Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '07

     
    Kategori
    Eğitim
     

    Türkçem

    Türkçem
     

    Küre, Kürre = Top, Yuvarlak, Toparlak

    Ahmet Miskioğlu

    "Küre" ya da "kürre", Arapça bir sözcüktür.

    "Küre" ya da "kürre", "top" demektir; yani "küre"nin Türkçesi, "top"tur, "yuvarlak" tır "toparlak"tır.

    Arap çocuğu, bizim "yuvarlak", "toparlak" dediğimiz, "top" dediğimiz şeye "küre" der.

    "Toplar", "yuvarlaklar" için, yani sözcüğün çoğulu için Araplar "kürat" der. Bir gün aşağılık duygusu taşıyan birilerinin, "kürat" demeye başlayacağından da korkarım.

    Bizim aydınımız, düşünürümüz, siyasa adamımız, yazarımız, gözbebeğimiz olan bütün sevdiklerimiz, ne ölçüde bilinçsizdir ki, göz göre göre başka bir ulusun döküntü verilerine kucak açar, kendini aşağılar gibi kucak açar da kendi değerini bırakır! Kendi değerli sözlerini bırakır da bizim için söylemesi bile çok güç olan başkalarının sözlerini kullanır. Nasıl olur bu?

    Doğrusu insanımızın böyle kendini aşağılamasına şaşıyorum, ulusumuz adına üzülüyorum.

    Yalnız dil alanında değil, her alanda böyleyiz.

    Sanki kendi kendimizi aşağılamak görevi verilmiştir bize. Hepimiz kuzu kuzu görevimizi yerine getiriyoruz. Bize yaraşan aşağılanmaktır der gibi!

    Siyasa alanına bakalım. Özellikle beş yıla yakın bir süreden beri ulusumuzun aşağılanmasının en yoğun dönemini yaşamadık mı siyasanın her alanında. Yurt yönetimini ele geçirip yönetim başına yerleşenler, bizi hem Amerika'da hem Avrupa'da aşağılanması gereken insanlar durumuna getirmediler mi?

    Bileşik kaplarda olduğu gibi, toplum içinde, bir alanda oluşan durumlar, kendiliğinden her alana yayılıyormuş demek. Dil alanında da kendi kendimizi aşağılamalıymışız. Aydınımız hemen böyle görevleri yükleniyor, kuzu kuzu görevini yerine getiriyor.

    "Küreselleşmek" ne demektir Tanrı aşkına!? Konuşurken, bir aydın arkadaşa sordum, bu sözcüğün son zamanlarda çok kullanılmaya başlandığını söyledim. Arkadaş, bilgiç bilgiç: "Bu sözcük 'globalleşmek' demektir" dedi.

    İşte böyle...

    Aydınlarımız, kendi değerlerini aşağılarken, bilinmeyeni, gene bilinmeyenle açıklamakta büyük başarı gösteriyorlar.

    İlk “küreselleşmek” sözcüğünü kullanan, “evrenselleşmek” niçin dememiştir?

    "Evren" sözcüğü Türkçe olduğu için mi dememiştir? Ya da başka bir Türkçe söz bulunamaz mıydı, toplumbilimle uğraşan büyük büyük insanlarımızca? (Haksızlık etmeyelim: Sayın Server Tanilli'nin, Sayın Emre Kongar'ın yazılarında "evrensel" sözcüğünün kullanıldığını görüyoruz her zaman. Başka bilinçli insanlarımız da vardır kuşkusuz.)

    "Küre", Arapça olduğu gibi, "Global" da Fransızcadır. Tahsin Saraç'ın "Büyük Fransızca-Türkçe Sözlüklünde "Global" için "toptan, yuvarlak, toplam" açıklaması var.

    Yani "küre" sözcüğü Arap sözlüğünde var, "global" sözcüğü de Latin kökenli dillerin sözlüklerinde var.

    Ya bizim Türkçe sözlüklerde durum nasıl?

    Bu da sorulur mu? Bizim Türkçe sözlüklerde her ikisi de var (!)

    Paşa gönlümüz, başkalarının sözcüklerini sözlüğümüze doldurmayı ustalık saymış, uygarlık saymış, bilimsellik saymış.

    Bütün dünya uluslarının sözcüklerini bizim sözlüğe dolduralım, sonra da övünelim, en büyük sözlük, bizim sözlüğümüzdür, diyelim: Olur mu böyle şey? Sömürge ekini (kültürü) başkadır, bağımsız ulus ekini başka!

    Edebiyat Fakültesi'nde öğrenci olduğum yıllarda, İstanbul'da Merkez Öğrenci Yurdu'nda kalıyordum. Başka fakültelerde okuyan öğrenci arkadaşlarla söyleşirken, Türk ekininin çok varsıl bir ekin (kültür) olduğunu açıklamaya çalıştım onlara. Türkiye'de öğrenim görmeye gelmiş, bizim gibi, yurtta barınan, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde okuyan bir Arap öğrenci arkadaş: "Açınız Türkçe sözlüğünüzü, bakınız, Arapça olmayan bir tek sözcüğünüz var mı? " diye sordu bize. Bizim ekinimizin, uygarlığımızın bulunmadığını, her şeyimizi Arap'tan, Arapçadan aldığımızı belirtmek istiyordu.

    O yıllardaki kimi bağnazlar gibi, "Fethedilmiş sözcüklerdir onlar(!)" demedim doğal olarak. Birçok açıdan, doğruydu söylediği.

    Bir türlü dilimiz varmıyor Türkçemizi, kendi dilimizi kullanmaya; dilimizde Türkçe karşılığı bulunsa da Arapçasını kullanmayı yeğliyor sözümona aydınlarımız, düşünürlerimiz, bilim adamlarımız! Hepimiz Arapçayı yeğliyoruz, başka uluslardan gelen yabancı sözcükleri yeğliyoruz!

    Yani bir türlü yanaşmıyoruz, Türkçe "yuvarlak" demeye, "toparlak" demeye, "top" demeye... İlle "küre" diyeceğiz, "küresel" diyeceğiz, "küreselleşmek" diyeceğiz! Biz sömürgeleşmiş kafalı Türk insanları!

    Bizim dilimiz, aydınlarımızın bilinçsiz tutumları yüzünden Arapçanın kölesidir, Fransızcanın kölesidir, İngilizcenin kölesidir... Bağımsız olarak "dilimizin onuru"nu korumaya bir türlü yanaşmıyoruz, yanaşamıyoruz.

    Siyasal alanda da böyleyiz. Özellikle son beş yıla yakın bir süreden beri Amerika'nın kölesiyiz, Avrupa'nın kölesiyiz. Hem de borçlu köleleriz! Yönetimi ele geçirenler, bir yandan sürekli olarak ülkeyi borçlandırırken, öbür yandan da gene ülkenin değerlerini Avrupalılara, Amerikalılara satıp duruyorlar, "babalar gibi" satıp duruyorlar. Ne yazık ki, ülkenin başındakiler, sömürgecilerle el ele...

    Ülkemizin başına geçenler, cumhuriyetimizi bölmek, batırmak, yok etmek görevini almışlar; kuzu kuzu bu görevi yerine getirecekler.

    Yeni dönemde bu bilinçsiz tutumlara son vermek gerekiyor! Nasıl son vereceğiz bilinçsiz tutumlara? Son vermeyi düşünecek mi yeniden yönetimi ele geçirenler?

    Kaç yıl önce, Sayın Sami Karaören, Türk Dili Dergisi'nde «Şu 'Diğer' Sözcüğü» adlı bir yazı yazmıştı. "diğer"in Türkçe olmadığını ama onun yerini tutacak sözcüklerimizin bulunduğunu açıklıyor Sami Karaören, bizi bilinçli olmaya çağırıyor.

    O yazıdan bir bölümce alıyorum:

    «Ne çok kullanıyor yazarlarımız şu 'diğer' sözcüğünü... Özellikle yazın dışındaki yazarlar. Bilim adamları, gazeteciler. Bu Farsça sözcüğün, belki de, Türkçe olduğunu sanıyorlar. Dilimizde öbür, öteki, başka sözcükleri varken, ne gereği var diğer (diğer) sözcüğünün kullanmanın. Hem de yerine göre çok kullanışlı sözcükler. Örneğin "biri başka diğeri başka" yerine "biri başka öbürü başka" ya da "...onu değil, diğerini" yerine "...onu değil ötekini"; "... bir diğer kişi" yerine "... bir başka kişi" dersek, Farsça yerine güzel dilimizin sözcüklerini kullanmış olmakla kalmıyor, anlatım inceliklerini getirmiş oluyoruz yazınımıza. Düşününüz, bir tek diğer sözcüğünün tutsağı olmaktan kurtarıyor bizi dilimiz, ayrı ayrı anlatım inceliğine, varsıllığına ulaştırıyor. Dil bilinci içindeki yazarlarımız "diğer taraftan " demiyor artık "öteyandan " diyor.»(*)[i]

    "Diğer" sözcüğü gibi, kullanım sıklığı olan Arapça sözcüklerden biri de "kadar"dır, Arapça bir sözcüktür. Onun yerine kullanılmakta olan çok daha incelikli Türkçe sözcüklerimiz varken, arkadaşların "kadar"ı kullanmayı sürdürmeleri karşısında onları bilince, bilinç alanına çağırmak gerekiyor.

    Örneğin, "kadar"ı kullanarak "Ne kadar duyarlı adam" diyeceğimize "Ne denli duyarlı adam" diyebiliriz, demeliyiz. "Eve kadar yürüyelim." yerine "Eve değin yürüyelim. " diyebiliriz. "Dünya kadar para kazandı" yerine "Dünya ölçüsünde para kazandı" diyebiliriz; "Filmi anlattılar görmüş kadar oldum" yerine "Filmi anlattılar, görmüş gibi oldum. " demeliyiz.

    Görüldüğü gibi, çok daha incelikli durumlar varken kavramın Arapçasına takılıp kalmak ne anlama geliyor diye sormak geçiyor içimizden. Mutlaka yabancılaşmak mı gerekiyor. Kendi özünden ayrılmak mı gerekiyor. Hem siyasal alanda, hem yazınsal alanda hem de bilimsel alanda insanlarımızın bilinçli olmaları gerekiyor. Aymazlıktan kurtulmak gerekiyor. Doğrulmak, dirilmek gerekiyor. "Kadar" yerine bir değil birden çok sözcüğümüz var; hem de anlatıma daha bir varsıllık, daha bir incelik katıyor:

    Anlam, azlık-çokluk içeriyorsa "kadar" yerine "denli" kullanılır. Bir örnek daha verelim

    "İlhan, yaşı küçük ama, boyu Yavuz denli uzadı"

    Anlam, yakınlık -uzaklık içeriyorsa, değin kullanılır. Örnek:

    "Buradan eve değin yürüyeceğim." Değin sözcüğünün yerine kimi zaman yine Türkçe olan "dek" de kullanılıyor.

    Bundan başka, Arapça "Kadar" sözcüğü yerini çok doğal olarak Türkçe olan "gibi" ve yine Türkçe olan "ölçüsünde" sözcükleri vardır. "kadar"ın bırakılması, anlatıma çok daha varsıl bir hava getirecektir.

    60'lı yıllarda Türkçemizin yalınlaşması, güzelleşmesi, arılaşması doğru yoluna girmişti, "diğer" gibi, "kadar" gibi Arapça kökenli sözcüklerin yerine daha güzel olan ve yüzyıllardır kullanılan Türkçe sözcükler geçiyordu. 80'li yıllarda TDK kapatıldıktan sonra bir geriye dönüş başladı. "Nedir Tanrı aşkına "küreselleşmek"? Türkçesi yok mu bunun? Bu ölçüde, çok sayıda sanat adamımız, bilim adamımız, siyasa adamımız Türkçesini bulamıyorlar mı? Bir de "yerküre" diye bir sözcük çıkardılar ortaya! "yeryuvar" mı demek istiyorlar acaba? Tam Arapçası "küre-i arz" dır. Bunun yarısını Türkçe yarısını Arapça olarak kullanmak ne kazandırır Tanrı aşkına? Bizi gülünç duruma düşürmez mi?

    Türkiye elden gidiyor arkadaşlar, siyasa adamları ülkeyi batırırken, dilimizi de birlikte batırıyorlar! Birtakım aydın geçinenler de onlara çanak tutuyor.

    Kendi ulusunu aşağılayarak Avrupalılardan ödül alma yoluna girenler, dillerini arıtarak ödül almaya çalışsalar daha iyi olmaz mı

     
    Toplam blog
    : 1
    : 303
    Kayıt tarihi
    : 24.09.07
     
     

    Emekli fen bilgisi öğretmeniyim. Seydişehir'de yaşamaktayım. İki çocuğum var. Evliyim 31 yıldır...