Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Türkiye'de insan yetişmiyor mu?

Türkiye'de insan yetişmiyor mu?
 

Hep aynı yüzleri seyretmekten sıkılmıyor muyuz? Her yerde onlar...


Yatıyoruz onlar... Kalkıyoruz onlar... Bazen düşünüyorum da, sanki Türkiye 300-500 kişiden ibaret, geri kalanı da teferruat! Bu üç - beş yüz kişinin de 15-20'si her gün ekranlarda, yazılı basında. Bıkmadılar, usanmadılar! Milletin bıkıp usanması da kimseyi ilgilendirmiyor.

Milliyet Gazetemizin kanalında her sabah herkesin en çok güvendiği bayan var. Niye güveniyormuş halk ona? Ben bilmem! Ama niye güvenmemesi gerektiğini biliyor yazamıyorum. Zira blog yayına girmez.

Dinî konularda bakıyoruz Zekeriya Beyaz Hocamız, hamdolsun, elhamdülillah her şeyi biliyor. Sanki Yüce Rabbım Kuran-ı Kerim'i ona indirmiş de o da bize anlatacak. Bilmediği konu yok maşallah. Aklınca her şeyi biliyor. Her programda dinî konularda uzman o... Ama gerçekten uzman mı? Orasını size bırakıyorum.

Bir de Arif Verimli Hocamız var, kasıla kasıla, her cümlede bir özür dileyerek, rica ederek başlıyor konuşmasına. Kendisi psikiyatrist ama her konuda uzman maşallah. Her programda o var. Akşam bir tartışma programında Arif Verimli Hoca, ertesi gün sabah bir kadın programında yine Arif Hoca. Ben kendisini görmekten, onun sıkıcı konuşmalarını dinlemekten sıkıldım artık. Arif Hoca'dan başka kimse yok mu bu konularda bilgisi olan? Hep o... Her yerde o...

İnsan düşünüyor da ne çıkarları var? Her program yapımcısı, bunlara para ödemez, parasız çıktıklarını tahmin ediyorum. Ne menfaatleri var parasız programlara çıkmakta? Arif Hoca'nın bürosuna gidin bir danışın bakalım ne ücret ödeyeceksiniz! Bedava reklam yapıyorlar televizyon programlarında. Büroları dolup taşıyor. Allah ne verdiyse, ya Allah ya tazyik!

Mehmet Ali Erbil'imize ne diyelim? Yıllardır Çarkıfelek ve benzeri programları yapıyor, bazen de Türkiye'nin en büyük sunucusu olarak tanıtılıyor. Takdir ettiğim yönleri de çok.

* Rahatsızlığına rağmen yılmadan zirvelerde duruyor.

* En becerikli tarafı da seyirciler içinden izleyicinin ilgisine çekecek tipleri çıkarıp sahneye alıvermesi. Seyirciyle yapıyor programı.

* Ama dersini çalışmıyor. Profesyonelce hazırladığı programa amatör ruh katmıyor. "Ben biliririm, en iyisini yaparım" havalarında. Dönüp dönüp Çarkıfelek sunuyor. Bir değişiklik yok ama Mehmet Ali Erbil sanki yeri doldurulamayacak biri. Türkiye'mizde insan mı yetişmiyor da, birisine yapıştık mı ondan kopamıyoruz?

Bir profesörümüz var, Erkan TOPUZ. Gerçekten değerli bir insan. Sabah programlarına sık sık çıkıyor, kansere yakalanmamamız için faydalı bilgiler veriyor bizlere. Ama verdiği bilgilerin hiçbir faydası olacağını sanmam.

* Onu yemeyin, bunu içmeyin, şunu yapmayın, bunu yapmayın!

Adam sanki profesör değil de bizim yaratıcımız hâşâ. Talimat veriyor. Kızgın kızgın! İnsanların nasıl yaşaması gerektiğini biliyor da, öyle yaşanamayacağını bilmiyor.

Ona kalırsa evimizde inek besleyeceğiz, sütünden yoğurt ve peyniri de kendimiz yapacağız. Peynirin suyu faydalıymış ama kendi yaptığımız peynirin. Olur evde değil mandrada oturalım. Yanına da ahır inşa ettik mi, her şey tamam.

Pardon bir de domatesimizi, biberimizi, patlıcanımızı, kabağımızı kendimiz yetiştirecekmişiz. Odamızın birini de tarla olarak kullanırız. Geniş balkonu ve terası olanlar bu konuda avantajlı! Tarlayı oralara taşırlar.

Abi biz, yarın ne yiyeceğimizi bilmiyoruz ki, sayın profesörümüzün önerdiklerini yiyelim. Çalışanlarımızın çoğu işyerlerinden, çalışma koşullarından ve aldıkları ücretten memnun değiller.

Dilenci halk yaratıldı. Ellerinde sefertaslarıyla belediyelerin, bilmem başka hangi makamların önünde kuyruk oluşturan, aldıkları bedava yemekleri ve ekmekleri sokaklarda yiyen göçebe benzeri bir millet. Bunun adı da "Sosyal Devlet" oluyor, yapılana "Yardım" deniyor.

"3 çocuk yapın!" ısrarından vaz geçti başbakanımız. Şimdi sayıyı 5-6'ya çıkardı. İleriyi düşünüyormuş, 2037 yılında yaşlı bir ülke olacakmışız. Avrupa ülkelerinin nüfus artışı üç aşağı beş yukarı şöyle:

Almanya: Yüzde 0.27

Avusturya: Yüzde 0.24

Belçika: Yüzde 0.16

Çek Cumhuriyeti: Yüzde 0.07

Danimarka: Yüzde 0..3

Estonya: Yüzde - 0.55

Finlandiya: Yüzde 0.16

Fransa: Yüzde 0.37

Hollanda: Yüzde 0.55

İngiltere: Yüzde 0.23

İrlanda: Yüzde 1.12

İspanya: Binde 1

İsveç: Binde 0.2

İtalya: Binde 0.7

Macaristan: Yüzde - 0.32

Polonya: Yüzde -0.03

Portekiz: Yüzde 0.18

Yunanistan: Yüzde 0.21

Bulgaristan: Yüzde -0.86

Romanya: Yüzde -0.12

Bu ülkelerin hemen hepsi belirli bir refah seviyesine ulaşmışlar, hele bazılarının refah seviyelerini anlatmak için kelimeler yetmez. Bunlar aptal da biz mi akıllıyız?

Sokaklarda büyüyen, kapkaççılıkla iştigal eden, eğitimsiz, mesleksiz, çoğu vatan sevgisinden yoksun, madde bağımlısı insanlar genç olsalar ne olur?

Türkiye'de yetişen kaliteli insanların çoğu kapağı yurt dışına atıyorlar. Türkiye'de yaşayan bizler de zamlar, gıda yetersizliği, düzensizlik, kanunların iyi işlemeyişi ve birçok sebeplerden kalitemizi yitiriyoruz. Kalitesiz insanların arasında, kalitelilerin ortaya çıkması zor. Zira ötekilerin sesi ve kanunsuz davranışları ortalığı karıştırmaya yetiyor.

Politikacılarımızın çoğunun basiretsiz oluşu, birbirleriyle konuşarak değil de kavga ederek bu ülkeye yönetmeyi denemeleri, kadrolaşmaları çok kötü oluyor. Bugünkü kötü tabloyu ortaya çıkarıyor.

İnsan zor yetişiyor, hele kaliteli insanların yetişmesi daha da zor. Onları harcayıp, yaşam koşulları dışına iteleyeceğimize, onlara sahip çıkmalıyız. Yetişmiş insanımızın yurt dışına gitmesini değil de, ülkesinde kalmasını özendirmeliyiz. Şu "Çok çocuk yapın!" ısrarından da vazgeçmeli. Önce ortalıkta dolaşan çocuklara sahip çıkalım, onları eğitelim, bunu başardıktan sonra çok çocuk isteyelim.

Türkiye'de kaliteli insan yetişiyor. Ama bunları ülkemizde tutamıyoruz. Tuttuklarımızı da harcıyoruz. Mesele bu.

Saygı ve sevgilerimle.

Mustafa Mumcu 20. 05. 2008 / 11:55

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..