşa etmelerinin tarihsel ve nesnel koşullarını hazırlamıştır. Türk kültür çevresinde at binek hayvanı olarak öne çıkmıştır. Koşum hayvanlığı bundan sonradır. Bu nedenle de Türklerin süvari olarak varlıklarını koruyabilmelerinin zemini hazırlanmıştır. Askeri başarılarının temeli de budur.

Atlı kültürde atın belirleyici rolü çeşitli yazıtlarda ve tarihsel kalıntılarda ifade edilmektedir. Göktürk yazıtlarında at öne çıkmaktadır. Kültigin ve Bilge Kağan yazıtlarında attan epeyce bahsedilmektedir. Bu yazıtlardaki at kültürü Orta Asya bozkır yaşamının belirgin bir özelliği olarak ifade edilmektedir.

Yani Orta Asya tarihsel kalıntılarında damga, figür, kaya resimlerinde atın belirleyici bir yeri vardır.

Ve buradan hareketle son yılların araştırmalarının ortaya çıkardığı tarihsel bir gerçek, atın, ”Doğu Anadolu’da (da) ön plana çıkmakta” olduğudur. “Erzurum ili, Karayazı ilçesi yakınlarında Cunni Mağarası’nda at ve atlı süvari tasvirleri” saptanmıştır. Bu tasvirlerde “atın kuyruğu yukarı doğru bağlanmıştır ve bu eski bir Türk geleneğidir.” (*7)

Doğu Anadolu’da sadece atlı kültür ve atlı süvari tasvirleri değil, at helkelerine de raslanmıştır. Bunlar at heykeli şeklinde mezar taşlarıdır. Kafkaslarda da raslanan at heykellerinin birinde, ayağında Alayuntlu boyunun damgasına raslanmıştır. Bundan dolayı bu heykeller “24 Oğuz boyundan biri olan Alayuntlu boyuyla ilişkilendirilmektedir.” (*8)

İÖ 5 binlerdeki Anav ve İÖ 2 binlerdeki Afanesyevo kültürünü takiben ortaya çıkan İÖ 1700-1200’lerin kültürü olarak Andronova kültürünün en somut kültürel ve sanatsal unsuru olan at figürleri bizim Doğu Anadolu’muzda da görülüyorsa tarihimize şaşı bakmayı bir kenara bırakacağız, yeniden yazacağız. Bütün liberal, ırkçı-milliyetçi tarih anlayışlarının temelinde Avrupamerkezci tarih görüşünün etkisi vardır. Beynimizden, zihnimizden Avrupamerkezci ideolojinin bütün etkilerini, bütün renklerini kazıyıp sileceğiz. Kendi tarihimize Türk gibi bakacağız. Kendi gözlerimizle bakacağız. Gelecek kuşakların ve torunlarımızın karşısında ezikliğimizi ortadan kaldıracağız.

KAYNAKÇA

(*1) Dr. Osman Mert, Bilim ve Ütopya, sayı:163, Ocak 2008, s.4

(*2) Cengiz Alyılmaz, Bir Asparagas Haber ve Kurt Dağ Keçisi, Geyik

Sembol ve Damgaları Orkun, S. 37, İstanbul 2001, s. 14–17Aktaran

age, s. 5


(*3) Semra Alyılmaz, Borçalı (Gürcistan) Karapapakları’nın (Terekemeleri’nin)

Tarihine Dair, Yeni Türkiye S. 43 Ankara 2002 s. 288–291 – Aktaran age, s. 5

(*4) Oktay Belli, Borluk Vadisinde 14 bin yıllık Kaya üstü resimleri bulundu

Kars’ın Tarihi Zenginliği: Kars- Azat Kayaüstü Resimleri, Serhat Dergisi, S.

8, İstanbul 2005, s. 25–28 – Aktaran age, s. 9

(*5) Age, s. 9

(*6) Wolfram Eberhard, Çin’in Kuzey Komşuları, TTK yayınları, Ankara, 1996-

Aktaran Prof. Dr. İlhami Durmuş, Bilim ve Ütopya, Anadolu-Orta Asya

arasında Kültür Bağları ve Doğu Anadolu’da Eski Türk Kültürünün İzleri,

s.18

(*7) Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lugat-it Türk-I, Çev. Besim Atalay, TTK Basımevi,

Ankara, 1992- Nakleden age, s.19

(*8) Koppers, bellete, V/17–18, 1941, s. 481–525-Nakleden age, s. 19

 
Toplam blog
: 510
: 505
Kayıt tarihi
: 04.04.08
 
 

"Cv" Dedikleri Özgeçmişim 1953 yılının karanlık günlerinde Haziran ayının 24. günü, ağaçların mey..