Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '10

 
Kategori
Güncel
 

Türk’ün büyük başarısı: Köy Enstitüleri…

Türk’ün büyük başarısı: Köy Enstitüleri…
 

Geçmişte de, bu gün de, maalesef değişen bir şey yok. Başımıza ne gelmişse yabancı işbirlikçileri ile din bezirgânlarından gelmiş. Tarihte her şeye çare bulmuşuz da bir bunlara bulamamışız.

1936 yılında kuruluş çalışmalarına başlanılan Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940'da kuruldu.

Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu. Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı; diğer taraftan dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı. Bu model şimdi bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca AB’nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir.

Kurulduğu andan itibaren dünyanın dikkatini çeken bu güzide kuruluş, Amerikan CIA istihbarat raporunda “Türkler büyük bir eğitim- öğretim atağına geçti, dikkat” diye başlayan paragrafla yer almıştır.

Türkiye’de Cumhuriyet öncesi dönemde, köylünün durumu hiç de iç açıcı değildi. Osmanlı yönetimi, nüfusunun % 80’ini oluşturan köylü ve çiftçiyi zayıflatıyordu. Ordunun büyük bir çoğunluğu bu kaynaktan sağlanıyor ve devlet bütçesinin yarıdan fazlası köylüden alınan vergilerle karşılanıyordu. Vergi düzeni halkın ve özellikle köylünün iş güç durumuna, gelirine göre değildi. Aşar vergisi denilen bilimsel temellerden yoksun, dinsel temellere dayalı vergi sistemi ile köylü ve çiftçinin tarlasından elde ettiği ürünlerinin onda biri elinden alınıyordu. Köylü ve çiftçiyi en fazla bezdiren bir iş de sık sık angarya olarak çalıştırılmak idi. İşi, gücü ile uğraşırken zamanlı zamansız yol yapmak, erzak taşımak gibi işler için çalıştırılırdı. Tanzimat fermanı angaryayı yasaklamışsa da bu uygulamaya devam edilmiştir. Saltanata isyan eden Genç Türklerin ilan ettirdikleri meşrutiyet döneminde de bu durumda bir değişiklik görülmemiştir.

1930’lu yıllarda kapalı bir ekonomik yapı gösteren köylerde durum hiç de iç açıcı değildi. Köy karanlığın içine gömülmüştü. 1935 sayımına göre Türkiye'nin nüfusu 16.200.694’tür. Bu nüfusun 7.974.226’sini erkek nüfus, 8.226.468’ini kadın nüfus oluşturmaktadır. Erkek nüfusun %68’inin, kadın nüfusun %89’unun okuma-yazma bilmediği, bu oranın toplam nüfusa göre ise %79 olduğu görülmektedir (Devlet İstatistik Enstitüsü, 1973). Bu durum kadınların eğitimden daha az yararlandıkları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca, bu yıllarda nüfusun büyük çoğunluğunun köylerde yaşadığı dikkate alınırsa, okuma-yazma bilmeyenlerin büyük oranda köylerde yaşadığı anlaşılacaktır. Bu nedenledir ki, gelenekçi bir yapı gösteren Türk köylüleri genellikle atasından gördüğünü yapan, onların gittiği yoldan giden, kısaca yeniliğe açık olmayan yapısal bir özellik göstermektedir.

Eğitim ve öğretim alanında istenilen hedeflere bir türlü varılamamasının nedeni, nüfusun çoğunluğunun köyde yaşamasına karşılık, yapılan eğitim çalışmalarının köy için yeterli olamamasıdır. Örneğin, bu dönemdeki en büyük sorunlardan birisi köyde görev yapacak öğretmenler ve bunların niteliğidir. Çünkü öğretmenler çeşitli nedenlerle köye gitmek istememekte, gidenler ise köye uyum sağlamakta zorluk çekmektedirler.

Dolayısıyla eğitim sorunları Cumhuriyet Türkiye’sinde daima önemli bir yer tutmuştur.

1940 yılında eğitim ve öğretmen yetiştirme alanında yeni bir uygulamanın ortaya çıktığı görülmektedir. Bu Köy Enstitüleri olgusudur.

Köy Enstitülerinin amacı sadece köye öğretmen yetiştirmek değildir. Ancak, öğretmen yetiştirme boyutu daha fazla önem taşımıştır. Köy Enstitülerinde, köyden alınarak yetiştirilen köylü çocukları düşünüldüğünde, köy koşullarına uyum sağlayabilen öğretmen tipi yaratılmak istendiği ortaya çıkmaktadır. Köy Enstitülerinin kuruluş amacı o güne kadar köyün eğitim sorunlarının ve gereksinimlerinin çözümlenmemiş olmasına bağlıdır. Daha önceki bazı uygulamalar olumlu sonuçlar vermiş olmasına karşın yinede istenilen düzeye ulaşılamamıştır.

1940'lı yıllarda üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem Hasan Ali Yücel’in Köy Enstitüleri’nin kurulduğu döneme denk gelmektedir ki; bu dönemde UNESCO tarafından dünyaya Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmektedir. Türk eğitim tarihine bakıldığında Cumhuriyetin eğitim projesinin bu dönemde şahlandığı, ancak çok kısa sürede önünün kesildiği görülmektedir. Bu dönemden sonra soğuk savaş anlayışı ile ülkemizin önüne konulan süreç sonucu insanlarımız birbirine düşürüldü, toplumun en dinamik kesimi olan üniversite gençliği ağırlıklı olarak olaylara da taraf oldukları için üç kez ülkede darbe yapıldı ve her seferinde üniversiteler sorunların merkezi olarak gösterildiği için üniversiteler zaptü-rapt altına alınmaya çalışıldı.

Köy Enstitüleri’nin temel espirisi, bu eğitim modeli kişinin kendi farkına varılabilirliğini kazandırmasıydı. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu. Maalesef ülkemiz o gün bu kazanımı koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci, batının baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı. Bugün bizler Köy Enstitüleri’ni okuyunca hayıflanıyoruz, ancak yakalanan fırsatların değerlendirilmemesi kaçan trene benziyor. Toplum olarak o dönemde neye sahip olduğumuzun farkında değildik. Bugün de farkında olduğumuz söylenebilir mi?

Hatırlanacaktır, ABD ile ilk dostluk anlaşması için masaya oturduğumuzda, bizden Köy Enstitüsü uygulamamızı sonlandırmamızı istedi. Onlara göre, ABDye dost genç kuşaklar yetiştirilmeliydi. İsmet İnönü tamamen kapatma yanlısı değildi. O zaman din bezirgânları, ABD işbirlikçileri devreye sokuldu. Müthiş bir menfi kampanya başlatıldı. Demokrat parti hükümeti tarafından da 1954 de temelli kapatıldı.

Köy Enstitüleri’nin Kapatılmasının Bugüne Yansıması Nedir?
O dönemde ülkemizin karşı karşıya olduğu zorlu koşullar ve dış dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu olarak Köy Enstitüleri, soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin raflarına kaldırıldı. Bunu takip eden süreçte ülkenin aydınlık geleceğinin eğitim projesi önce yatılı öğretmen okullarına, sonra yatılı okula, sonra da normal lise eğitimine zamana yayılarak bertaraf edildi. Ülkenin dinamik gençlik sağ sol ayrımı yapmadan anarşinin içine sürüklendi ve üç kez yapılan darbelerle gençlik pasif hale getirildi.
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olması gereken entelektüel kesim devletten yavaş yavaş dışlandı. Bu dönemden sonra da ülkemiz eğitimi kalite yönünden gerilemiş, ülkemiz sürekli borçlu bir duruma gelmiş, kırsaldan kentlere plansız göçler başlamış, devasa kentler etrafında kontrol edilemez büyüklükte varoşlar ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bugün yönetilemez ve kontrol edilemez bir duruma gelinmiştir. Ülkenin yetişkin insan kaynaklarını yetiştiren üniversitelerinin özerkliği çok bulunarak kısılmış, neredeyse ileri lise düzeyinde eğitim veren kurumlar durumuna sürüklenerek, bugün hepimizin bildiği tablo ile karşı karşıya gelinmiştir.
Sorumlu yok. Hesap verecek de yok.

Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bazı detaylarda yapılacak eleştiriler, böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi, o günden bugüne, bir daha aynı büyüklükte bir "düşünce" ve "planlamaya" rastlayamadığımızı, üzülerek ifade etmek durumundayız. Ancak olumlu tarafından bakarsak, o günün zor koşullarında bunlar başarılabildiğine göre, bugün çok daha fazlasını neden başaramayalım.

Kaynaklar: Ortaş, İ. (2005). Ülkemizin kaçırdığı en büyük eğitim projesi: Köy enstitüleri PiVOLKA, 4(17), 3-5.

GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 28, Sayı 1 (2008) 203-226

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..