Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '08

 
Kategori
Kitap
 

Türkçeyi sevmek için bir sebep: Suskunlar

Türkçeyi sevmek için bir sebep: Suskunlar
 

“Yallah!”

“Bu emirle büyük bir gürültü kopunca ürküp ağaçtaki yuvalarından kaçan kuşların kanat sesleri duyuldu. Semai muhteşemdi. Hızır Paşa’nın zurnazenleri zurnalarını zırıl ızırıl zırıldatırlarken zırıltı zirveye varıp hitam bulunca, ortamda sanki tâmmât başlıyor, tak tak tammeleri ile köszenler tokmakları vurup tumturak ile kösleri tokur tokur tokurdatıyorlar, tokmaklarını sanki kâfirin beynine indirmek için ta yukarı kaldırıp köslere acımasızca darp ederlerken, dudakları hınçla yukarı doğru büzülüyor; çevganiler ise çın çın çıngırakları çınçılan misali çıngır çıngır çıngırdata çıngırdata sallarlarken, davulzenler tokmaklarını gün güm indire indire davulları gümgüme ile gümbür gümbür gümbürdetiyorlardı; bu arada boruzenler de yanaklarını şişirip borularını ciğerlerinin bütün gücüyle üflemekteydiler. Bu takımın galeyana kapılan üyeleri, bazen de aşka gelerek, ‘Yektir Allah!’ diye haykırmaktaydı. Sanki kıyamet kopmuştu.”

İhsan Oktay Anar’ın son romanı “Suskunlar”ın başlangıç sayfalarında yer alan bu pasaj, yazımın başlığını açıklamaya yeter mi bilmem. “Eflatun rengi hayaller kuran bir suskun’un sözleri” olan Suskunlar, Anar’ın beşinci romanı. Bütün kitaplarında Osmanlı dünyasını fon olarak kullanan Anar, aynı zamanda devrin diliyle günümüz Türkçesini nefis bir uyumla harmanlayarak okurlarına adeta dilin, Türkçenin olanakları üzerine temellenen büyüleyici bir gösteri sunar. Puslu Kıtalar Atlası, Kitab-ül Hiyel, Efrasiyab’ın Hikayeleri, Amat ve Suskunlar’da Osmanlıca ve Türkçeyi sentezleyip başlı başına bir dil yaratmıştır. Çok özgün bir dildir bu ama buna rağmen hiç de yadırganmaz, Osmanlıca kelime ve deyim ve tamlamalarla dolu metinleri yine de çok rahat okunur.

“Suskunlar” bu dilin zenginlik ve işleklik bakımından zirveye ulaştığı bir roman olmuş. “İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir" olursunuz satırlar akıp giderken...

Romanlarında felsefe ve tek tanrılı üç dinin motiflerini uyumlu bir olay örgüsüyle birleştirip düğümler, çözümler. Suskunlar’da da aynı biçimde Hristiyanlığın, tasavvufun, Mevleviliğin kimi çizgilerini bir olaylar dizisi içinde harmanlayıp kahramanlarının birbiriyle beklenmedik biçimlerde kesişen yaşamlarıyla anlatır. Aslında olaylardan çok kullanılan lezzetli dili takip edersiniz. Osmanlı dönemi İstanbul’unu öyle canlı ve zengin bir tasvirle anlatır ki okurken zaman yolculuğuyla oraya ışınlanıp gezmişsiniz gibi gelir. Dönemin dükkanlarında alışveriş yapar, binbir çeşit kumaştan elbiselik seçer, baharatların rayihası, kokuların sarhoşluğuyla kendinizden geçer, zanaatkârların maharetine hayran kalır, kanlı cellatların korkusundan bir köşeye sinmek istersiniz. Özellikle romanın ana karakteri Eflatun’un kulağına çalınan “gel” fısıltısıyla Aksaray’daki Sofuayyaş mahallesinden çıkıp Galata Mevlevihanesi’ne ulaştığı yolculuğu sırasındaki çevre tasviri hakikaten büyüleyicidir. Eflatun’un nihayet “gel” çağrısının kaynağını bulup Mevlevihaneye ulaştığında “beni niye çağırdınız?” sorusuna Şeyh İbrahim Dede’nin cevabı ise Eflatun’un bu yolculuğunda harika bir duraktır: “Senin temiz kalbine ihtiyacımız var. Bazıları var ki buraya gelir ve huzur bulur, yine bazıları var ki buraya gelir ve biz onda huzuru buluruz.”

“Suskunlar”, arka kapağında da yazdığı gibi, “sessizliğin olduğu kadar seslerin ve sözlerin yani musikinin” romanıdır. “Sonsuzluğun derin sesinin sessizliğinin nefesini üfleyen ve ona can veren bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları”yla, Zâhir’le, Muhteşem Neyzen Bâtın Efendimiz'le yüzleşin. Henüz tanışmadıysanız İhsan Oktay Anar’ın dünyasıyla tanışın. Yüzyıllar öncesi kadar uzak, “şimdi” kadar yakın, gerçek olamayacak kadar düşsel, gerçeğin kendisi kadar somut bir dünyayla...

Anar’ın o tekerlemevari bir müzikaliteyle yüklü, ironik, şenlikli, çın çın çınlayan, simli, savatlı, nakışlı, menevişli, gulguleli, tumturaklı, gümgümeli, velveleli diliyle anlattığı hikâyeleri dinleyin. Onun romanlarını okuyan çoğu kişinin dediği gibi, kitaplarını çeviriye muhtaç olmadan, "yazıldığı dilde okuyabildiğiniz” için kendinizi şanslı bulacaksınız.

.........

<ı>İhsan Oktay Anar – Suskunlar

<ı>

<ı>269 Sayfa

<ı>

<ı>İletişim Yayınları- Ekim 2007

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..