Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '09

 
Kategori
Dilbilim
 

Türkçe yazı dili ve Latin harfleri...

Türkçe yazı dili ve Latin harfleri...
 

Yeni Türk harfleri ile halkımız, "ümmi"likten kurtulmuş; okur-yazar durumuna gelmiştir.


TÜRKÇE YAZI DİLİNDE LATİN HARFLERİ SERÜVENİ...

Bugün 1 Kasım 2009... Günümüzden 81 yıl önce bugün, Atatürk'ün deyişiyle "Latin esasından alınan yeni Türk harfleri " kabul edildi... (1 Kasım 1928)

Başlarken...

Türkler, İslam dinini kabul ettikten sonra, yavaş yavaş kendi öz kültürünün yazı dilini ihmal etmeye başlamışlar; "İslam ve Arap Kültürü"nün etkisi ile Arap harflerini(abece'sini) kullanmaya başlamışlardır.

"Yazı değişimi", Atatürk ya da Türk değişim hareketi -devrim ya da İnkılap olayı- içindeki tüm yenilikçi atılımların en başta geleni olmuştur.

Bu olay, "devrim / inkılap"kavramını bütün anlamı ile dolduran gerçek bir değişimdir. Bir dönüşümdür, dönüşerek değişimdir; bir biçimden başka bir biçime girmedir. Bu, Atatürk değişim eyleminin bütünlüğü içinde, özel alanlara yönelik düzeltim hareketleri arasında "devrim" niteliğindeki tek sosyokültürel değişmedir.

Bu değişim ile, Türk toplumunu en uzun süre Doğu ve Arap kültürüne bağlayan en kuvvetli bağ koparılmış; gerçek Türk kültürünün özünü saran kabuk kırılmış, Türk toplumu ile uygar dünya arasındaki duvar yıkılmıştır..

Tarihimizin, birbirinden ayrılmaz dönemlerine haksızlık etmemek için "Latin harfler serüveni"ni dönem dönem anlatmaya çalışacağım...Bu serüvenin, Cumhuriyet'ten önce başladığını ama son noktayı Atatürk'ün koyduğunu belirteceğim.

1- Osmanlı öncesi zamanda...

Türk dilinin Latin harfleriyle yazılması olayının tarihi, 14. yüzyılın başlarına kadar dayanır.. Hıristiyan Katolik mezhebine mensup Fransiskan tarikatı misyonerleri, Kuman Türklerini Hıristiyanlaştırmak için Türkçe'i öğrenmişler ve Türk dilini Latin harfleriyle ifade etmeye çalışmışlardır.(1)

Türklerin, İslamiyet'i kabul etmeleriyle birlikte İslam dininin kutsal kitabının, peygamberin hadislerinin ve dine ilişkin bilgilerin daha kolay öğrenilebilmesi için Uygur alfabesi bırakılmış ve Arap yazısı kullanılmaya başlanmıştır.(2)

2- Osmanlı döneminde...

Uzun süre Osmanlı Türk toplumunun değişmez alfabesi olarak kullanılan Arap kökenli alfabenin, 19.yüzyıla gelindiğinde, okuma yazmada doğurduğu güçlükler yanında Türkçe'nin ses varlığına da uygun olmadığı fark edilmiştir. Bunun üzerine Arap kökenli alfabede bazı değişiklikler yapılarak, Türk diline daha yakın bir hale getirilmesi düşünceleri gündeme gelmiştir.

1862'de, yazıda reform sorununu ilk kez ortaya atan Munif Paşa(1828-1910), Arap harflerinden yana olmasına rağmen, okuma yazmanın zor, basın işinin güç ve pahalı olduğunu ileri sürerek kimi düzeltimlerin yapılmasını ve yazım yöntemlerinin değiştirilmesini önermiştir.(3)

İkinci Meşrutiyet Dönemi'nde, alfabenin yeniden düzenlenmesi ve Latin alfabesinin alınması gibi iki ayrı yönde gelişen tartışmalar sürerken İslam Birliği'nin en büyük savunucusu II.Abdülhamit'in, "halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur"(4) şeklindeki düşüncesi ilginçtir.

NOT - 1 : Oysaki Enver Ziya Karal, II. Abdülhamit'in, Osmanlı İmparatorluğu'nu bir Türk-Arap İmparatorluğu haline getirmeyi; o kadar ki, bir aralık devletin resmi dili olan Türkçe'nin bırakılıp yerine resmi dil olarak Arapça'nın kabul edilmesini bile düşündüğünü yazar.(5)...(İki ayrı kaynaktan aynı konuda farklı iki bilgi... Hangisine inanırsanız onu kabul edin)

İttihat Terakki Cemiyeti'nde olanlar da, genelde Latin harflerinden yana olmuşlardır. İbrahim Temo(İbrahim Murat ya da Latinci Temo), Kılıçzade Hakkı ve Hüsyin Cahit de Latin harflerinin kabulünden yana olmuşlardır, Ancak Şeyhülislamlık, Kuran'ın Latin harfleriyle yazılamayacağını öne sürünce Latin harflerinin kabulü gerçekleşememiştir.(6)

Görüldüğü gibi, bütün çalışmalara ve bu konuda uğraş veren bir kısım aydınlara rağmem, Cumhuriyet öncesi dönemlerde Latin alfabesinin kabulü, genelde dinsel nedenler ve eski kültürle olan bağların koparılacağı endişesi ile mümkün olmamıştır.

3- Cumhuriyet döneminde...

Cumhuriyet döneminde de latin harflerinin kabulü kolay olmamıştır. Osmanlı döneminde karşılaşılan güçlükler, bu dönemde de sürmüştür.

Toplumun bazı alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemeyeceğini bilen Atatürk, yazı değişimi için de, her değişim öncesinde olduğu gibi davranmış ve bu değişimi de, zaman ve zemin koşullarına bırakmıştır. Yasal yaptırımlara geçmeden önce, hiçbir düzeltim eyleminde yapmadığı ölçüde hazırlık yapmış ve kamuoyunu hazırlamıştır.

Atatürk, daha II.Meşrutiyet öncesi yıllarda Latin harflerinin benimsenmesini Batı uygarlığına giriş koşulu olarak görmüş ve bu görüşünü sürekli olarak korumuştur.

II.Meşrutiyet'ten bir süre önce Selanik'te bulunduğu bir sırada, bir Bulgar Türkoloğu olan Ivan Malinov'a " Batı uygarlığına girmemize engel olan yazıyı atarak Latin harflerini benimseyeceğiz"(7) demiştir.

Erzurum Kongresi'nin sona erdiği gece, Mazhar Müfit Kansu'nun defterine, zaferden sonra yapacaklarını not ettirirken, beşinci madde olarak "Latin harflerinin kabul edileceğini"(8)yazdırmıştır.

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da konu sürekli olarak gündemde tutulmuş ve tartışılmıştır. 1923'de İzmir İktisat Kongresi'nde, kongrenin amacı dışında olmasına rağmen, "Latin harflerinin kabulü" konusunda bir önerge verilmiş; ancak bu önerge, "bölücülüğe neden olur" düşüncesiyle Kazım Karabekir tarafından okutulmamıştır. Ancak bu durum, basında yeni bir tartışma döneminin açılmasına neden olmuştur.

Not -2: Sovyetler Birliği, kendi korurluğu altındaki Türklerle, Türkiye Türkleri arasında yazı dili aracaılığıyla kurulabilecek irtibatı önlemek için Türkiye'de Arap yazısı kullanıldığı zaman Sovyetler Birliğindeki Türk dillerinde Latin yazısını kullandırmıştır. Türkiye'de latin harfleri kabul edildiğinde ise, bu kez de Latin yazısı yerine Kril yazısını kullanıma sokmuştur.(9)

1924 yılında Şükrü Saraçoğlu(İzmir milletvekili ve Fethi Okyar hükümetinin Milli Eğitim Bakanı), TBMM'nde yaptığı bir konuşmada; "Arap harflerinin Türkçe yazmaya uygun olmadığını, yıllarca süren özverili çalışmalara(Osmanlı dönemini kastediyor.cd.) rağmen halka okuma yazma öğretilemediğini, okur-yazar oranının yüzde iki veya üç olduğunu "(10) söylemiştir.

Meclis'te büyük gürültülere sebep olan bu konuşmadan sonra, basında ve kamuoyunda lehte ve aleyhte süren tartışmalar, 1928 yılına kadar sürmüştür.

Nihayet, 23 Mayıs 1928'de kurulan Dil Encümeni ya da Alfabe Komisyonu'nun yoğun ve biraz da tartışmalı çalışmalarından sonra, 1 Kasım 1928'de kabul edilen yasa ile, Atatürk'ün kendi deyişi ile "Latin esasından alınan Türk alfabesi"(11), Arap kökenli alfabenin yerini almıştır.

NOT - 3 : Şerafettin Turan, İslamiyet'le birlikte Türkler arasında yaygınlık kazanan alfabenin, salt Arapların kullandığı harflerden oluşmadığını, ona Türkçeye uygunluk sağlaması için birtakım eklemeler yapıldığını söylemektedir. Bu nedenle de "eski yazı" ya da "Osmanlı alfabesi" diye nitelenen alfabeye, "Arap alfabesi" değil, "Arap kökenli alfabe" demenin daha doğru olacağını belirtmektedir. Bunun gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nde kullanılan alfabenin de "Latin alfabesi" olmayıp, "Latin kaynaklı yeni Türk alfabesi" olduğu saptamasını yapmıştır(12)

Nitekim, Atatürk de yeni alınan ve yazı dilimize esas olan bu alfaneye salt "Latin alfabesi" dememiş; "Latin esasından alınan Türk alfabesi"(13) demiştir. Bu nedenle de, söz konusu alfabenin kabulünü öngören 1928 tarihli yasada, Latin harfleri konu edilmemiş ve yasaya, "Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun" başlığını verilmişti

Not-4 : Bazı kaynaklarda, yasanın kabul tarihi olarak 3 Kasım 1928 geçer. Bu sizi şaşırtmasın; bence 3 kasım yasanın yürürlüğe giriş tarihi olabilir; olabilir değil öyledir.

Bitirirken

O dönemlerde yüksek seslerle söylenmemesine rağmen(şimdilerde ses biraz daha yüksek çıkıyor) yazı değişimin, toplumun eskiyle olan bağlarını kopardığı gerekçesiyle eleştirilmiştir...Bence bu doğru bir yaklaşım değil...

Çünkü 1927 nüfüs sayımına göre, 13.6 milyon olan toplam nüfüsun ancak %10'u(kadınların ise yalnızca %3'ü) okuma yazma biliyordu.(14)

Okuma yazma bilenlerin büyük kısmını da, büyük şehirlerdedi yazarlar, gazezeteciler, aydınlar, memurlar v.b. teşkil ediyordu. Yani, sıradan halkın neredeyse tamamına yakın bölümü, eski tabirle "ümmi" idi. Bu bakımdan, okuma yazma ile eski kültürle ilişki kurabilcek sıradan insanımız yok denecek kadar azdı.(Bu oran, 1924'te %2-3'tü.)

Bu nedenle, yazı değişiminin, hakın eskiyle bağlarının kopardığı şeklindedi eleştirilere katılmak doğru değil gibi geliyor bana...

1 Kasım 1928'den 1 Kasım 2009'a geçen 81 yılda halkımızın okur yazarlığı %100'lere çıktı ve yeni harflerle bağların kopulduğ düşünülen eski kültürümüzle irtibat kurmakta da bir sorun yaşanmamaktadır...

cdenizkent

______________ :

(1) Nahit Dinçer, Türkiye'de Kültür Buhranı, Sebepleri ve Neticeleri, 1988, s.121

(2) Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, 1990, s.75

(3) Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, 1988, s.422; Şerafettin Turan, A.g.y., ss.77-78 ; Emre Kongar, Kültür Üzerine, 1989, ss.102-103

(4) Sultan Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, çev. Salih Can, 1974, ss.177-178

(5) Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt VIII, 1957, s.545

(6) Şerafettin Turan, A.g.y., s.78

(7) Nahit Dinçer, A.g.y., s.221

(8) Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, Cilt-I, 1988, s.131

(9) Bernard Lewis. Modern Türkiye'nin Doğuşu, ss.427-428

(10) Geoffrey Lewis, Turkey, 1960, s.96 (Açıklama: Bu yabancı kaynak için okuyucularım gülümsemesin. Bu alıntıyı doktora tezimden aldım. Doktora tezi için, yabancı kaynaklardan yararlanma zorunluluğu vardı, bizim zamanımızda.)

(11) M.Kemal Atatürk, Söylev ve Demeçler, Cilt-II, 1989, s.377

(12) Şerafettin Turan, A.g.y., s.73

(13) M.Kemal Atatürk. Söylev ve Demeçler, Cilt II, s.272

(14) Turhan Feyzioğlu, Atatürkçülük, s.164 ve Nur Serter, İnsan Merkezli Eğitim, s.118

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..