Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

Türkçe de Kürtçe de zordadır

Türkçe de Kürtçe de zordadır
 

Amasyalı coğrafyacı STRABON (M.Ö.64 - M.S. 24)'nun zengin içerikli baş eseri GEOGRAPHIKA


Terörden kültür sorununa

Türkiye’de süregelen ‘ayrılıkçı sorunlar’ giderek büyüyor. Bu bakımdan siyaset de kültür de zor durumda. Oysa bir bütün olarak Batı Medeniyeti ‘birlik olmak’ uğruna her türlü maddi ve manevi gücünü birleştirmeye çalışırken Türkiye’de her ne hikmet ise ‘ayrılıkçılık’ bulutları egemen kılınmak isteniyor. Bu süreçte siyasetçiler kadar dil, kültür ve medeniyet konusundaki yetkililere de büyük görevler düşüyor bence.

Ülkemizde 1968’de başlayan genel Terör Sorunu kısa sürede Kürt Sorunu'na peşinden de Medeniyet Sorunu'na geldi dayandı. Bence olacağı da buydu! Çünkü insanlar ya da toplumlar arasındaki en önemli sorun Kültür Sorunu'dur. Bu sorunun içinde değer yargıları, gelenekler, üretim biçimleri, sanat ve edebiyat yanında dil ve ağız oluşumları da bulunur.

Kısaca maddi ve manevi on binlerce aracın toplamı olan ‘kültür’ ile uluslararası nitelikler de taşıyan ‘medeniyet’ bağlamında Türkler ile Kürtler sanırım yenice birbirleri ile çekişmek, didinmek  yerine bilgi  birikimi ile yüz yüze geliyorlar. Umarım yıllardır içine sürüklenilen sen-ben, biz-siz kavgaları da son bulacaktır.

Sonun başlangıcı Berlin Antlaşması

1878 tarihli Berlin Antlaşmasından bu yana yaşanılmaya başlanan Ermeni ayrılıkçılık sorunlarından sonra yeşermeye başlayan Kürt ayrılıkçılık sorunları son Orta Doğu kargaşaları ile en can alıcı aşamaya gelmiş bulunuyor. Yüzyılı aşkın bir süreden beri sadece siyasi istekler ve silahlı ayaklanmalar ile Osmanlı Devleti ile TC Devleti'nin karşı koyuşları biçiminde sahnelenen çalkantılar ilk olarak özdeki durumların tartışılması biçimine dönüşmüş bulunuyor.

Bilindiği gibi Üç Kıt'aya egemen Hasta Adam yaftalı Osmanlı Devleti'nin başta Batılı Devletler ile Rusya olmak üzere  Latinlerin 'böl ve yönet' (divide et impera) siyasetince önce Kırım sonra Balkanlar ve peşinden de Orta Doğu'dan zorla parçalanarak çıkartıldığını biliyoruz. O çağlarda yaşanan katliamlar, göçler ve savaşlar içinde ne yazık ki içimizden kimi soydaşlarımız kadar dindaşlarımız da kullanılmışlardır. Ne yazık ki kendisinden ders alınmayan tarih yeniden tekerrürü için çarkını döndürmekten usanmamış olduğu için yine başımıza nice desiseler ve gaileler açılmaktadır.

Kültür sorunu konuların çözümü siyasi saplantılar ile yürümez 

Mesleğim gereğince yıllardır bu konularda kendimce gözlemlerim ve araştırmalarım oldu. Bu yönleri ile düşünüldüğünde terörün de körüklediği tartışma ortamında çok az konuşulan ve hiç tartışılmayan kimi konular gelinen kuralsızlıklar, merhametsizlikler ve acımasız terör saldırıları yüzünden Kürt Sorununun tartışılmasını zorunlu kılmaya başlamıştır. Bugüne kadar bu konulardaki kimi tartışmalar ne yazık ki bir oldu bitti ya da ideolojik saplantı biçiminde siyasi dayatmalar biçimine dönüştürüldüğünden sorun oy avcılığından, aba altından sopa gösterme dengesizliklerine kadar da uzamıştı.

Ayrılıkçılık ya da özerklik gibi siyasi isteklerin de tartışılabileceği düşünce ortamında sık sık terör eylemlerinden medet umulması ya da silahlı mücadeleden yana olmak gibi insanlık dışı yollara başvurulması eğilimlerinin içine gençlerin ve kadınların da çekilmişliği kamuoyunu germektedir. Bu yönleri ile kendi iç sorunlarımızın çözümü yerine yabancı ülkelerin değişik biçimlerde konulara müdahil oldukları hatta ayrılıkçı özlenlere destek vermekte oldukları gözlenmekedir. Oysa biz Türkler ve Kürtler olarak kendi içimizdeki ortaklılarımız ile ayrışmakta ya da ayrıştırılmakta olduğumuz konulardaki çabalarımızı (kozlarımızı) henüz paylaşabilmiş değiliz. 

Bu nedenlerden dolayı arkeolojiden kentleşmeye, el sanatlarından yazılı kayalara, müzik aletlerinden atölye üretimlerine, anıt eserlerden halk oyunlarına ve kilim desenlerine kadar yoğun bir karşılaştırma mücadelesine girilecek gibi görülüyor. Bu da ancak geçmişten kalan nice belgeler yanında tez eleden yapılacak bilimsel araştırmalar ile mümkün olabilir.

Kürtçe mi yoksa Türkçe mi bir medeniyet dilidir?

İşte bu kapsamda Kürtçe anadilde eğitimin önünde Anayasa’dan kaynaklanan bir engel olmasa bile böyle bir eğitim verilmesinden yana olmadıklarını söyleyen Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ‘Kürtçe bir medeniyet dili midir’ diye sorduktan sonra anadilde eğitimin Türkçe yapılması gerektiğini vurgulamış ve ‘Türkçe bir medeniyet dilidir’ açıklamasında bulunmuş.

Bir devlet adamı olarak Sayın Arınç bu konulardaki engin bilgileri doğrultusunda böyle konuşmuştur sanırım. Bu açıklamadan sonra Kürt dili ve Kürt medeniyetine ilişkin olarak bir kaç slogan ve olası oy kaybı vurguları yanında bazı kınama sözlerinden başka hiç bir bilimsel tepkinin verilememiş olması kimi iddiaların ne kadar tutarsız olduğunu gösteriyor olsa gerek. Kaldı ki bir anadilin eğitim ve öğretimde ya da yayın alanında kullanılabilmesi onun hiç de medeniyet dili olmak gibi yüksek bir erişmişlik ile yargılanmaması da gerekir.

Bu yüzden bizdeki kavram kargaşalarının günden güne ne gibi büyük tartışmalara da yol açmakta olduğunu bir kez daha anlamaya başlıyoruz sanırım. Çünkü siyasetin baskın gündeminden dolayı özellikle dil, ağız, lehçe, kültür, tarih, toplum bilim, antropoloji, edebiyat, medeniyet, teknoloji, uzay, felsefe gibi alanlarda hiç bir tartışmaya gidilmemektedir bu ülkede. Sanki bütün sorunlarımız bitmiş de bir kaç kişinin iş bilmezliği ya da hukukun bir gayya kuyusuna dönüşen açmazlarının çözümü kamuoyunun gözünün içine sokulmaya çalışılmaktadır.

Bu yüzden 'zevahiri kurtarmak' adına kimi gizli eller arada bir patlak veren kültür ve medeniyet tartışmalarını ellerinin tersi ile iterek biriken sorunların çözümlendiğini sanmak gibi bir yanılgıya kapılmaktadır. Oysa bu tartışma alanlarında üç beş kişinin değil milyonlarca yurttaşımızın gönülden duydukları kimi sıkıntılar ile kimi bilgiye susamışlıklar vardır.

Yine de bu konudaki kimi iddialar ile eğer bazı çok eski belgeler tek tek ortaya çıkartılacak olur ise karanlıkta kalan pek çok arkeolojik, etimolojik, antropolojik, sanat tarihi, teknoloji, dil bilim, anlam bilim, halk bilim ve tarih bakımından yeniden açıklığa kavuşacaktır. Eğer Türkçe ile Kürtçe arasında bir söz dizimi ve kelime dağarcığı karşılaştırılması yapılacak olursa kimi bilimsel araştırmalara göre bu alanda Kürtçe'nin ses uyumu dahil nasıl bir etki alanına girmiş olduğu da gözlerden kaçmayacaktır.

Son yılarda tartışılmakta olan anadil ve eğitim dili olmak bakımından her dil ya da ağız (lehçe) elbette kutsaldır; saygı görmeye de müstehaktır. Çünkü her birimiz ancak anadilimizle çevremizdeki olan bitenleri anlarız. Eğitim sürecinde ise anlamak, bilmek, öğrenmek bakımlarından her dil ya da ağız bir diğeri ile eşit (müsavi) özelliklerde olamaz. Bu yüzden gelişmiş diller, iyi işlenmiş diller ile gelişmemiş, gelişemememiş ya da çağın gereklerine cevap veremediği için hatta işlenmeye müsait olmadığı için gelişemeyen diller ile ağızlar da vardır.

Bu kapsamda 11 Eylül Terör Saldırısı bahanesi ile ABD'nin Irak İşgali ile birlikte Kuzey Irakta eğitim dili olarak yeşermeye başlayan Soranice konusu ise uzmanların tartışması gereken başlıca konulardan biri olmak durumundadır. Bu yönden Arapça'nın da etkileri ile iyice işlenmiş olduğunu sandığım Soranice belki de Kürtçe Dil Ailesi'nin medeniyete tutunan tek dalı olsa gerek. 

Bu genel duruma göre Türkçe ile Türkiye'de yoğun olarak konuşulan Kürtçe'nin Kırmançça ağzının nerede bulunduğunun da bugün içine sürüklenilen kimi ayrılıkçılık söylemleri bakımından karşılaştırmalı olarak ortaya konulmasında fayda vardır. Çok ayrı bir söz dizimi ve kelime dağarcığı bulunan Zazaca Dilinin ise Kırmança ya da Kürtçe içinde bir ağızmış gibi gösterilmesi de ayrı bir dil sorunumuzdur.

2007'de yöredeki toplumsal yapı araştırmalarım sırasında karşılaştırğım kimi gençler ve yetişkinlerin görüşüne göre her iki ağız da yeterince birbiri ile bağlantı kuramıyor. Kimi aydınlar ise Türkiyede yaygınlaşmaya başlayan (ya da propagandalar yolu ile dayatılan) ayrılıkçılık bağlamında Kırmançça'nın bir yana atılarak K. Irak'ın Soranicesinin dayatılmak istendiğini söylüyor. Bu konuyu üç yıl önce Adıyamanlı gazeteci bir kardeşimizin yaklaşımları ile yazmıştım. Ayrıca yöredeki efsaneler, masallar, damgalar, heykeller, dövmeler, hayvancılık, tarım aletleri ve üretim biçimleri ile gelenekler ve görenekler yanında halı ve kilim desenleri de yeniden kökenlerine ve kimi özelliklerine göre karşılaştırmalı olarak açıklanmak durumundadır.

Türkiye bugünlere bir çırpıda gelmedi

Bütün Türkiye çapında olduğu gibi Doğu ve Güney Doğu Anadolu da çağlar boyunca pek çok göç nedeni ile nüfus almıştır. Bu bakımdan uğranılan göçler ile kimi istilalar ya da orduların önce doğu’dan batı’ya sonra batı’dan doğu’ya; kuzey’den güne’ye ve güneyden kuzey’e doğru gelişmeleri içerisinde özellikle Kürtlerin Asur, Hatti, Hitit, Arap, Oğuz, Salur, Hazar, Aydınlı, Süryani, Pers, Fars, Kommagene, Makedon ve Yunanlı komşu halklar ile birlikte nasıl bir çaklantı yaşamış oldukları da ortaya çıkabilecektir.

Özellikle antik Anadolu yeniden Sumerler, Hititler, Kimmeler, Fenikeliler, İonyalılar, Miletliler, Likyalılar, Amazonlar, Troyalılar, Frigler, Hattiler, Asurlar, Gaşkalar, Pontuslular, Galatlar, Atinalılar (On binlerin yürüyüşü), Persler, Büyük İskenderin Doğu Seferi, Selevkoslar, Kommagene, Doğu Roma, Ermeni, Hazar, Sasani, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Haçlı, Artuklu, Dulkadırlı, Akkoyunlu ve Karakoyunlulardan oluşan İlhanlı ve Osmanlı konuları bakımından tartışılmaya başlanacak demektir.

Türkiye bugün ulaşmış olduğu kültür ve uygarlık aşamasına ve kavuştuğu kimi sanayileşme ve iktisadi başarısına geçmişindeki binlerce yıllık emek yanında özellikle 1071'den sonra Küçük Asya'ya akın akın gelen Oğuzlarla birlikte yerli Diyar-ı Rum halklarının kaynaşmaları ve özverileri ile gelmiştir. Bu oluşumun içinde yer alan Türk unsurlar ile yegâne barış dini olan İslâm ise bugünkü var oluşumuzun en belirgin dayanaklarıdır.

Sanırım gelinen bu aşamada Türkler de Kürtler de nereden gelip nereye gitmekte olduklarını anlamaya başlayacaklar. Kaldı ki yaşanılan binlerce yıllık tarihi süreç içerisinde kültür ve medeniyetin değişik yansımaları yanında ırkların Anadolu potasındaki kaynaşmaları da bir nebze olsun daha bir açıklığa kavuşacaktır. 1983-1991 arasında yörenin yaklaşık yarısını dolaşmış belgeselci gezgin bir toplum bilimci olarak görsel olduğu kadar sözel malzemeleri de içerecek olan bu tür araştırmaların, daha önce yapılmış olan kimi araştırmalara göre daha anlamlı olabileceğini düşünüyorum.

İsmet İnönü: Türklerin dili vardır

Uğur Mumcu son eseri Kürt Dosyası'da pek çok gerçeği vurgular ve belgelemeye çalışırken Başbakan İsmet İnönü'nün TBMM'deki Gizli Görüşmelerden birinde aklımda kaldığına göre: '...Türklerin menfaati Kürtlerin yanıdır. Kürtlerin de menfaati Türklerin yanıdır... Unutmayalım ki Türklerin dili vardır' açıklmasında bulunur.

Peki bu kapsamda Türkiye’de konuşulagelen Kürtçe ya da Kürtçe Dil ailesi içerisinde yer aldığı yazılan Kırmançça, Goranice, Lorice ile Soranice nasıl olacak da kökleri pek çok yazılı kayalarda bulunan Türkçe ile boy ölçüşebilecek? Kaldı ki Türkçe bile geçirdiği aşamalar ve Türklerin kurmuş oldukları devletler ve imparatorluklar yüzünden o kadar güçlü bir yapı kazanmış olsa bile bırakalım Arapça ile Frasça karşısındaki alışverişini Batı dilleri karşısında bile bugün nasıl bir sınav vermektedir biliyoruz. Türkçe erimeye başlıyor. Küresel ticaretin ve yabancı kültürlere hayranlığın da etkisi ile konuşma dilimiz kadar işyerleri adlandırmalarında da büyük bir yabancılaşmanın yaşanmakta olduğu hep birlikte görüyoruz.

Kelime türetme yeteneği bakımından üstünlükleri bulunan Türkçe özellikle Arapça pek çok kelime ile Batı kökenli kelimelerin çoğuna karşılık bulamıyor. Yazarken de konuşurken de Türkçe yozlaşıyor. Türkçenin bu gibi açmazlara düşmesinde yabancı filmlerdeki konuşmaların uyumu (senkron tutturulması) için Türkçeleştirilmesinde karşılaşılan güçlükler de vardır.

Batı’nın bu kültür etkileri karşısında Prof. Oktay Sinanoğlu kitabının adını Bye Bye Türkçe olarak adlandırırken pek de haksız sayılmazdı. Peki bu durumda çok yaygın uygulama alanı olan Türkçe karşısında özellikle müzik, edebiyat, bilim dağarcığı ve sanat dalları bakımından Kürtçe ya da tartışmaların odağına oturuveren Kürt Medeniyeti nasıl bir savunma yapabilecektir, göreceğiz.

Bana göre en az Türkçe kadar Kürtçe de zordadır. Okumalarıma göre bu iki dil hiç de birbirlerine rakip değildir. Bu konularda yayınlanmış olan kimi sözlükler ile kimi ağız araştırmaları en önemli dayanaklardandır. Kaldı ki ülkemizin en yetkili uzmanlarınca yörede yapılan pek çok toplumsal ve ekonomik araştırma ile dil araştırmaları da konunun açıklığa kavuşturulması için baş vurulabilecek kaynaklar olarak araştırmacıların emridedir.

Ancak her şeye rağmen daha yeni bilgilere ulaşabilmek için yılmadan araştırmak ve birbirimize sunmak zorundayız yeni bilgileri. Unutmayalım ki Anadolu’da bir zamanlar var oldukları halde içimizde erimiş bulunan nice uluslar yanında onlara bağlı olarak doğup gelişen nice diller ve ağızlar ile bin yıllık Latince bile sonunda kimi gelişmelerden sonra tarihin derinliklerine gömülmüşlerdir.

Ek bilgi: Söz konusu toplumsal yapı, göç, siyasi eğilimler, ayrımcılık, devlet, bayrak, İstiklal Marşı, aşiret, ekonomik durum ile konuşulan dillerin geniş bir irdelenmesi için ilk elde sanal ortamda da bulunan aşağıdaki araştırmaya bakılabilir:

Proje Genel Koordinatörü ve Yürütücüsü: Prof. Dr. Ali ÇAĞLAR

Proje Danışmanları: Prof. Dr. Vamık VOLKAN, Prof. Dr. Abdülkadir ÇEVİK
 
Proje Ana Ekibi:
 
Prof. Dr. Ali ÇAĞLAR,
Doç. Dr. Turgay ÜNALAN, 
Dr. Yadigar COŞKUN,
Dr. Sutay YAVUZ, 
Ahmet Mesut DEREN,
Oktay ÜNALAN.

T. C. BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
 
DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİ SOSYO-EKONOMİK VE  SOSYO-POLİTİK YAPI ARAŞTIRMASI VE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNDEN  EN FAZLA GÖÇ ALMIŞ OLAN İLLERİN SOSYO-EKONOMİK  VE SOSYO-POLİTİK YAPI ARAŞTIRMASI
SORUNLAR, BEKLENTİLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLER  Aralık 2009, İSTANBUL
 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..