Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '12

 
Kategori
Kültürler
 

Türkçe faciası

Türkçe faciası
 

google alıntı


Onüçüncü yüzyıl sonunda, Bilecik civarında Osmanlı beyliğinin kuruşuyla dünyanın en büyük devletlerinden birinin temeli atılmış oldu. Bu beylik islâmi cihad gayesiyle hareket eden "gaziler"in eseridir. Selçuklular gibi Oğuz Türklerinden olan Osman Bey'in yönetiminde Bizans'a karşı savaşan Osmanlılar 1326 da Bursa'yı,1453 de İstanbul'u fethederek devletlerinin payitahtı yaptılar ve onaltıcı yüzyılda üç kıtaya yayılan bir imparatorluk kurmayı başardılar.

Paul Wittek'e göre " Osman Gazi'nin halefleri tedricen sultanlar haline geldiler, onların etrafında karekterini dil ve ırktan ziyade din ve medeniyetin tayin ettiği bir Osmanlı cemiyeti teşekkül etti. Türkçe devlet dili olarak tutunduysa da, bu arapça ve farçadan alınma terim ve kurallarla dolu Osmanlıca şekline inkılabı bahasına mümkün oldu. Nitekim şair Baki'nin Kanuni Süleyman için yazdığı mersiyeden;

"Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nam u neng,

Tâ key hevâ-yi meşgale-i dehr-i bidireng"

beytinde görüldüğü gibi, iki mısradan ibaret  olan cümlenin içinde bir tek Türkçe kelime bulunmamaktaydı. Osmanlıca denilen ve saray çevresiyle aydın zümresinden itibar gören bu acaip dil onyedinci yüzyılda Veysi ve Nergisi sayesinde nesre de hakim oldu. Ne var ki, sanılanın aksine anlaşılması güç bu suni dilde yazanlar konuşurken halkın dilini kullanıyorlardı . 1730 da İstanbul'da Müteferrika Matbaasında basılan Türkçe-Fransızca mükâleme kitabı'ndan alınan şu parça bunu ispat ediyor.

"Ağan nerededür? -Bundadur, Sultanum.

Dahi uyurmi? - Hayır, Celebüm, uyanıkdür,.

Kalkmiş mi?  Yok, Sultanum, dahi döşekdedür.

Sabahınuz hayır ola, Sultanum,   -Hoş geldün çelebim.

Dahi döşekdesiniz -Dün gece geç yatdum.

Ondokuzuncu yüzyılda Türkiye'de yazı dilinin halk diline yaklaşması hareketi başladı. Tanzimat çağında Sadrazam Mustafa Reşit Paşa'nın öncülüğünde girişilen hareket Türk gazeteciliğinin 1860 dan itibaren gelişmesiyle hız kazandı ve 1911de Selanik'te Genç kalemler dergisi etrafında toplanan yazarların çabası ardından 1930 lu yılların başında temiz bir Türkçe hline geldi Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun ilk baskısı 1932 de yayımlanan Yaban romanında aşağıaki cümleler buna örnek olarak gösterilebilir.

"Bu viran ülke ve bu yoksul insan kütlesi için ne yaptın? Yıllarca yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun.

Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatmadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin... Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin?".

Bu sıralar Büyük Atatürk sonradan Türk Dil Kurumu adını alacak olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurarak Dil İnkılâbı'nı başlatmıştır. Yapılmak istenen Türkçenin yabancı kelimelerden arındırılması ve Osmanlıca yerine halk ağzından söz derlenmesiyle Öz Türkçe'ye ulaşmaktı. Ancak Tarama ve Gramer çalışmaları dilde tasfiyecilikle neticelendi. Ayrıca hahlkın Arap, Fars, Rum ve Slav dillerinden aktarıp özümsediği kelimer atılmış, onların yerine Orta Asya Türk lehçelerinden sözler alınmıştı.

Atatürk Dil inkılabıyla bizzat ilgileniyor ve resmi konuşmalarında yeni kelimeler kullanmaya özen gösteriyordu.3 Ekim 1934 gecesi İsveç Veliahdı Prens Güstav Adolf şerefine Çankaya köşkünde verilen ziyafette şöyle konuşuyordu:

"Bu gece ulu konuklarımıza Türkiye'ye uğur getirdiklerini söylerken duyduğum,tükel özgü bir kıvançtır...Avrupanın iki bitim yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak , önürme,uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bu gün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar; baysal utkusu".

Atatürk Dil İnkılabında beklediğini bulamadı. Zira Türkçe anlaşılmaz hale gelmiş ve ahenksizleşmişti. Yanlıştan dönüş yolu aradı, bunuda Avusturyalı dilci Dr Kvergitch'in Güneş-Dil teorisiyle sağladı.Söz konusu teoriye göre Türkçe"Taş ve maden devrinde, kültür kelimelerini göç yolu ile yeryüzündeki dillere yayan eski ve büyük kültür dilidir....Dilimize yabacı saydığımız birçok kelimeleri fedaetmek gerekmez. Çünkü bunların esasta Türkçe olması mümkündür" Güneş-Dil teorisi o yıllarda Atatürk'ün desteklediği Türk Tarih üzerine de uygun düşmekteydi.

Dil İnkılabı denemesinden vazgeçtikten sonra Atatürk düzgün Türkçe ile yazmış ve konuşmuştur.Gerçekten daha önce Ankara'da huzuruna kabul edip ağırladığı İsveç veliahdına, kızının Danimarka veliahdıyla evlenmesini kutlamak için 3 Haziran 1935 de gönderdiği telgrafın metni şöyledir:

"Prenses İngrid ile Danimarka veliahdı Prens Fredrik'in evlenmeleri münasebetiyle en hararetli tebriklerimi kabul etmenizi ve mümtaz veliler nezdinde en halisane temennilerime tercüman olmanızı rica ederim"

Güneş Dil teorisine dayanılarak Millet, hadise,ehemmiyet, hakikat, müdafaa, sulh, tekamül v.b kelimelerinin Türk kökenli olduğu açıklanmıştır. Atatürk'ün 1935 ten sonraki nutuk ve yazılarında ulus, sayın, okul, kamutay, gibi kelimelere rastlanmaktaysa da dilinin sade ve halkın anlayacağı uslûpta olduğu görülür.

Türk Dil Kurumu Atatürk'ün ebediyete intikalinden sonra "Öz Türkçe" hareketini tekrar benimsemiş  ve 1955 ten itibare bu hareketi süratlendirmiştir. Günümüzde Türk dili  Okul, basın,  radyo ve televizyon sayesinde giderek yozlaşmaktadır. Olanak, uygarlık, yapıt, koşul, gibi uydurma kelimeler yanında aktivite, sezon, transformasyon, operasyon, deklarasyon, gibi batı dillerinden alınmış sözler, Türkçe'yi adeta istilâ etmektedir.

Gençlerimiz ilkel afrika kabilelerinde olduğu tarzda bir kaç yüz kelimeyle konuşmakta, yirmi otuz yıl önce yazılmış edebi ve ilmi eserleri anlayamamaktadırlar. Böylece milli kültür ve geleneklerimizden kopmaktadırlar.

Türkçenin maruz kaldığı bu facia karşısında, Devletimiz ve ilgili kurumlar daha ne kadar hareketsiz kalacaklardır?...

Son söz;

Dilini kaybetmiş bir millet, yok olmaya mahkumdur..

 

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..