- Kategori
- Felsefe
Türk
Pınardır, kaynaktır...
Şu cümleleri okur musunuz:
“Ne mutlu Türküm diyene.”
“Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.”
“Türk, öğün, güven, çalış.”
“Bir Türk dünyaya bedeldir.”
Bu cümlelerde anlatılan kimdir?
“Türk”.
Soru; Türk Kimdir?
Yukarıdaki kelamlarda manasını bulan, yüksek ahlak seviyesini (Allah ahlakı) yaşayan ve kendisini bu sınıfa koyabilen kimse Türk’tür. Bu tanımlamada Türk ana-babadan doğuş yok. Nasıl oluyor? Bir ırkın adı değildir, “adamlar topluluğu” olarak yeniden belirleyebiliriz tanımı.
Hayatını bir kelimeyi anlatmak için harcadı, ömrünü sadece bir kelimenin anlaşılabilmesine hasretti.
Türk.
Anlattı, fakat anlaşılabildi mi?
Sanmıyorum.
Hep böyle olmuştur. Büyük ruhlu ulu zatlar gelirler ve bir kelime anlatırlar tüm ömürlerinde ve giderler. Göçtükten sonra da dünyadan yüzyıllar geçer aradan ve ancak anlaşılırlar.
Ulu Zat Hallac-ı Mansur tipik örnektir. Ondan zuhur eden kelam “Ene-l Hakk”, aynı zamanda kendisinin idam fermanı olmuştur. Yüzyıllar boyu tartışıldı, hala kâfirliğini dillendirenler olduğu gibi, artık anlaşılmış (geniş kesimlerde idrak edilmiş) olan kelamının halk içinde de kullanılması yadırganmamaktadır. Ancak kelamın dillendirilişinden bu yana 1000 küsur yıl geçmiştir.
İşte böyle Atatürk’te anlaşılacaktır, ömrünü hasrettiği ‘Türk’te.
Ancak üzerinden asırların geçmesini bekleyeceğiz.