Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '07

 
Kategori
Tarih
 

Türk yayları

Türk yayları
 

Bizler, tarih kitaplarından hep Türklerin atlı okçularının at üstünde giderken de ok atabildiğini öğrendik. Ama o dönemde Avrupa' da da, Çin' de de hem at, hem de ok ve yay mevcuttu. Peki diğer milletler neden bunu yapamıyordu? Cevap Türklerin yaylarında ve atlarında gizli.

Birincisi, Türk atları tavşan gibi küçücük atlardı. Tempolu yürüyorlar, çok geç yoruluyorlar, uzun mesafe koşularında Avrupalı atlara fark atıyorlardı. Bir Türk süvarisi bir Romalı süvarinin bir günde aldığı yolun beş katını alabiliyordu. Ayrıca Türkler gem, yular vb. aletler kullanmıyorlar, atları bacakları ve dizleriyle idare ediyorlardı. Romalılar bile kaynaklarında Türk atlarının sanki sahibinin kendi ayaklarıymış gibi, bir diz hareketiyle yön değiştirdiğini söyler. Böylece eleri boşta kalan Türkler, iki ellerini birden kullanabiliyorlardı.

Her asker kendi yiyeceğinden sorumluydu ve beraberinde getirdiği birkaç yedek ata bir süre yetecek yiyeceği yükler, ve birkaç atla birden yola çıkardı. Bu da, onların tam sayılarının belirlenmesini zorlaştırıyordu. Ayrıca ikmal yolu diye birşey olmadığı için stratejik akınlar da Türklere karşı etkisizdi. Askerler gerekli olan yiyeceğin geri kalanını, yol boyunca avlanarak ya da sebze toplayarak elde ediyorlardı. Savaşın olacağı bölgeye bir grup asker gönderip bir yıl önceden o bölgeye tahıl ekmek de başka bir yöntemdi.

Neyse dönelim okçu meselesine. Türk yayları diğer yaylar gibi düz bir çubuğun eğilip, ucuna ip bağlanmasıyla elde edilmiyordu. Yaylar, kemik, boynuz ve sinirden yapılıyor, usta işi bir yay elde etmek ise yaklaşık dört yıl alıyordu. Fotoğrafta bir Türk yayı görüyoruz. Aslında iki yay onlar, yayın gerilmiş hali ve gerilmemiş hali...
Bu yaylar basit makine prensiplerine göre çalışıyordu ve germek için, diğer yaylarda gereken kadar fazla enerji harcanması gerekmiyordu. Şimdi düşünelim. Atını gemi sayesinde kontrol eden ve elindeki yayı germek için pazularını zorlaması gereken bir atlı okçu, ok atabilmek için elbette ki durmak zorundadır. Ama atını kontrol etmek için üstüne binmesi yeten bir Türk, germesi gayet kolay olan yayını at üstündeyken arkaya dönerek gerebilir ve ok atabilir.

Türklerin Turan taktiğinin başarılı olmasında bu atlı okçuların rolü büyüktür. Onların önemini bilen Türk hükümdarları ve komutanları da, bu birlikleri uzun yıllar kullanmışlardır. Hatta İstanbul fethedildikten sonra şehre giren Fatih' in yanında, muhafızları olan solak atlı okçular vardı.

Türk yayları daha sonra teknolojik gelişmeleri hızla benimseyen Çinliler tarafından kullanılmış, başta Kore olmak üzere neredeyse tüm uzakdoğu krallıklarına yayılmış ve nihayet temelleri Çinli ve Türk devlet adamları, askerler ve bilginlere dayanan Moğol İmparatorluğu zamanında, Cengiz Han' ın ordularınca da kullanılmıştır.
Yay ve Cengiz Han demişken söylemeden geçemeyeceğim. Bir rivayete göre Cengiz Han tüm askerlerine zırhlarının altına giymeleri için ipek gömlekler verirmiş. Askerler okla yaralandığı zaman, ipeği delemeyen ok hem fazla derine girmez, hem de çıkması kolay olurmuş.

Yaylar konusunda bir diğer efsane de İngilizlerin Longbow dedikleri uzun yaylardır. Boyu iki metreye varan yaylar, İngiliz okçuları tarafından ilk temas öncesi düşman birliklerinin sayısını ve moralini azaltmak amacıyla kullanılıyordu. Yüksek menzili ve ağır hasar verebilen özel uçları sayesinde her okçu birliği, döneminin makineli tüfeğiydi aslında.

İngilizler, bazı okların ucuna tunçtan dövülmüş metal başlıklar yapıyorlardı. Uzunyayla atılan bu oklar, normal bir yayın menzilinden, bir şövalyenin zırhını delebiliyordu. Ayrıca uzun menzili İngiliz okçularını tehlikeden korumakla beraber, zaman ve mekan açısından avantaj saplıyordu.

Tüm avantajlarına rağmen uzunyayı germek çok zordu ve iki metrelik bir yayla dolaşmak oldukça zahmetliydi. Ancak o dönemde Avrupa' da daha iyisi yoktu.
Tarih bize şunu gösterdi ki, yüzyıllarca Türk yaylarından daha iyisi yapılamadı. Yapılan en iyiler ise basit taklitlerden ibaretti...

 
Toplam blog
: 12
: 3326
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Dünyanın bir yerinde, sizi tanıyan, takip eden, belki de sizinle aynı duyguları taşıyan insanların o..