Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Türkiye'de insanlar neden kitap okumazlar ?

Türkiye'de insanlar neden kitap okumazlar ?
 

Türkiye’de yaşayan insanların kitaba ya da okumaya dair tutumlarının arkasında geleneksel ve çağdaş olmak üzere birtakım etkilerin varlığından söz edilebilir. En başta bir kültür geleneği olarak sözlü kültürün etkisini söyleyebiliriz. Türklerin Şaman/Bozkır geleneği içerisinde sürekli yeniden üretilen bu kültür İslamiyet’in kabulünden sonra da varlığını sürdürmeyi bilmiştir. Bu çerçevede kültürel bir genetik olarak sözlü kültürün egemen konumundan söz edilebilir. 

Öte yandan matbaanın kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kitabın ulaşılabilir bir nesne olarak insan hayatına girişi söz konusudur. Ancak burada da bize özgü bazı durumlar vardır. Özellikle bir edebi tür olarak roman Tanzimatla birlikte kitleselleşmiş dolayısıyla okur sıfatını taşıyan bir kitlenin gazete ile birlikte varedicisi olmuştur. Lakin hem gelişi esnasında matbaaya hem de Tanzimatla birlikte tanıştığımız romana karşı bir muhalefetin o günlerde ortaya çıktığını biliyoruz. Yahya Kemal’in cami avlusunda “Roman okumayın!” diyerek halka nasihat eden hoca tiplemesi karşısındaki şaşkınlığı meşhurdur. Lakin meseleye yakından baktığımızda Yahya Kemal’in bu şaşkınlığının yersiz olduğunu da söyleyebiliriz; çünkü roman moderndir ve roman modernleşme pratiğinin kitlesel olarak üretimini mümkün kılar. Yani roman, ideolojisi Modernizm/Batılılaşma olan bir edebi türdür. Dolayısıyla cami avlusundaki hocanın, romanı bu yönüyle bir kültür ajanı olarak görüp lanetlemesinde şaşılacak bir şey yoktur. 

Tanzimatla başlayan modernleşme bizde Batılılaşma ve Batılı değerlerin kabulü ile halka -gerekirse zorla- nüfuz ettirilmesi biçiminde tezahür etmiştir. Bunun en önemli sonuçlarından birisi de aydın-halk karşıtlığı olarak ortaya çıkmıştır. Aydınlanmacı ve halka tepeden bakan aydın tipi istisnaları olmakla birlikte Türkiye’de aydın tipinin profilini vermektedir. Yakup Kadri’nin “Yaban” romanında halkın resmedilişi, Yakup Kadri’nin şahsında aydın-halk karşıtlığının bir örneğini sunmaktadır. 

Neticede Türkiye’de bürokratik aydının mevcudiyeti; lakin organik aydının yokluğunun söz konusu edilebileceği bir vasat ortaya çıkmıştır. Özellikle askeri darbelerin öncesinde ve sonrasında üniversite-ordu ittifakı da dikkate alındığında, Türk aydınının jakoben karakteri daha iyi anlaşılabilir. Buradan hareketle aydının geniş halk kitlesinin karşısında tercih ettiği politik duruşun da sorunlu olduğunu söyleyebiliriz. Söz konusu aydın-halk karşıtlığının neticesinde halk kendi sözlü geleneğinin sınırlı imkânlarına sarılmış ve kültürel konumunu onun sınırları ve sınırlılığı içerisinde üretmek/üretememek zorunda kalmıştır. 

Şimdi içinde bulunduğumuz çağda ise sözün bile kâr etmediği, Jacques Ellul’ün yerinde tanımlamasıyla “Sözün Düşüşü” olarak adlandırabileceğimiz bir noktadayız. Artık bakışın egemenliğinde her şeyin yansıya indirgenişi ve bir sonraki yansıyla birlikte öncekinin hafızadan silinişi ile görselliğin hoyrat hükümranlığından söz edebiliriz. Göz’ün ve bakış’ın tüketemediği hiçbir şeyin, kıymet ve itibarının olmadığı bir kertede ve bunun ideolojik saldırısı altında yaşıyoruz. Kültürel kötürümleşme bu durumun doğal bir sonucu olarak kendisini varediyor. 

 

 
Toplam blog
: 13
: 596
Kayıt tarihi
: 15.02.11
 
 

Edebiyat Bölümü mezunuyum. Uluslararası ilişkiler ve Yönetim Bilimleri alanında lisans üstü eğitim a..