Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '12

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Türkçe ve Yazın Öğretimi

Türkçe ve Yazın Öğretimi
 

KAVRAM DERSANESİ SEÇİCİ KURUL PLAKETİ NİSAN 2012


Türkçeyi tanımanın, anlamanın, kullanmanın ulusal bir görev olduğu gerçeğini kavramak zorundayız. Bu görevi toplum olarak  öncelikle okullarda uyguladığımız Türkçe, yazın(edebiyat) izlencesinin niteliğini ve kapsamını yenileyerek başarabiliriz. 

Türkçe öğretimde bunu başarmanın yolu başlıca dört etkinlikten geçmektedir:

1 . Okuma

2 . Dinleme

3 . Konuşma

4 . Yazma

          İlk iki  etkinlik alıcı, diğer ikisi de verici dilsel etkinliktir .

Türkçe öğretiminde bu etkinlikleri uygularken elimizde bulunan araç - yani metin - diliyle, içeriğiyle önem taşımaktadır. Metnin dili Türkçenin tadını duyurmalı, içeriğiyse çocuğun yaşına, yaşadıklarına  ve çocuğa görelik ilkesine uygun olmalıdır.

Metinlerin yazım sorunu da önem taşımaktadır. Dilimizde yazım birliğini sağlayamadığımız bir gerçek. Bunu aşmanın yolu gelenekleşmiş kuralları, yazımları bozmamaktır. Örneğin, “ bugün, ilkbahar, sonbahar, anadili, dilbilgisi, ilköğretim vb." sözcüklerinin ders kitaplarında ayrı yazıldığını görüyoruz. Bu yanlışı sürdürmek gelenekleşen yazımımızı bozmak değil midir?

Türkçe öğretimde anlama ve anlatma birbirine sıkı sıkıya bağlı iki kavram. Bir konuyu alıcı dilsel etkinlikle önce  anlamak, sonra verici dilsel etkinlikle anlatmak gerekiyor. Bunun için önce okuma, dinleme alışkanlığı verip sonra da sözlü ve yazılı anlatımın  gerektirdiği becerilerle öğrencilerimizi, öğretmenlerimizi donatmalıyız.

Türkçe öğretmeni anadilini kullanma becerisini iyi edinmeli.Anadilini kullanma becerisinden yoksun öğretmen öğrencilerine  anlama, anlatma adına   yardımcı olamaz. Anadilini iyi bilmeyen öğretmen bunun ulusal bir görev olduğu bilincinden de yoksundur.Öğrencilerine seçeceği metinler, sunacağı kitaplar anadilin güzelliklerini taşımayacağından ulusal bir görev yerine getirilmemiş olacaktır.                                       

Anadili öğretimini okullarımızda niçin gerçekleştiremiyoruz sorusunun altında yatan gerçek; kitap, öğretmen daha da ötesi izlence sorunudur. İlköğretimden başlayan eksikler, yanlışlar on bir yıllık eğitim-öğretim sürecinde sürüyor. Türkçe metinleri içeren kitaplar neden yok elimizde? Bu kötülüğü ulusun geleceğine yaptığımızın ayırdında mıyız?

 Anadili eğitiminin nasıl yapılması konusunda  “Anadili dersleri bilim değil, sanat gibi öğrenilmelidir.“ diyen dilci Doğan Aksan’ı örnek alabiliriz. Öğretmenlerimizi onun kitaplarıyla tanıştırıp sunduğu bilgilerle donatabiliriz. Bu alanda emek veren başka dilcilerimiz de olduğunu unutmadan anadilimizi bilim, sanat, eğitim alanlarında  geliştirebiliriz. İşte bu dil bilincini alan öğretmen öğrencilerine daha da yararlı olacaktır.

 Öğretmenlerimizin anadili bilinci yanında uygulayacağı yöntemler de önem taşımaktadır. Okullarımızda kural yazdırıp sonra ezberletmek yöntem olarak uygulanmaktadır. Oysa metinden kopuk bir çalışma amacına ulaşamaz. Kuralcı yöntem papağana koşullanma yoluyla ezberletilen bazı sözcükleri yineleme durumuna düşür bizi. Örneğin, sözcük türlerini veren bir öğretmen; “ad, önad, adıl, belirteç, ilgeç, ünlem, eylem “ terimlerini tanımlayarak yola çıkmamalı. Metin içinde bunlar sezdirilerek öğrencilere tanımları buldurulmalı. Öğrencilik yıllarımda önadı: “Varlıkların durumlarını , renklerini, sayılarını belirten sözcüklerdir.”  diye  tanımlardık. Oysa, önadın, belirtecin ad olduğunu sözcüklerin tümce içinde yaptığı görevlerinden dolayı bu adları aldığını yıllar sonra öğrenmiştim.        

  Okullarımızda terimlerin Türkçe olmayan sözcüklerle karşılanmasını anlamak da  kolay değil. Neden, “isim, sıfat, zamir, zarf, edat, fiil “ sözcüklerini kullanmada direniyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı bunu bir genelgeyle çözemez mi? Kitaplarımızın dili çok önem taşımaktadır. Bunu başarmak anadili eğitiminde atılacak önemli bir adım olacaktır.

Anadilimizle eğitim, düşünme yeteneğimizin de gelişmesini sağlayacaktır. Dilbilimci Ferdinand De Saussure  dil düşünce bağlantısını tanımlarken: “Kağıdın bir yüzü dil, diğer yüzü düşünce.” diyor. Gerçek bu olunca, kişi anadiliyle düşüneceğine göre bunun öğretimine özen göstermemiz de zorunluluk taşımaktadır. Anadilde öğretim düşünme yeteneğimizi geliştireceğinden düşünen kuşaklar yetiştirip her alanda varsıllığa ulaştıracaktır bizi.

 Düşüncenin dile dökülmesi kişiyi anadili öğretimine götürüyor. Her anadilin sözdizimi ayrı olduğundan düşünce biçimlenirken bu düzene uyar. Türkçede temel yargı sonda yardımcı yargılar önde bulunur. Oysa Fransızca, İngilizce gibi dillerde  bunun tersi olmaktadır.

Ortaöğretim izlencesinde yazın (edebiyat) adı altında sürdürdüğümüz güzel sanat dalı anadile dayanmalıdır.Yazın öğretimi, anadilini kullanabilme becerisini edindirirken değişik türde –şiir , öykü , roman , deneme, söyleşi, tiyatro- yer alan sanat yapıtlarıyla da karşı karşıya getirir öğrenciyi. Öğrenciler yazınsal ürünleri tanıyarak, bu ürünlerde işlenen anadilini tadarak güzelliklere ulaşır.

 Böylesine duygusal doyumları sağlayan yazın öğretimini, izlencesini  bu amaçlar doğrultusunda düzenlemek gerekiyor. Yazın izlencesine baktığımızda öğrenciye anadilini kullanabilme becerisini, öte yandan  güzel duyularla donanım niteliğini kazanmadığını  üzülerek gözlüyoruz. Lise çıkışlı öğrencilerimizden tek sanat yapıtı okumadan on bir yılın sonuna gelenlerin sayısının çok olduğunu söyleyebiliriz. Bu güzel çocuklarımıza okuma becerisi kazandırmak yerine tersini  amaçlamışız!      

Yazın öğretimi, bugün bilgi ezberleten, kişinin yorumlama, çözümleme  yeteneğini geliştirmeyen papağan örneğinde olduğu gibi kısır bir döngü içindedir. Anadilinden uzak, güzel duygularla donatılmayan gençler yetiştirmekteyiz.

Yazın öğretimindeki bu olumsuzluk  istenirse olumluluğa dönüştürülebilir . Bunun  için yapacaklarımızı şöyle sıralayabiliriz:   

   1. Ders kitapları dil ve içerik yönünden tutarlı yazınsal değeri olan metinler içermeli.

     2. Sınıf düzeyine uygun  yazınsal ürünler belirlenerek zorunlu olarak okutulmalı.

     3. Okunan kitapların sözlü ve yazılı olarak önce sınıfa, sonra okulda düzenlenecek etkinliklerle değişik dinleyici topluluklarına sunulması sağlanmalı.   

      4. Kulak eğitimi, okumanın gelişmesi için metin seslendirme çalışmaları yapılmalı .                    

       5. Zorunlu okuma saatleri  olmalı.

        6. Değişik sınıfların izlencelerine konmuş ulusal ve uluslararası yazar ve ozanların tanıtılması yapıtları okutularak sağlanmalı .

        7 . Öğrencilerin kendi yaratıları çıkaracakları bir yayın organıyla duyurulmalı .        

        8 . Bunları uygulayacak yetenekli, okuyan, alan bilgisi olan öğretmenler yetiştirmeli.

Bu önerileri geliştirebiliriz. Eğer bu öneriler doğrultusunda yazın öğretimini sürdürürsek çağdaş, demokratik, laik yurttaşlar yetiştirmemiz sağlanacaktır. Bugünkü yazın izlencesi yukarıda sıraladığımız önerilerin yaşama geçmesini engellemektedir. 1940’larda yazın öğretimi bitmekte, genç, anadilinin seçkin ürünleriyle tanışma olanağından yoksun kalmaktadır. Dahası düşünen kuşaklar yerine usavuramayan bireyler yetiştirerek geleceğimizi karartmaktayız.

 Oysa ,“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. “  diyen Atatürk kişiliği gelişmemiş, güzel duygularla bezenmemiş; uluslaşma yolunda yurttaşlık bilincine ulaşmamış  kişilerle çağı yakalamada yaya kalacağımızı yıllar önce bize duyurmuştu.

(Ekspres İstanbul , Şubat Mart 2002 ; Çağdaş Türk Dili , Mayıs 2002 )

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..