Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '08

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'de darbe geleneği

Darbeler, şekli ne olursa olsun, Türkiye'nin kaderi olmaktan çıksın artık.

Brooking Enstitüsü ve Sabancı Üniversitesi'nin ortaklaşa düzenlediği konferansta konuşan Eski ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nick Burns, AKP hakkında açılan kapatma davasını değerlendirirken, "Türkiye'nin modern, demokratik, laik ve sivil yönetimin hakim olduğu bir ülke olmasına destek vermeliyiz" demiş.

Daha sonra kendisine sorulan, "Anayasa Mahkemesi'nden bir kapatma kararı çıkması halinde, bunu askeri darbeyle aynı seviyede mi değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki bir soruya da "Evet" yanıtını vermiştir.

İlave olarak da, Türkiye'de, 1970 ve 1980'lerdeki gibi "açık askeri darbe" için zemin bulunmadığını söylemiş.(Milliyet.com.tr ve diğer günlük gazeteler, 9 Mayıs 2008)

Bu sözler, eski de olsa bir ABD'li bürokrat tarafından söyleniyorsa, üzerinde durmak gerekir. Biliyorsunuz, doğru veya yanlış, Türkiye'de meydana gelen askeri darbelerin hemen hemen hepsinin altında ABD parmağı aranmıştır.
Ve bu düşünce, bence de doğrudur.(Bu bloğun yazarı olarak ben, 12 Eylül öncesinde, ABD'nin bu konudaki girişimlerini yaşadım ve gördüm).

Sizlere küçük bir hatırlatma yapayım. Tayyip Erdoğan, daha parti lideriyken ABD'ye gitmiş ve orada ABD yönetimi tarafından Başbakan gibi karşılaşmıştı. Washington'dan aldığı icazet ile Başbakan olmuş ve dönemin Genelkurmay Başkanı ile oldukça iyi ve sorunsuz bir çalışma içine girmişlerdi. ABD'nin istediği bir yönde devam eden bu uyumlu çalışma, bana göre, arada bir bazı göstermelik pürüzler de olsa genelde günümüzde de sürdürülmektedir.

ABD'li eski bürokrat Nick Burns, açıkça Türkiye'de askeri bir darbenin olmayacağını söylüyor; diğer yandan da Anayasa Mahkemesinin vereceği kapatma kararının da bir "askeri darbe" niteliğinde olacağını vurguluyor.


X X X


Askeri darbelerin ya da Askeri müdahalelerin amacı(Türkiye örneğinde), "durumdan vazife çıkarılarak" mevcut hükümeti devirmek suretiyle iktidarı ele geçirmek ve yeni bir hükümet kuruluncaya kadar askeri bir yönetimle ülkeyi düze çıkarmaktır.


Demokratik kurum ve ilkelerin tam olarak uygulanmadığı toplumlarda bu tür olaylara sıkça rastlanır. Dünya üzerinde askeri darbelerin çokça görüldüğü ülkelere bakıldığında bunların, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmişliğinin benzeştiği görülür.

Demokrasiyi tam anlamıyla içine sindirememiş, laiklik ve demokrasi yanlılarının ayrıştığı, kültürel farklılıkların hukuksal bir tabana oturtulup siyasallaştırılmaya çalışıldığı ülkemiz de, bu darbelerden nasibini çokça almıştır.

Türkiye örneğinde, askeri darbelerden sonra askeri yönetimi sürdürmek gibi gelenek yoktur.Bu da, demokratik düzene dönmeyi kolaylaştıran bir husus olmaktadır.Ne diyelim? Buna da kötü başlayıp iyi bitiyor diyelim.

x x x

Genç blog arkadaşlarımın, çoğunu yaşamadıklarını ancak okuyarak öğrendikleri askeri darbeleri ya da müdahaleleri, kısa açıklamalarla şöyle bir sıralamak istiyorum.

27 Mayıs 1960 : İhtilal olarak da adlandırılmıştır.Hükümete yönelik bu darbe ya da o günlerin söylemine göre ihtilal, Atatürk Devrimi ya Türk Devrimi'nden sonra ilk askeri darbedir.Bu darbeyi yapanlar gelecekte daha çok darbe yapılacağını tahmin edemedikleri için darbe gününü, milli bir bayram havasına soktular ve 27 Mayıs gününü resmi tatil günü ilan ettiler.

22 Şubat 1962 : Başarısız ama sarsıcı bir darbe girişimi oldu. Darbe teşebbüsünün sürecinde taraflar değiştiği için lider, kan dökülmemesi için darbe girişimini durdurdu. Ayaklanma olarak da adlandırıldı.

20-21 Mayıs 1963 : Bu da başarısız bir darbe girişimi oldu. Bu darbe de, önceki gibi ayaklanma olarak adlandırıldı ama onun kadar sarsıcı olmadı. Kabak, Kara Harp Okulu öğrencilerinin başınada patladı. İki devre (1963 ve 1964) öğrencileri okuldan atıldı.

İhtilal girişimini yapan Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay talat Aydemir ve arkadaşı Kurmay Binbaşı Fethi Gürcan İdam edildi.

20 Mayıs 1969 : Darbe teşebbüsü. Etkisiz oldu

9 Mart 1971 : Darbe teşebbüsü. Etkisiz oldu.

12 Mart 1971 : Askeri Muhtıra. Sol karşıtı bir girişimdi. Kurum ve kuruluşlarda ve evlerde sol içerikli yayınlar arandı ve toplattırıldı.(Bu arada ben de 20-25 kitabımı yakmak zorunda kaldım) Başarılı oldu ve hükümet değişti.(Süleyman Demirel, şapkasını aldı gitti).

12 Eylül 1980 : Askeri hareket olarak başarılı oldu. Sağ ve sol görüşlüler arasındaki çatışma durduruldu. Çok kişi, haklı ya da haksız olarak cezalandırıldı. O günün, darbe lehinde olanların söylemi ile "ülkede akan kan" durdu.
Ama, darbenin yarattığı siyasal ve sosyal ortam, belki de bugünün beğenilmeyen koşullarının başlangıcına neden oldu. Toplam 3000'e yakın subay ve astsubayın ordu ile ilişkilerinin kesildiği söylendi.

28 Şubat 1997 : Durumdan vazife çıkaran Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Milli Güvenlik Kurulu içinde seslendirdikleri memnuniyetsizliğin bir dışa vurumu oldu. Darbede görev almış bir general tarafından "postmodern darbe" olarak adlandırılmıştır. Zamanın Genelkurmay Başkanı, 28 Şubat sürecinin bin yıl devam edeceğini söylemiştir.

Bunun anlamı, askerlere ve sivil yöneticilere, "dikkatli olun, değişen durumlardan yeni vazifeler çıkarılabilir" demekti.

27 Nisan 2007 : Genelkurmay Başkanlığı tarafından, Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla yapılan basın açıklaması, 28 Şubat sürecinin devam ettiğini hatırlatır gibiydi. Bazı siyasetçi ve gazeteciler tarafından "askeri muhtıra" olarak da adlandırılan bu bildiride, laikliğe vurgu yapılıyor ve sivil yöneticilere bir anlamda "hizaya gelin" deniliyordu.



x x x

"Türkiye'de on yılda bir darbe olur" sözü boşuna söylenmemiştir. Bu arada, planlama aşamasında kalanlar, planlanmış ve eyleme geçme aşamasına gelmişken açığa çıkarılanlar da vardır. Ayrıca peşpeşe yapılan parti kapatmalarını da unutmamak gerekir. Bunların hepsi demokrasi dışı eylemlerdir.

Son olarak, AKP hakkında açılan kapatma davası da, 28 Şubat Askeri müdahalesinin biraz daha hafifidir. Asker kullanmadan hukuk yoluyla yapılan bir müdahaledir. Nick Burns'un dediği gibi, belki de görünürde "açık askeri darbe" için zemin olmadığı için bu yola başvurulmuştur. Ama dikkat ederseniz, 28 Şubat 1998 ile, AKP'nin kapatılması için yapılan hukuksal müdahale arasında tam "10 yıl" var. Yani, "Türkiyede on yılda bir darbe olur" kuralı devam etmektedir. İlginç değil mi?

İşin bir de garip tarafı var; yasa dışı olarak yapılan askeri darbeler ya da hükümetlere yapılan müdahaleler, o anda ya da zaman içinde meşruiyet(yasallık) kazanıyor ve yapanlar cezalandırılmıyor.

Aslında, yalnızca "Laik Cumhuriyet" diyenler, Atatürk'ün "Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir" şeklindeki sözünü hatırlasalar ve Anayasamızın da öngördüğü gibi bu söylemlerine "demokratik" sözcüğünü de ekleseler ve buna inansalar sorun yarı yarıya çözülmüş olacaktır.

Bloğumu yine Atatürk'ün bir sözü ile bitirmek istiyorum. Atatürk'ün bu sözünü, askeri darbe yapanlara, askeri darbeye davet çıkaranlara ve askeri darbelere hoşgörü ile bakanlara hatırlatmak istiyorum. Bakın bu konuda Atatürk ne diyor:

"Baylar, komutanlar, askerlik görev ve gereklerini düşünürken ve uygularken, kafalarını siyasi düşüncelerinin etkisi altında bulundurmaktan sakınmalıdırlar. Siyasal durumun gereklerini düşünen başka görevliler bulunduğunu unutmamalıdırlar"(1) M.Kemal ATATÜRK


cdenizkent


______________________

(1) M.Kemal Atatürk, SÖYLEV: I-II, s.244
Basıma Hazırlayan Hıfzı Velded Velidedeoğlu, İstanbul:Çağdaş Yayınları, 1999

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..