Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '14

 
Kategori
Edebiyat
 

Türkçeye gönül verenler

Türkçeye gönül verenler
 

Türkçeye gönül veren devlet adamı Atatürk


Karamanoğlu Mehmet Bey Karamanoğulları'nın ikinci beyi Kerimü’d-din Karaman’ın oğludur. Doğum tarihi belli olmayıp ölümü 1280’dir. Mehmet Bey askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamıydı. Bilim adamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir. Dil Devrimi’nde Atatürk'e ilham kaynağı olmuştur.

XIII. yüzyıl ortalarında Selçuklular, genellikle edebiyat dili olarak Farsçayı, devlet işlerinde Arapçayı kullanırlardı. Halk ise öz dilleri olan Türkçeyi kullanıyordu. Mehmet Bey ulus olarak birlikte yaşamanın ilk koşulu olan dil birliğinin sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu.

Karamanoğlu Mehmet Bey'in Türkçe kullanımı ile ilgili sözünü konu alan Milli Piyango Bileti.

"Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergâhda, bergâhda ve dahı her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye."

Günümüz Türkçesi ile "Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin." 13 Mayıs 1277

Üzerine gönderilen Selçuklu ve Moğol kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratarak Konya’ya girdi. Burada yaşayan Selçuklu Türkleri, Karamanoğulları ile birlik oldular.

Kısa zamanda Konya vilayeti ve bazı çevre iller Karamanoğullarının egemenliği altına girdi. Daha sonra Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus’un oğlu Gıyaseddin Siyavuş’u başa geçiren Mehmet Bey’in kendisi de vezir oldu. İlk önceleri Moğol baskısına başarı ile karşı koymasına birçok kere galip gelmesine rağmen, daha sonraki çarpışmaların birinde iki kardeşi ile beraber öldürülmüştür. Yöneticiliği sırasında Türkçeyi resmi dil olarak ilan eden fermanını vermiştir. Bu fermanda “Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” diyerek siyasal ve askerî bir zafer değil aynı zamanda kültürel bir zafer kazanmıştır.(tr.wikipedia.org/wiki/Karamanoğlu_Mehmet_Bey? )

İnsan toplulukları, tarih boyunca siyasal, kültürel, sosyal, ekonomik,  ticarî, vb. pek çok değişik etkenler altında birbirleriyle ilişkiye girmişler; bu ilişkinin doğal bir sonucu olarak da birbirleriyle iletişim kurmuşlar, birbirlerinin dilinden etkilenmişlerdir. Çünkü bir toplumu oluşturan bireyler, toplumdan soyutlanamazlar. Uluslar da birbirlerinden soyutlanamazlar. Ulusların da birbirleriyle sosyal, kültürel, ekonomik ilişkileri vardır. Uluslar arasındaki bu ilişkiler, geçmişte de vardı; bugün de vardır, gelecekte de var olacaktır. Çünkü bilgi ve iletişim çağındayız. İnsanlar arası ilişkilerin temelinde dil vardır. Nasıl ki aynı ülkede yaşayan insanlar arsında bir iletişim ağı varsa değişik ülkelerde yaşayan insanlar arasında da bir iletişim ağı vardır. Bu iletişim ağının en önemli aracı da dildir. Özellikle bilgisayarla da bu ağ, farklı bir boyut kazanmıştır. Başka bir deyişle ortak bir dil oluşmuş; bu dilden bilgisayar kullanabilen tüm insanlar yararlanmaktadır. Ne var ki dilimiz, bilgisayarın da etkisiyle dünyaya egemen olan İngilizcenin, Fransızcanın, Almancanın etkisi altına girmiştir. Çocuklarımıza anadilleri Türkçe’ yi öğretmeden İngilizceyi öğretmeye çalışıyoruz; çünkü işe girmede en önemli kurallarından biri yabancı dil bilmek. Hatta yabancı dil bilmeden bilimsel çalışmaların yapılamayacağı düşüncesi, bilimsel çevrelere yerleşmiştir. Sonunda da hem bilimsel terimler hem de yabancı sözcüklerin dilimize girişi hızlanmıştır. Peki, yabancı dillerin sarmalından kurulmanın olanağı yok mu? Olmaz olur mu? Türkçeye gönül verenler sessiz sedasız çalışıyorlar; ama günümüzde devletin başında bir Karamanoğlu Mehmet Bey yok ki devlet kurumlarında, mecliste ve her yerde Türkçe konuşulacak desin. Türkçenin gelişmesi ve arılaşması çalışmaları 12Temmuz 1932 Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla başlar. Bu aşamada Semih Rıfat, Ruşen Eşref’,Ahmet İhsan, Ali Canip, Hasan Âli, İhsan Bey, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Besim Atalay, Nemci Dilmen, Mehmet Ali Ağakay, Agop Dilaçar, Agâh Sırrı Levent, Tahir Nejat Gencan, Emin Özdemir… Burada adlarını saymadığım dilci ve yazarlar Türkçenin temeline gül dikmişlerdir. Ömer Asım Ersoy ‘la TürkiyeTürkçesi üzerinde çalışmalar yoğunlaşır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra da Azerice,Özbekçe, Türkmence, Kazakça, Kırgızca, Uygurca,Kazan Tatarcısı,Kırım Tatarcısı, Başkurtça, Karaçay-Balkarca,Gagavuzca,Halaçça, Yakutça, Çuvaşça. Türk dilleri ve lehçeleri konusunda, araştırma ve incelemeler hız kazanır.2001–2012 yıllarında TDK’u başkanlığı yapan Şükrü Halûk Akalın ‘ın çalışmaları da önemlidir.

Dilsiz    toplum, düşünülemeyeceği gibi, toplumsuz dil de düşünülemez. Toplumsal bir çevrede yaşayan insanlar, ekonomik, sosyal, ekinsel(kültürel) gereksinimlerini karşılamak için iletişim aracı olan dili kullanmak zorundadırlar..Dil, ulusal birliği ve beraberliği sağlar. Dilin bu özelliğini Atatürk, şu sözleriyle vurgulamıştır: “Türkiye Cumhuriyetin kuran; Türk halkı, Türk ulusudur. Türk ulusu demek, Türk dili demektir. Türk dili Türk ulusu için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği sonsuz yıkımlar içinde ahlâkının, geleneklerinin, anılarının, çıkarlarının, kısacası, ulusallığının, varlığının diliyle korunduğunu görüyoruz. Türk dili, Türk ulusunun kalbidir, beleğidir.”

     İnsan, doğası gereği toplu yaşamaya gereksinme duyar. Çevresinde kendiyle aynı değerleri paylaşan insanların bulunmasını ister. Bu ortak değerlerin oluşturulmasında, paylaşılmasında, kuşaktan kuşağa aktarılmasında, ulusun varlığını sürdürmesinde dil, çok önemli bir işlevi yerine getirir. Ulusal varlığın korunmasıyla dilin korunması arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Dilini unutmayan fakat bağımsız olmayan bir toplum ulusallığını koruyor demektir. Bu toplum, bağımsızlığını kazanıp bir devlet kurarak, bir ulus olarak yeniden tarih sahnesine çıkabilir. Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla Türklerin ve diğer ulusların bağımsız birer devlet olarak yeniden tarih sahnesine çıkmaları, bunun en yeni örneğidir. Tarihte bunun başka pek çok örneği vardır. Ancak dilini koruyamayan ulusların tarih sahnesinden silindikleri de bilinmektedir. Ulusu oluşturan bireyler arasında birleştirici bir rol üstlenen dil, aynı zamanda ortak ulusal bilincin ortaya çıkmasına hizmet eder.

 

Konfüçyüs, birülkeyi yönetme görevini bana verseler, hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle başlar.Çünkü dil yetersizse sözcükler anlaşmayı sağlayamaz, düşünce de anlatılamaz. Ödevler gereğince yapılamaz; töre, kültür bozulur. Töre, kültür bozulursa hukuk yanlış yola sapar. Bu durumda şaşkınlığa kapılan halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını kestiremez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.Konfüçyüs’ün de vurguladığı gibi toplumsal düzenin sağlanmasında, işlerlik kazanmasında dilin katkısı yadsınamaz. Bir ulusun dili bozulursa ekininde( kültüründe )sıkıntılar ortaya çıkar. Düşünce, sanat ve yazın alanlarında çöküntü başlar; dil, asıl işlevini, insanlar arasında anlaşma aracı olmasını yerine getiremez. Kitleler birbirlerini anlayamaz duruma gelir ve yavaş yavaş kopmalar başlar. Bu gerçek, deneyimle belirlendiği için bir ulusu içten yıkma yönteminde işe önce dilden başlanır. Yeni kuşağın ekinsel ( kültürel) değerleri öğrenmemesi ve bireylerin, kuşakların birbiriyle sağlıklı iletişim kuramamaları için ne gerekiyorsa yapılır. Bu nedenle dilin bozulması için oynanan oyunlara karşı her zaman uyanık olmak gerekir.

 

Özetle dil, ulusun gücünün aynasıdır. Bir ulusun ekinsel (kültürel) değerlerini oluşturan ve o ulusu ayakta tutan dünya görüşü, yazını, sanatı, bilim ve tekniği, etik değerleri, müziği... geçmişten günümüze ancak dil aracılığıyla aktarılmaktadır. Dolayısıyla dilin korunmasıyla ulusal varlığın korunmasını aynı düzeyde algılamak gerekir.

Son söz

Karaman oğlu Mehmet Bey, Türkçenin bayrağını Anadolu’nun burçlarına dikmiş; Türkçenin gelişmesi, yozlaşmaması için bu bayrağı yukarılara taşımak Türküm diyen her Anadolu insanının öncelikli görevi olmalı.

 

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..