Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '11

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Türkiye’de özelleştirme süreci

Türkiye’de özelleştirme süreci
 

Özelleştirme, ekonomik sistem içinde yer alan devletin faaliyet alanının asgariye indirilmesi veya tamamen kaldırılması anlamına gelmekledir. Kamu sektörünün faaliyet alanını genişleten “millileştirme” kavramının tam tersidir bir bakıma.

Özelleştirme açısından Türkiye gözönüne alındığında, bu kavramın Türkiye gündemine ilk kez, 24 Ocak 1980’de ekonomik literatürde yerini alan ve yapısal dönüşümleri içeren, Süleyman Demirel başbakanlığında, Turgut Özal’ın hazırlamış olduğu program ile girmiştir. 24 Ocak Kararları sadece tekil somut politikalar olmamakla birlikte, aynı zamanda Türkiye burjuvazisinin yıllardır sürdürmüş olduğu bir yönelişten kopma konusundaki kararlılığının da bir göstergesiydi. 24 Ocak Kararları ile Türkiye burjuvazisinin içine girmiş olduğu yeni-liberalizm yolu, aynı zamanda proletaryanın gücünün toplumsal altyapısını ortadan kaldırmayı öngörüyordu. Bu yönden bakıldığında 24 Ocak Kararları bir sınıf politikasıdır. 12 Eylül işçi sınıfına siyasi alanda bir saldırı iken, 24 Ocak Kararları da aynı saldırının sosyo-ekonomik alanda ortaya çıkan başka bir biçimidir. Bu kriterlerin uygulanması demokratik koşullarda uygulanma imkanı bulamamış ve olağanüstü-askeri bir rejime ihtiyaç duyularak hayata geçirilmiştir.

7 Ocak 1991 günü Miliyet Gazetesi’ndeki demecinde Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren şöyle diyordu:

“Eğer 24 Ocak Kararları denen kararların arkasından 12 Eylül Dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyasko ile sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askeri rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir.”

Bu kararlar ile,

1960’lı yıllardan beri uygulanan ithalata yönelik sanayileşme politikasından vazgeçilmiş olunup, ihracata yönelik sanayileşme politikasına yönelinmiştir.

Ekonomide serbestleşme ve liberalleşme doğrultusunda kararlar alınmış ve uygulamaya konularak Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) özelleştirilmeye başlanmıştır.

Fiyat kontrolleri kaldırılmış ve fiyatların piyasa mekanizması ile belirlenmesi ilkesi benimsenmiştir.

Döviz kurları ve faiz hadlerine yapılan müdahaleler yumuşatılmıştır. İthalat kademeli bir şekilde libere edilmiştir.

Yabancı sermayeye yönelik engeller aşamalı olarak kaldırılmıştır.

Bu programın hayata geçirilmesinin ardından, Türkiye ekonomisinde 1984-1989 yılları arasında bir genişleme dönemi yaşanmıştır. Fakat 1990 yılına gelindiğinde dış dünyada gelişen iki önemli gelişme Türkiye ekonomisini doğrudan etkilemiştir. Bu iki önemli olay ise,

1. İran-Irak Savaşı’nın sona ermesi,

2. 1990 Körfez Krizidir.

Bu iki önemli dış gelişme, Türkiye’nin iki önemli pazarı kaybetmesine neden olmuş ve bunun yanında dünya ekonomisinde de bir daralma yaşanmıştır. Bu gibi olayların meydana gelmesi ise Türkiye’nin ihracatı üzerinde olumsuz etki yaratmış ve ekonomik sistemdeki daralma ile 1994 Krizi kaçınılmaz olmuştur. Bu krizden sonra ise “5 Nisan Kararları” adı altında bir dizi ekonomik önlemler alınmıştır. Bu kararlar ile,

Reel sektör canlandırılmaya çalışıldı.

Dövizde devalüasyon yapıldı.

İhracatın artırılıp, ithalatın azaltılmasına yönelik önlemler alındı.

Ücretler donduruldu.

KİT ürünlerinin kâra geçebilmeleri amacıyla, KİT ürünlerine zam yapıldı.

Özellikle zarar eden KİT’lerin acilen özelleştirilmeleri amaçlandı.

Tarım sübvansiyonları kaldırıldı.

Kamuya yeni personel alımları durduruldu.

Bu kararlar ile de Türkiye ekonomisinde 1995’te başlayan hızlı büyüme eğilimi, 1998’in Nisan ayına kadar devam etmiştir. Fakat hem ülke içindeki siyasi istikrarsızlık, hem de Güneydoğu Asya’da ve sonrasında Rusya’da meydana gelen ekonomik kriz ile sona ermiştir.

Bu gelişmelerin ardından 1999 yılının sonlarına doğru ekonomik yapı son derece karamsar bir hale bürünmüştür. Ekonomide meydana gelen bu kötü gidişatı önlemek için Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşılmış ve 1999 Aralık ayında da 2000-2002 yıllarını içeren üç yıllık orta vadeli stand-by anlaşması imzalanmıştır. Bu çerçevede “Enflasyonu Düşürme Programı” uygulanmıştır. Fakat program 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında yaşanan krizler dolayısıyla kesintiye uğramış ve “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” uygulamaya konulmuştur. Bu program, kamu maliyesi, gelirler politikası, özelleştirme, para politikası ve yasal düzenlemeler çerçevesinde bir takım tedbirler içermekte olup, 2003 ve sonraki yıllarda da uygulanmaya devam etmiştir.

Kasım 2002’deki genel seçimlerde tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) “Acil Eylem Planı”nı  uygulamaya koyacağını ifade etmiştir. Acil Eylem Planı ise kamu maliyesi, gelirler politikası, özelleştirme, bankacılık, para politikası, reel sektör, altyapı yatırımları ve eğitim alanlarını kapsamaktadır. Bu program ile geçmişte yapılan özelleştirme çalışmaları gözönüne alındığında AKP en çok özelleştirme yapan hükümet olmuştur.

Günümüz ekonomik sistemlerinde ayakta durabilmek için yapılması gereken ne ise o yapılmalı ve her oyun kuralına göre oynanmalıdır. Aksi taktirde küresel dünya üzerinde hayata tutunmak zor hatta imkansız olacaktır.

A. Smith’e göre: “Hükümdar ve tacirden daha çok birbirine benzemez, bağdaşmaz hiçbir karakter yoktur.” Bu cümle bizlere, insanların kendi zenginliklerini harcarken gösterdikleri dikkatin aksine başkalarının zenginliklerini çok daha hoyratça harcadıklarını göstermektedir. Bu durumda kamu idaresi ihmalci ve israfçı olmaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere A. Smith kamu mallarının daha etkin kullanılabilmesi için KİT’lerin özelleştirilmesini tavsiye etmektedir.

Evet, günümüz ekonomik sistemlerinde özelleştirme gereklidir. Fakat, bahsetmiş olduğumuz gibi her oyun kuralına göre oynanarak doğru bir şekilde özelleştirmeler yapılmalı ve programın gerektirdiği gibi uygulanmalıdır.

 
Toplam blog
: 102
: 1428
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

Çukurova Üniversitesi Maliye Bölümü mezunuyum. 8 Nisan 1987 doğumluyum ve Adana'da Seyhan ilçesin..