Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '12

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Türkçenin gelişim sürecinde yazı değişikliğinin önemi

Türkçenin gelişim sürecinde yazı değişikliğinin önemi
 

ATAŞEHİR BELEDİYESİ 1.KİTAP GÜNLERİ, 24 MAYIS 2012


Falih Rıfkı, “ ATATÜRK  VE DİL” başlıklı yazısında,

“ Dilde ilk şart, yazıyı değiştirmek ve Türk kafasını Arap kültür kaynaklarına esir olmaktan kurtarmaktı.” der. Yazı değişikliği, Türkçenin, kendi benliğine kavuşturulması çabalarının “önkoşulu” durumundadır. Yazı değiştirilmeseydi, Türkçe'nin “kendine dönüşü” sağlanamayacağı gibi, “eğitim” sorunu da çözülemezdi. Dolayısıyla, Türk toplumu, hızlı uygarlaşma sürecine giremezdi. Çünkü Türk eğitiminin, dolayısıyla da Türk düşüncesinin gelişme sürecinde en önemli engeli, “eski yazı” oluşturmakta idi.

Bedia Akarsu’nun anlatımıyla, “Atatürk’ün ereği uygarlık yolunda her alanda yenileşmedir; iyiye, güzele doğru değişmedir. Her şeyden önce de bu düşüncenin değişmesidir, ulusun her bireyini düşünebilen insanlar yapmadır.” Bunun için, Türkçenin ses düzenine uygun, kolay öğrenilip öğretilir bir yazıyla  eğitimi yaygınlaştırmak gerekiyordu. Yalnız Türkçe sözcükler göz önünde tutularak oluşturulan ‘Yeni Türk Yazısı’  bunu sağlamıştır. 

 YAZIM BİRLİĞİNİN SAĞLANMASI

Yazım sorunu, bir yandan yazı değişikliği, dilde özleşme konularıyla, öte yandan da eğitim sorunun çözümü ile bağlantılıdır.

Yeni yazı, yalnızca Türkçe sözcüklerin ses özelliklerine göre oluşturulmuştur. Bu yazıyla, yabancı sözcüklerin yazımında güçlük çekilmesi doğaldır. Örneğin, “öldürme” anlamına gelen “katil” sözcüğü ile “öldürülen” anlamına gelen “ka:til” sözcüğünü; “kadir” “değer”, “ka:dir” “güçlü”; “adem” “yokluk”, “a:dem”  “insan”, “şura” “şu yer”, “şu:ra” “danışma kurulu” “adet” “sayı”, “a:det” “gelenek, alışkanlık” yazımca ayırt etmek güç. Türkçe, yabancı sözcüklerden arındıkça, bu konudaki yakınmalar azalacaktır.Örneklerde (:) işareti uzun okunması gerekli seslerden sonra konmuştur.

Kimi yazım sorunları, Türkçe sözcüklerin yazıya yanlış geçirilmesinden ileri geliyor. Örneğin, “dolu” yerine “toli” yazmak gibi. Kolayca anlaşılacağı gibi, bu bölge ağzının yazıya geçirilmesidir. Düzelmesi ise, büyük ölçüde eğitim sorununun çözümüne bağlıdır.

Yazım birliğinin sağlanmasına gelince; bu, uygulamada tutum birliği ister. Bu da ülke genelinde bir “Yazım Kılavuzu”na bağlanmayı gerektirir. Ancak, “Yazım Kılavuzu”ndaki kurallar, sık sık değişmemeli. Yoksa, bireyler, “eski kurallar”la “yenileri” arasında bocalar.Örneğin, önsöz / ön söz, dilbilgisi / dil bilgisi, demiryolu / demir yoluvb…Sözcüklerin bitişik, ayrı yazılması sorununda genellemeler yapılmalı bunlara uyulmalı.Türkçe de sözcükler ses, anlam, sözcük türü değişmesi olursa bitişik, olmazsa ayrı yazılır kuralı yol gösterici olmalı.

ULUSLAŞMA SÜRECİNDE TÜRKÇE

Bir toplumun gelişmişlik düzeyi “uygarlık” sözcüğüyle karşılanmaktadır. Uygarlık ve dil ilişkisi toplum gibi dilin de gelişmişlik düzeyinin göstergesidir. Bu gelişmişlik dile yansıdığı gibi, dildeki gelişmeler de toplumun kültürel yapısını derinden etkiler. Uygarlaşma bireyin, toplumun dil içinde somutlaşması, yaşam bulması olarak tanımlanabilir de. “Dil devrimiyle gün yüzüne çıktı bireyliğimizin anadili, toplumsallığımızın ulusdili ve devletimizin devlet dili varlığımızın kurucu dili oldu Türkçe.” (Ali Dündar, Dilimiz Düşüncemiz, TDD, Eylül-Ekim 2009)

“Dil bir uygarlık olayıdır. Bir uygarlığın kurduğu dil, başka bir uygarlığın düşündürdüklerini söylemez, yetmez söylemeye. Bir ulus uygarlığını değiştirdi mi dilini de değiştirmek zorundadır.” (Nurullah Ataç, Ulus gazetesi,9 Kasım 1952) Kısaca bir ulusun düşüncesi kendi dilinde gelişir.

Türkçe ulusdil olmadan önce Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde yönetimce dışlandı. Osmanlıca yönetim dili olarak Türkçenin önüne geçti. Türkçe unutuldu. Kırsal kesimde yaşayan, okul yüzü görmemiş, okuma yazma bilmeyen halk Türkçenin yaşamasını sağlar. Türkçenin yönetimce unutulmaya bırakılması karşısında halk ozanları Türkçeyi deyişlerinde kullanır. Böylece halk, ozanlar Türkçeden yana emek verirler. Ancak kesin çözüm, dil devrimiyle gerçekleşti. 

Kişinin tek başına dilini savunması kuşkusuz çözüm değildi. Bu bir toplum, devlet sorunuydu. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti kurulana dek devletin bir Türkçe sorunu olmamıştır. Ancak ulusal kimliğine kavuşan toplumumuz gündemine dil sorununu taşımış, Atatürk’ün “Ulus demek, dil demektir. ” özdeyişiyle onun toplumsal yaşamımızdaki önemini kavramıştır.

TÜRKÇENİN YETERLİLİĞİ

Türkçenin yeterliliğini halk ozanları kanıtlar. Örneğin Yunus Emre’nin kullandığı sözcük sayısı sınırlı da olsa duygu ve düşüncesini derinliğine anlatmasını bilmiştir.

“Bir ben vardır benden içerü” dizesi günlük konuşma dilin sözcükleriyle Türkçenin neler anlatabileceğini gösteriyor.

Türkçenin gelişmesine emek veren, Türkçe sözcük üretmede yol gösteren dilcimiz Nurullah Ataç,“Zengin dil, sözü bol olan dil değil, asıl sözdizimi kullanışlı olan dildir.” diyor. Bugün anlatımda %90’lara varan Türkçe sözcük oranı geniş yığınların iletişim gereksinmesi yanında sanat ve bilim dili olma düzeyine ulaşmıştır. Akşit Göktürk, Çağdaş Uygarlığın Türkçesi başlıklı yazısında,“Sanat ve bilim yapıtlarının diline bakılınca çağdaş düşüncenin, araştırmanın, yaratıcılığın gereksinmelerini karşılama çabasında bir dilin nereden nereye vardığı açıkça görülür.”  diyor .

2009’da TÜYAP onur yazarı ödülünü alan Cevap Çapan’a yönelttiğim, “Çeviri yaparken Türkçe yeterli mi?” sorusuna verdiği yanıtta, “İngilizce sanayi  toplumunun dili, Türkçe ise henüz sanayileşmemiş bir toplumun dili.Bu gerçek karşısında Türkçenin yaratıcılığı yardımıma koşuyor.”dedi. İngiliz dilbilimci Noam Chomsky dilde yaratıcılık denen bir gerçeği dilbilim açısından kanıtlıyor.

Türkçe de bu özelliği olan dillerdendir. Dağlarca,

Hangi dille yazıyorsan o dile aitsin.” diyor. Yazarlarımızın, ozanlarımızın kaygıları dilin  toplumla ilişkisini gösteriyor. Toplumumuzun ulusal kimliği yüz yılı bulmadı. Bu kimliği de başarıyla tamamlayamadık. Atatürk’le başlayan ulusal dil kaygısı tüm toplumumuzu kucaklayamadı. Bunu başarmak, Türkçeyi ulusal kimliğimizin temel taşı bellemek dil bilincimizin gereği olacaktır. Çünkü dil bilinci toplumsal ve siyasal bir olgudur.

Uluslaşma sürecimiz tamamlandığında ortak dilimiz Türkçe tüm toplumumuzu kucaklayacak sanayi toplumu olma yolunda da dilimiz gelişecektir. Bu Atatürk’ün bizlere vermiş olduğu bir görev olarak duruyor. Türkiye’de yaşamaktan, Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşı olmaktan onur duyan biri olarak ülkemizin üniter yapısını, ulusumuzun dirliği ve birliğini savunmak, yaşatmak her yurttaşın görevidir diye düşünüyorum. Bu da Türkçe bilincinin toplumsallaşmasıyla başarılacaktır.

TÜRKÇENİN  GÜNCEL  SORUNLARI *

(* Prof. Dr. Cahit Kavcar, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim üyesi, Türkçenin Güncel Sorunları, Türkçeciler Com Sitesi)

1. “Önce Türkçe” sloganıyla herkesi doğru Türkçe öğrenmeye, kullanmaya, özendirmeliyiz.

2. “Önce Türkçe” konusunda bireysel, toplumsal dil duyarlığı, dil duygusu, Türkçe bilinci oluşturulmalı.

3. “Önce Türkçe” konusunda asıl sorumluluk örgün ve yaygın eğitim kurumlarına, yazılı, sözlü, görüntülü kitle iletişim araçlarına, sanatçılara, yazarlara, aydın kesime düşüyor.

4. “Önce Türkçe” anlayışı, bilinciyle yabancı sözcük düşkünlüğünden kurtaılmalı.

5. “Önce Türkçe” bilinciyleyabancı dil öğretimi ile yabancı dilde öğretimin aynı  şeyler olmadığı ayırt edilmeli.

6. “Önce Türkçe” anlayışı bize dil gümrüğü uygulamasını getirmeli. Baskın dillere karşın sözcük ve terim üretmeliyiz.

7. “Önce Türkçe”  5237 sayılı Belediye Gelirleri Yasası’nın 21. maddesi çeşitli işyerlerinin kapılarına asılacak levha ve tabelaların Türkçe olmasını zorunlu kılıyor. Bu yasa uygulamadan kaldırıldı mı? Ne yazık ki evet. Bu nedenle Türkçenin kullanımına ilişkin yasal düzenleme yapılmalı.

8. “Önce Türkçe” ekonomik üretimle atbaşı gider; üretirsen adını da sen koyarsın.O halde tüketim toplumu değil, üretim toplumu olmanın koşullarını, bilincini yaratmalıyız.

Büyük Atatürk’ün “Bir ulusun dili bayrağı gibidir düşürmeye gelmez.” buyruğu Türkçenin toplumsal yaşamımızdaki önemini bir kez daha vurguluyor.

İşte şimdi Ulusal Onur adlı şiiri yineleyebiliriz.   

ulusal onur

suskunluk kulaklarda

duymazlığın ötesi

başlar eğik   

başlar yenik

uğruna savaştığı                    

toprak

çıkmazlar sarmalı

dayatan onursuzluk

yok oluş

ulus düşünmede

kırgın

kızgın

tırmanır acı yokuşu 

Türkçe tek başına toplumsal dayanakları olmayan bir uğraş alanı değil. Toplumumuzun sorunları çözüldüğü, toplumumuz geliştiği oranda dilimiz de ulusal kimliğine kavuşacaktır

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..