Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '10

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye Çin yakınlaşması

Türkiye Çin yakınlaşması
 

İpek Yolu'nun tarihi güzergahı. Bu yol yeniden canlanır mı dersiniz?


Uzun zamandır TÜRKSAM bünyesinde yazdığımız yazılarımızda sürekli olarak Türkiye’nin Çin siyasetinde daha aktif olması gerektiğini vurguluyorduk. Özellikle Çin araştırmaları konusunda ülkemizde olan büyük eksikliğin de bilincinde olarak bu konuda atılması gereken adımların önemini her defasında yazılarımızda belirttik. Bu yüzden de ülkemizin dünya siyaset ve ticaret sahnesinde dünyanın dev ekonomileri ile yarışabilmesi için Çin bir gücü gibi ne yapıp ne edip kazanması gerekiyordu. Uzun süredir yaşanan tutuk Çin politikaları Ekim ayında Çin başbakanı Wen Jia Bao (Vın Ciao Bao)’nun ülkemize yapmış olduğu önemli ziyaret ile bir anda değişti ve Çin Türkiye’nin gündemine hızla en ön sıralara çıktı. Bizlerin de yakından izlediği bu gelişmelerin ardından önümüzdeki dönemde yep yeni bir Türkiye-Çin ilişkisinin de temelleri atıldı.

Değerli araştırmacı ve öğretim görevlisi olan Cihan Uğur’da TÜRKSAM’daki yazısında Çin ile Türkiye’nin yakınlaşmasının önemini oldukça güzel açıklamış.[1] Ben de Tayvan’da olan gözlemlerim ve Uzakdoğu’da geçirmiş olduğum 4 yılın ardından yaşananları yorumlayarak Çin ile Türkiya arasında yaşanan yakınlaşmaya bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.

Öncelikle Çin’in son 20 yılda giderek artan etkisi karşısında Türkiye olarak bu güçle yakınlaşmak en önemlisi karşılıklı ticari faaliyetler açısından büyük önem taşıyor. Dünya basınında Çin’in ekonomik gelişmesi hakkında her gün onlarca haberin yazılması ve Çin’in giderek daha fazla öne plana çıkartılması bu gücün dünyanın 2 numaralı koltuğundaki yerini de giderek sağlamlaştırmasına neden oluyor. Hatırlayacağınız gibi kısa bir süre önce dünyanın 2. sırasındaki ekonomik gücü olan Japonya’yı koltuğundan eden Çin, yapılan tahminlere göre 2025 gibi de ABD’yi koltuğundan edecek gibi gözüküyor. Böyle bir güce ulaşmış olan bir ülke ile de doğal olarak herkes iyi ilişkiler kurmak ve kendine kar sağlamak istiyor.

Çin’de yaşanan bu ekonomik gelişmeler tüm dünyada olduğu kadar elbette ki Türkiye’de de etkisini gösteriyor fakat ne yazık ki Türkiye-Çin arasında istemediğimiz rakamlarla yapılan bir ticaret etkisi doğuyor. 2010 yılının Ocak-Eylül döneminde yaşanan ticarette Çin’e karşı verilen 10 Milyar $[2] gibi dev ticaret açığının ortaya çıkması ticaret ilişkilerinde ne kadar zarar ettiğimizi de kanıtlıyor. Bu yüzden de ikili ilişkilerin geliştirilirken bu ticaret açığının da kapatılmasını hedefleyen politikaların üretilmesi konusu en başa oturuyor. Ayrıca Çin pazarında aktif olan çok sayıda Türk şirketine kolaylıkların sağlanması ve Türk markalarının Çin’de olan varlığının da bir an önce güçlendirilmesi ticaret başlığı altında öne çıkan diğer önemli konuları oluşturuyorlar.

Çin’de bulunan markalarımızın yetersizliği ve genelde bireysel ya da küçük çaplı yapılan ticaretin yanında ülkemizin büyük şirketlerinin de bu pazarda yer almalarının önünün açılmasını sağlamamız gerekiyor ki Çin pazarından daha fazla kar sağlayabilelim. Dünyanın diğer ekonomilerinin markalarının çoktan rafları kapatmış olduğu Çin pazarında Türkiye olarak dış ticarette milyarlaca dolarlık açık vermek sadece tek taraflı bir ticaret etkisi doğuruyor ve ne yazık ki dövizimizin yurt dışına kaçmasına neden oluyor. Özellikle her yeri şantiyeye dönmüş olan Çin şehirlerinde Türk inşaat firmalarını oldukça büyük fırsatlar bekliyor. Ticaret konusunda yaşanan bu dengesizliğin kısa zaman içerisinde tersine dönmesini beklemesek de en azından önümüzdeki 5 yıla yayılacak politikalar ile yarı yarıya dengelenmesini sağlanmamız gerekiyor ki dövizimizi ülke içinde tutabilelim. İki ülke arasında yaşanan olumlu yakınlaşmayı ne kadar ılımlı karşılasak da, ticarette verilen kayıplarımızı kabul etmemiz şu anki rakamlarla pek olanaklı gözükmüyor. Bu yüzden Çin tarafına konunun detaylı olarak anlatılması ve Türkiye tarafının bu sıkıntıdan kurtarılması gerekiyor.

Çin ile ticarette yaşanan bu tablonun dışında neredeyse 2 senedir karşılıklı yapılan gezi ve toplantıların ardından diğer pek çok konunun da öne çıktığını görebiliyoruz. Bu konuların arasında askeri ilişkilerin geliştirilmesi, Çin yatırımlarının Türkiye’ye çekilmesi, teknoloji transferi, enerji ve turizm gibi başlıklar göze çarpıyor.

Askeri ilişkilerin geliştirmesi konusu ABD ve İsrail’den tepki çekse de oldukça önemli bir stratejik öneme sahip bulunuyor. Bilindiği gibi bu yıl düzenlenen Anadolu Kartalı Tatbikatı’na Çin’in davet edilerek İsrail’in devre dışı bırakılması Türkiye’ye bölgesinde yeni stratejik ortak olarak Çin’i kazanmasının önünü açmış gözüküyor. Çin’in Rusya ile olan yakın ilişkileriyle güçlendirmiş olduğu askeriyesi ve batıdan yapmış olduğu teknoloji transfelerinin de etkisiyle modernleşen ordusu ülkemize özellikle Orta Doğu siyasetinde etkili olabilecek bir fırsatı da sunuyor. Geçtiğimiz günlerde Çin komandolarının da Türkiye’de tatbikat için bulunmaları iki ordu arasında yaşanan diğer gelişmeler olarak göze çarpıyorlar.

ABD ve AB etkisiyle şekillenen dış siyasetin dışında Türkiye’nin Çin ile yakınlaşması bir anlamda ülkemizin alternatif politikalar üretmesine olanak sağlıyor. Çin-İran arasında oluşturulan enerji koridorunun yakın zamanda Türkiye’ye de kaydırılması gibi bir konu henüz masaya yatırılmasa da önümüzdeki dönemler de yaşanabilecek diğer gelişmeler olarak göze çarpıyor. Dünyanın en büyük ordusu olan ve askeri harcamalarında 2. sırada bulunan Çin ordusunun Türk askeriyesinden de öğreneceği ve geliştireceği pek çok yönleri bulunuyor. Bölgemizde askeri bir güç olarak Çin’in kazanılması son derece önemli bir güce erişmek açısından Türkiye’ye ABD ve AB ile olan ilişkilerinde oldukça önemli bir koz kazandıracak kadar büyük bir etkiye ulaşıyor.

Ülkemizde Çin yatırımları konusu da oldukça önemli gelişmeleri içerisinde barındırıyor. Bugün Çin, dünyanın en büyük markalarını satın almaya ve neredeyse her ülkede yatırım yapmaya varacak kadar büyük bir ekonomik güce ulaşmış bulunuyor. Afrika ve Latin Amerika’da yapılan milyarlarca dolarlık Çin yatırımlarının ardından ekonomik anlamda dar boğazda bulunan çoğu AB ülkesi de Çin’den bu konuda destek bekliyorlar. Tam bu dönemde Çin’in ülkemizdeki alt yapı yatırımlarına olan ilgisi ve yapmak istediği yatırımları gelecekte Türkiye-AB ilişkilerini de etkileyebilecek kadar büyük öneme sahip bulunuyor.

Çin’in giderek gelişen teknolojisi ve bunun yanında high-tech diye bilinen gelişmiş teknolojileri de üretebilme kapasitesi Türkiye tarafından yakından öğrenilmeyi bekliyor. Çin’in bu bağlamda ülkemizde yapacağı yatırımlarında Türk mühendislerin bulunması ve bu teknolojilerin yakından tanınması gelecek dönemlerde kendi ürünlerimizi de üretmemiz anlamını taşıyor.

Çin’in ülkemizde büyük projeleri alacak olmasını eğer iyi kullanabilirsek bunun karşılığında Türk iş adamlarına da Çin’de dev ihaleler almasının önünü açabiliriz. Bu sayede son dönemlerde sık sık söylenen Kazan-Kazan siyaseti her iki ülke içinde geçerli kılınabilir.

Sonuç:

Çin’in batıya olan açılımında Türkiye oldukça önemli bir duraktır. Bu yüzden de Çin’in hem Afrika olsun hem de Orta Doğu dünyası olsun Türkiye gibi bir ortağı her zaman yanında görmek isteyecektir. Özellikle Çin’de üretilecek olan ürünlerin Türkiye üzerinden batıya dağıtılması konusu da oldukça önemlidir. Türkiye bir lojistik merkezi durumuna gelebilir ve hatta zamanla Çin’in üretimi Türkiye’ye de kaydırılabilir. Türkiye’de aynı şekilde neredeyse 1.5 milyar insanın yaşadığı Çin coğrafyası ve çevre ülkelere Çin üzerinden ulaşabilir.

Çin ile Türkiye arasında oldukça sıkıntılı olan konular olan Çin’i yeteri kadar tanımama konusu da karşılıklı kurulacak siyaset ve ekonomik ilişkilerde ne yazık ki engel oluşturmaktadırlar. Bu yüzden de kültür ve eğitim alanında karşılıklı değişimin daha hızlı yapılması gerekmektedir. Bugün ülkemizde yeterli sayıda Çin uzmanının bulunmuyor oluşu bu dev ülkeyi çok kısıtlı tanımamıza yol açmakta ve politikaların yavaş üretilmesine neden olmaktadır. Son zamanlarda Çin’de yaşayan Türklerin sayısında gözle görülür oranla bir artışın yaşanması ve Çin hakkında yazılanların artması Türkiye için Çin’i tanımak bağlamın sevindirici birer gelişme olmaktadırlar.

Çin tarafında ise Türkiye ne yazık ki Çinliler tarafından tam olarak bilinmeyen bir ülke durumunda bulunmaktadır. Halbu ki tarihi bağlarımızı olan ve Çin arşivlerinden öğrendiğimiz Türkiye tarihine sahip olan bir ülkenin bizi çok daha yakından tanıması gerekmektedir. Burada yapılması gereken onların bizi tanımasını beklemekten çok, bizim onlara ulaşmamız olmalıdır. Türkiye’nin Çin’de daha sık ve etkili anlatılması demek ülkemize daha fazla Çinlinin çekilmesi anlamına gelmektedir. Bu belki kısa zaman içerisinde onbinlerle olmayacak olsa da uzun bir sürecin ardından Çin’de Türkiye hakkında somut bir fikrin oluşmasına neden olacaktır. Son zamanlarda Tayvan’da dönmeye başlayan ve metrolarda reklam panolarını süsleyen THY reklamları oldukça önemli gelişmelerdir.

Çin ile kurmaya başladığımız yakın ilişkilerimiz şu anda sadece emekleme aşamasındadırlar. Zaman içerisinde sadece Çin’in kazanacağı bir siyaset yerine Türkiye’nin de büyük karlar elde edeceği zeminlerin oluşturulması gerekmektedir. Çin daha çok tanınmayı ve dışa açılmayı beklediği kadar ülkemiz de dünya da artık gereken güce ulaşmayı ve yedek oyuncu yerine sahadaki yerini almayı beklemektedir.

Yazıma siyasetin soğuk rüzgarından bir örnek vererek bitirmek yerine sahalardan bir örnek vererek sonlandırmak istiyorum. Çin ile Türkiye şu anda aynı takımda forma giyen oyunculara benzemektedirler. Biri dünya gücü Çin diğeri ise bölgesinde aktif rol oynamak isteyen Türkiye iki büyük güç olarak olarak birbiriyle sürekli paslaşarak ilerlemek durumundadırlar. Atılan bu stratejik adımların ardından gelecekte alınacak başarıların iki ülkeye de katkı sağlayacağı unutulmamalı ve ilişkiler planlı bir şekilde geliştirilmeye devam edilmelidir.

Rıfat KARLOVA

Tayvan 2010

http://www.rifatkarlova.com/

[1] http://turksam.org/tr/a2210.html

[2] http://www.gozlemgazetesi.com.tr/haber/21242-turkiye39nin-dis-ticaret-acigi-fren-tutmadi.html

 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..