Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Türkçemiz benliğimiz...

Türkçemiz benliğimiz...
 

Dile kolay…tam 730 yıl geçmiş…Ve bugün , sekiz asra yakındır gönüllerimizin namesi güzel Türkçemizin nice dil bayramlarından birini daha kutluyoruz.

Yıllardır boyunduruk altına alınmaya çalışılan;ama özünü koruyup direnen arı sütü gibi temiz, bal gibi leziz, ana sütümüz gibi helal olan dilimiz….Dünya dilleri arasında en çok ışık, güneş, aydınlık, sevgi sözcüklerini içeren , iletişim hazinemiz Türkçemiz.

Anadoluda dört bin yıl hüküm sürmüş Hititlerden İyonlara, Orta Asya’dan Osmanlılara kadar binlerce kelimenin harman olduğu, her çiçekten bal yapan ana dilimiz.

İslamiyetle birlikte Arapça ve Farsça sözcüklerin egemen olmasıyla benliğini kaybetmek üzereyken, buzlu steplerden kafasını güneşe uzatan kardelen çiçekleri gibi yaşam mücadelesi veren Türkçemiz.

Osmanlı padişahlarının aşırı derecede Arapça ve Farsça tamlamalarla yüklü şiirlere düşkünlükleri nedeniyle yaklaşık iki asır üvey evlat muamelesi gören öz Türkçemizi kullananlar da “ümmi “yani cahil sayılmışlardır.Yabancı diler Türkçe’nin üzerini kalın bir yorgan gibi örtmüşler , adı Osmanlıca olsa da kullanılan saray dilini halkımız anlayamaz olmuştu.

Saray seçkinleri, ilim adamları, devlet büyükleri Tanzimatın da etkisiyle Fransızca’ya özenmeleri sonucu karmaşıklaşan Osmanlıca iyice halktan kopmuştu.

Fransız İhtilaliyle birlikte Dünya’da gelişen , kültürüne ve diline sahiplenme duyguları birçok ülkede millet olma şuurunu uyandırmıştı.

İstanbul’da yaşayan azınlıklara da Tanzimat Fermanıyla tanınan haklar Türklük bilincinin uyanmasını sağlamış ve aydınlar Türkçe yazıp söylemeye doğru bir eğilim içine girmişlerdi.Tabi bu eski alışkanlıklardan kurtulup Türkçe’nin eski itibarına kavuşması bir asır sürmüştü. Kurtuluş Savaşıyla milli şuurun şahlanışı Türkçemizin de üzerindeki ağır sis tabakasını kaldırmış, Atatürk’ün Dil Devrimi yapması ve Türk Dil Kurumu’nu kurması dilde özleşme çabalarını hızlandırmıştı.

Yıllardır İstanbul’da hüküm süren konuşma diliyle yazı dilinin ayrıcalığı kalkmış ve Türk Halkı artık konuştuğu gibi yazmaya başlamıştı.

Bugün Adriyatik’ten Çin Denizine kadar uzanan çok geniş topraklarda yaşayan milyonlarca Türk, Türkçe konuşup yazmaktadır.

Lehçeleri değişik olsa da dilleri Türkçedir.Çünkü hepsinde “özne, tümleç, yüklem”sıralaması aynıdır.

Yakut, Başkurt, Kazan, Kırgız, Volga, Çuvaş lehçelerinden Özbek, Türkmen, Kazak, Nogay, Kumuk, Azeri, Gagavuz, Çıtak, Türkiye Türkçesine kadar dil kuralları, aynıdır, değişmez.

Yunus Emre, Anadolu’da gelişen Türk Dili’nin kurucusu olmuştur.Türkçe şiirler yazarak halkın konuştuğu dil ile şiirlerini geliştirerek Farsça’ya ve Arapça’ya karşı bir tepki göstermiştir.

Konya’ya geldiğinde Karatay Medresesinde okudu, Sultan Veled ile arkadaş olunca Mevlanayla tanıştı.O’nun şiirlerini Farsça’dan Türkçe’ye çevirdi.Yüzlerce şairin şiirini Türkçeleştirdi.

Yunus Emre, bir halk çocuğu olması ve Türkçe’ye olan hayranlığı nedeniyle Mevlana’nın aristokrat yapılı ve Farsça ağırlıklı meclisinden ayrılarak yollara düştü.

Taptuk Emreyle tanıştı.O’nun yanında yıllarca çile doldurdu.Gönül gözü açıldı.Manevi olgunluğa erişerek çiğ olarak gittiği yerde erişti ve “pişti”.Duygularını yapmacıklıktan uzak ve içtenlikle söyledi.

Didaktik ve lirik şiirlerinde kullandığı arı ve usta Türkçesiyle Arapça ve Farsça’ya karşı tepkisini dile getirdi.Tasavvuf ehlinden ve “Sofi”olmasına karşın Arapça’ya yönelmedi.

Nefeslerinin çoğunda gizli mizah motifleri ve tekerlemeler katarak ham sofularla , insanlık kusurlarıyla alay eden Kaygusuz ABDAL’ın taşlamalarındaki Türkçemiz ırmak gibi akar gider.Aşık Paşa, Gülşehri, Cacabey, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal gibi daha yüzlerce ozan ve bilim adamı Türkçemize hizmet eden abide şahsiyetlerimiz vardır.

Bir milletin kültürü, geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin tümü , zaman içinde kendine özgü duyuş ve anlatış biçimiyle ortaya çıkmaktadır.Dünya Milletlerinin çeşitli kültürleri vardır.

Türk Milleti kültür ve dil hazinesini geçmişten günümüze kadar taşırken Türkçesini 730 yıl yaşatmasını bilmiş ve sonraki kuşaklarına da aktarabilmek için dilini geliştirmek ve yabancı dillerin egemenliğinden kurtarmak zorunda olduğunun bilincinde olacaktır.Var olmamızın da tek koşulu budur.

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..